Müşfik Kenter


Herhalde 1960 yıllarıydı; askerden dönmüş gece çalışıyor, kafamıza uygun ya da kafamıza uygun gördükleri işlere gidiyorduk.
Abdi İpekçi bizi arıyormuş:
“Kenter’lerin kumpanyasını duydun mu?”
Hani şimdi sokak köftecisine bile “efsane köfteci” diyorlar ya, Ankara’dan Devlet Tiyatrosu’na gelen iki kardeş Yıldız, Müşfik Kenter kardeşler de İstanbul’da efsane gibiydiler; birkaç denemeden sonra, Harbiye’de kendi tiyatrolarını yapmaya karar vermişlerdi.
* * *
Ama nasıl?
Abdi İpekçi anlattı:
“Varlıklı, geliri yüksek kişi ve işyerlerini hedefleyen bir kumpanya açmışlar, üzerlerine isim yazılı koltukları satıyorlar. Diyelim Milliyet iki koltuk aldı, koltuklara ‘Milliyet’ yazılacak, oynanan her oyunu bedava seyredebilecek.”
* * *
Ertesi sabah Harbiye’deyiz, Yıldız Hanım ile Şükran Güngör Bey bizi karşıladılar, projeyi anlattılar. Biz konuşurken biri girip çıkıyor; pek ilgilenmiyordu, kısacası yüz vermiyordu.
“Müşfik” bu, kim bilir kaç yılda bir yetişen sanat adamı bize yüz vermemiş, aldırmayız bile...
* * *
Sonra arkadaşlığımız gelişti; ama değişmedi Müşfik, canı ister sarılır, canı ister kirpik selamıyla geçip giderdi.
Varsın gitsin, “Müşfik Kenter” gibi bir tiyatro dehasından hesap mı soracağız, “adam gibi adamlardan” kaç adam kaldı ki?
* * *
Bir isteğimiz oldu:
“Orhan Veli’yi seyretmek istiyoruz!”
Fena baktı, 20 küsur yıldır tek başına Orhan Veli’yi oynuyordu.
“Yanlış anlama” dedik:
“Sen mutlaka prova yapıyorsundur, biz gelip bir kenarda durup seni öyle seyretmek istiyoruz!”
Peki, keyiflendi, güldü...
Ama denk getirip buluşamadık...
* * *
Zaman ne kadar çabuk geçiyor, zaman ne kadar çabuk geliyor.
Hangi oyun, hangi sahne, hangi diyalog?
O kadar var ki!
Ama bizim unutamadığımız dizisi, “Gecenin Öteki Yüzü”nde başrolde Zuhal Olcay, “Müşfik Kenter” şöyle bir görünüp iki laf ediyor ki!
Unutulur mu?
* * *
Daldan düşenin halinden damdan düşen anlarmış, bir sanatçının hakkında da bir sanatçı anlarmış...
Gülriz Sururi’nin Müşfik Kenter’in arkasından söylediği gibi:
“İzlemeye doyamadığım biriydi...”
* * *
Bir tatlı anı...
Sanıyoruz, Turan Oflazoğlu’nun Deli İbrahim’i oynanıyor.
Sahne elbiselerini hazırlayan da, ressam ve müzeci Elif Naci, oyundan sonra ufak bir kokteyl, Ulunay, fırsat bu fırsat diye, Elif Naci’ye yükleniyor:
“Koskoca padişahı, kardinale benzetmişsin!..”
Soyunup sahneden inen “Deli İbrahim” lafa karışıyor:
“Hocam ben ne padişahım ne de kardinal, ben Müşfik Kenter’im.”

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)