TBMM’yi Toplamaya Tam Teşebbüs! Sevgili Müşfik Kenter


Az kaldı, bir adım sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin iktidar partisinin iradesi dışında toplanmasını istemek de

“terör suçları” arasında yer alacak. Böylece zaten yeterince geniş olan terör tanımına bir de “tatildeyken Meclis’i toplamaya tam teşebbüs” eklenecek.

Meclis’in toplanmasına karşı olabilirsiniz, “Zaten yetkilerin tümü bende, bir şey gerekirse ben karar alırım, size ne oluyor” diyebilirsiniz ama, böyle bir çağrının terör örgütünün ekmeğine yağ süreceği propagandasına pes!

Terör örgütünün ekmeğine ne yağ sürer?

Dalgalı olarak yükselen terör eylemleri karşısında her anlamda ülkenin bütünlüğünü temsil eden Meclis’in, iktidarıyla muhalefetiyle özel gündemle toplanıp, çare araması mı?

Yoksa bütün partilerin ayrı telden çalıp dağınık bir tablo sergilemesi mi?

***

Turgut Özakman’ın “1881-1938 Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi” kitabı “tarih otoyolu” gibidir. Yıl yıl, gün gün ne olmuş, art arda okuduğunuzda pek çok çıkarımda bulunursunuz.

O kitabı ne zaman elime alsam her seferinde farklı çağrışımlarla kapatıyorum. Sözlük gibi de kullanıyorum desem yeridir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis’in 14 Ağustos Salı günü toplanması için yaptığı çağrının tartışıldığı günlerde Özakman’ın kitabının 1922 yılı bölümünü açtım.

Kurtuluş Savaşı’nın en ateşli günleri. Özakman’ın büyük bir birikimin sonucu olarak oluşturduğu kronolojide, Atatürk cephe ile Meclis arasında adeta mekik dokuyor. Atatürk’e 3’er aylık uzatmalarla verilen başkomutanlık, sürekli denetleniyor. Uzatma dönemleri tartışmalara neden oluyor.

Kitabın 139. sayfasından 6 Mayıs 1922 tarihini özetleyen paragrafı aynen aktarıyorum:

“Atatürk’ün başkomutanlığının ve yetkilerinin 3 ay daha uzatılması. Üçüncü uzatma. Süresi 4 Mayıs’ta biten kanun uzatılmaz. Bugün Atatürk uzun bir konuşma ile eleştirileri ve iddiaları yanıtlar; kanunun 3 ay daha uzatılması 11 ret, 11 çekimser oya karşı, 177 oyla kabul edilir.”

Düşünün... Kurtuluş Savaşı devam ederken Meclis’te yoğun tartışmalar oluyor, Mustafa Kemal tüm eleştirilere saatlerce yanıt verip ikna etmeye çalışıyor. Sonunda oylama yapılıyor... Özetle, savaşın kaderi Meclis’te belirleniyor.

Bugünkü iktidar mantığıyla sormak gerekirse; Meclis’te Atatürk’ün başkomutanlığını denetleyen toplantılar Anadolu’yu işgal eden düşman kuvvetlerine cesaret mi veriyordu? Hayır, Kurtuluş Savaşı’nı ete-kemiğe büründürüyordu.

Özakman’dan 1920-21-22 yıllarını okuyunca şu saptama daha net ortaya çıkıyor:

Kurtuluş Savaşı’nın ardından büyük bir kuruluş savaşı verildi. Bu anlamda, 9 Eylül 1922 aynı zamanda başlangıçtı. Ancak cephede savaş sürerken Meclis’in açık olması, temel kurumların yasa çıkarılarak oluşturulması, kurtuluşla kuruluşun iç içe geçtiğini gösteriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerindeki sağlamlıkta bunun da payı var.

***

Cumhuriyetin 100. yılına göz dikenlerin o temelleri anlamaya çalışmasında fayda var.

TBMM’nin toplanmasının terör örgütünün işine yarayacağını iddia etmek, en hafif anlatımla meşruiyetini o zeminden alan iktidarın varlık nedenini sorgulamak demektir.

Ağacın toprağı reddetmesi gibi bir şey.

TBMM, Şemdinli’nin güvenliğini Şam’dan başlatan iktidarın neredeyse umurunda değil.

Oysa parlamento sadece rejimin değil, iç barışın da kalbidir.

Bu satırları kaleme alırken Müşfik Kenter’i kaybettiğimiz televizyonda son dakika haberi olarak geçiyordu.

Yıllar önce Can Yücel’in Shakespeare çevirilerini okuyordum. Hamlet’ten şu diyalog aklımda kaldı:

“- Bir tiyatro grubu geliyor...

- Kenterler mi?”

Can Yücel, Shakespeare’i tam Türkçeye çevirmiş, Kenterler’i evrensel yerine koymuştu.

Acı haberi öğrenince gözümün önüne ilk Yıldız Kenter geldi. Usulca ayağa kalkıp eğildim; havalandırmaya çıkıp gökyüzüne yöneldim.

“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” diyen herkesin başı sağolsun.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)