Silivri’de Tantalos İşkencesi!


İçerdeki ve dışardaki değerli okurlarım, insanlık halleri üç kaynakta hemen hemen tüm çeşitlemeleriyle yer alır:

Yunan (Anadolu) mitolojisi…

Shakespeare’in oyunları…

Balzac’ın romanları.

Yunan ya da Anadolu mitolojisi zaman içinde farklı biçimlerde anlatılan söylencelerle elbette ötekilerden çok daha zengindir…

Aynı kişinin ya da aynı olayın farklı biçimlerde anlatılışı, insanlık hallerini daha geniş biçimde kapsamasına olanak sağlar.

Shakespeare ise, biraz da gizemli kimliği ve kişiliğinden dolayı, (belki başka kişilerin de katkılarıyla) Balzac’tan daha zengindir.

***

İnsanoğlunun zulmü, hak ve adalet anlayışı ve arayışı, zulme karşı direnişi, tarih boyunca baskı dönemlerinde sanat ve edebiyata yansımış, özellikle Nazi zulmü sırasında, çağdaş sanat ve edebiyat bu tür yapıtlarla zenginleşmiştir.

Sanıyorum tarihteki ilk somut ve gerçek örnek, tarihin ne garip ironisidir ki, Yunan mitolojisi döneminde, sözde “Yunan Demokrasisinde” yaşanan bir adaletsizliği simgeleyen Eflatun’un (Platon’un) yazdığı “Sokrates’in Savunması”dır.

Zola’nın Dreyfus davasındaki “İtham Ediyorum” çıkışı ve yazdığı “Hakikat” adlı roman, pek çok olay ve yapıt arasında sadece bir örnektir.

Beckett, İonesco, Kafka, Nazi zulmünün ürünleridir.

***

Yunan mitolojisinin çok bilinen ve çok kullanılan söylencelerinden biri Tantalos’un öyküsüdür:

Tantalos tanrılar tarafından cezalandırılan Lydia kralıdır. Tanrılar katına yükselmek istediği, tanrıları kandırdığı, onların yiyecek içecekleri olan nektar ve ambrosiayı çalmaya kalkıştığı için cezalandırılmıştır.

Çenesine kadar gelen su ve başına kadar inen meyve dalları içinde sonsuz bir susuzluğa ve açlığa mahkûm edilmiştir:

Su içmek için eğildiğinde sular çekilmekte, yemek için meyvelere uzandığında, dallar yukarı kaçmaktadır.

Böylece sürekli bir özlem ve umut içinde, istediğine kavuşamamanın acısını çeker…

Umudunu, özlemini ve elbette bunlara erişememenin acısını unutmaması için, su ve meyve dalları arasında, onlara ulaşmak amacıyla her çabaladığında yeniden düş kırıklığına uğraması, çektiği ıstırabın artması için düzenlenmiştir ceza!

***

Çağdaş “beyin yıkama” yöntemleri arasında, kişiliği yok edilmek istenen insana umut vermek ve bu umudu iyice pekiştirdikten sonra, düş kırıklığı yaratmak çok kullanılan bir yöntemdir…

Gerek bireysel gerekse toplumsal olarak çok etkilidir.

Önce kurtuluş umudu yaratır, sonra bunu pekiştirir, en sonunda da yine düş kırıklığı yaratırsınız…

Bunu defalarca tekrarladığınız zaman artık, umut beslemek acı veren bir duygu haline gelir, birey ya da toplum her türlü olumlu beklentiyi terk ederek, tümüyle teslim olur!

***

Dünkü gazetelerde, Silivri davalarında tutuklu yargılananların tahliye taleplerinin yine ertelendiğini okuyunca aklıma bunlar geldi!

Her “yargı paketinden” sonra filizlenen tahliye umutları…

Adli Tıp’tan ve TÜBİTAK’tan beklenen bilirkişi raporları…

Her hafta sonu veya ay sonu yinelenen salıverilme başvuruları…

Ve sürekli hüsran…

Ne büyük bir irade gücü gerekir insanın buna direnebilmesi için!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)