Ahmet... Kaldığı yerden!


Ahmet Şık’ın bundan önceki kitabı; sadece Türk Yayıncılık Tarihi’ne değil, aynı zamanda yargı tarihine ve özgürlüklere müdahale tarihine de kazındı.

İmamın Ordusu, yayınlanmadan yasaklanan ve toplatılan ilk kitap oldu.

Milyonlarca kişi, mahkemenin aldığı yasak kararına direnmek için kitabın kopyalarını internetten indirdi ve bilerek suç işlemeyi kabul etti. Sonuçta Ahmet; belki de sırf o kitabı yazdığı ve Fethullah Gülen Cemaati’nin devlet içinde örgütlenmesini anlattığı için bir yıldan fazla bir süre hapse atıldı.

Salıverilmesinden hemen sonra Basın Konseyi’nin düzenlediği bir yemekte bir araya geldik...

“Yazacak mısın?” dedim...

“Asıl bundan sonra yazacağım” dedi, gözlerimin içine bakıp, gülümseyerek...

“Ve öyle belgeler yayınlayacağım ki; beni tutuklama haklarını peşin kullandıkları için çok pişman olacaklar...”

İşte; Pusu, Ahmet’in “Öyle belgeler yayınlayacağım ki” diye söze girdiği kitapların ilki...

Ahmet bu kitapta sadece “polisin fişlediği polislerin tam listesi”ni yayınlamakla kalmıyor; aynı zamanda kişisel gazetecilik öyküsünü de anlatıyor...

Ve elbette Türkiye’yi ayağa kaldıran o kitabı yazma macerasını, gözaltına alınışını, tutuklanmasını, cezaevindeki günlerini...

Günler geçtikçe anlamını kaybeden yargı sürecini...

Ve elbette o içerideyken hakkında yazılan “unutulmayacak ispiyon yazıları”nı...

Ahmet’in bu kitabı, gerçek Ergenekon’la bize Ergenekoncu diye yutturulmak istenen aydınlar arasında aslında hiçbir bağlantı olmadığını bir kez daha gösteriyor...

***


Kitaba yönelik iki küçük saptamada bulunmak da istiyorum:

Birincisi; yayıncı, sayfa sayısı az olsun ve fiyat yüksek kaçmasın kaygısıyla olsa gerek öylesine küçük puntolarla dizmiş ki bu kitabı, bitirdiğinizde gözlük camınızı bir numara büyütmek zorunda kalabilirsiniz.

Ve ikincisi, kitabın ismi...

Yakın tarihin sıkı yandaş gazetecisi ve bugünün AKP Milletvekili Şamil Tayyar da geçen yıl aynı isimde bir kitap çıkarmıştı. Umarım bu isim benzerliği, Ahmet’in kitabını okumak isteyenlerin yanlışlıkla Şamil’in kitabını almalarına yol açmaz!

*****


PUSU ****

(DEVLETİN YENİ SAHİPLERİ)

Türü: İnceleme
Yazarı: Ahmet Şık
Yayınevi: Postacı Yayınevi
Baskı tarihi: Temmuz 2012
Sayfa sayısı: 358
Fiyatı: 20 lira
İnternet (İdefix) fiyatı: 17 lira
Kişisel not: Ahmet Şık’ı cezaevinden tahliye edildikten sonra bir kez Basın Konseyi’nin davetinde gördüm. Ve o an anladım ki bebek yüzlü bu adamın içinde, asla pes etmeyecek bir devrimci yaşıyor.

*****


Tüm çocuklarına dünyanın babalı çocukluklar dilerim...

Sen onlarca öykü, roman, deneme, anı, biyografi yaz; hepsini yayınla... Bunlarla ülkenin en çok okunan yazarı ol... Onlarca ödül al...

Ve belki de tüm kitaplarından daha lezzetli şiirlerini kendine sakla! Hele baban için yazdığın o müthiş destanı, kimselerle paylaşma!

Olacak iş mi Ayşe Hanım?

İyi ki yayıncınız ısrar etmiş de bu sırrınız deşifre olmuş...

Babanız için yazdığınız satırları günlerdir döne döne okuyorum:

“Tüm çocuklarına dünyanın babalı çocukluklar dilerim, doyasıya yaşayabilsinler diye çocukluklarını.”

***


Ayşe Kulin’in bu “ilk şiir kitabı”nda yer alan şiirler, yazdıklarının sadece bir bölümüymüş...

Hâlâ saklamaya devam ettiklerini nasıl merak ediyorum; bilemezsiniz!

*****


SAKLI ŞİİRLER ****

Türü: Şiir
Yazarı: Ayşe Kulin
Yayınevi: Everest Yayınları
Baskı tarihi: Haziran 2012
Sayfa sayısı: 87
Fiyatı: 10 lira
İnternet (İdefix) fiyatı: 8.5 lira
Kişisel not: Neredeyse tüm kitaplarını okuduğum, sevdiğim ama tanışma olanağı bulamadığım bir yazar ve (artık) şair Ayşe Hanım...

*****


SEVDA’NIN KÖY İZLENİMLERİ (3)

Bugün pazartesi... Kitap değerlendirmeleri dışında yazı yazmıyorum. Ama Türkiye Gençlik Birliği üyesi üniversiteli Sevda Gül Tuncer’in bir grup arkadaşıyla birlikte kayısı toplayan köylülere yardım etmek için gittiği Malatya’daki izlenimlerine de ara vermek istemiyorum. İşte Sevda’nın köydeki üçüncü günü:

3. GÜN

Sabah yine 05.30’da kalktık. Alışmak üzereyim bu duruma... Ama yorgunluk da iyice arttı. Nasıl dayanıyor insanlar sürekli böyle çalışmaya? Ne zorluyor onları buna?

Aldığım cevap: Başka bir çaremiz var mı?

Çaresizlik! Gerçekten de öyle. Sadece üç gündür buradayım ama sanki bir yıl olmuş gibi...

Hayatımın en zor günleri geçiyor burada. Artık neredeyse bir ırgat gibi hissetmeye başladım kendimi...

Yemeğimi toprağın üstüne bağdaş kurarak yiyorum, suyumu herkesin kullandığı ve arada sırada yere düşen bardaktan içiyorum, çadırda yatıyorum, elimi yüzümü derede yıkıyorum.

Bunları yapmamın ne anlamı var?

Normalde evimde oturup yemeğimi masanın üzerinde yiyebilir, hazır su alıp içebilir, ortopedik yatakta yatabilirim.

Ne anlamı var kendime bu kadar zulmetmenin?

Çünkü vatanımda hayatının tamamını bu şekilde geçiren milyonlarca insan var. Ve ben onları anlamak zorundayım!

Çünkü ben bir devrimciyim. Evde oturup kitap okuyarak “Diyar diyar Anadolu programları” seyrederek anlaşılamaz bunlar.

Ter, içtiğiniz sudan hızlı akarsa vücudunuzdan ancak o zaman bir nebze de olsa anlayabilirsiniz.

Bir nebze!

Çünkü gerçekten anlamak için, ömrünüzü böyle harcamalı, horlanmalı, aşağılanmalı ve hiçbir zaman emeğinizin karşılığını da almamanız gerekli.

DEVAM EDECEK


Mustafa Mutlu
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)