Sözün bittiği yerdeyiz


Sevgili okuyucularım, Türkiye’de şehit cenazesi kaldırmaktan yorgun düştük. Cumartesi günü dört askerimiz, pazar sabahı sekiz polisimiz şehitler kervanına katıldı. Bir askerimizin naaşı kayıp!

Afyon’daki patlamada şehit düşen 24 askerimizin cenazeleri ise aradan 11 gün geçtikten sonra
kaldırılabildi. Afyon şehitleri için özel lehimlenmiş tabutlar yapıldı ki, toprağa verilirken kapakları açılmasın, tabutun içinde ne olduğunu hiç kimse göremesin…

Çünkü o tabutlar boş.

Patlama sonrasında şehitlerimiz un ufak olmuştu. Yüzlerce metre öteye savrulan o küçücük beden parçalarının kime ait olduğu belli değildi.

Üstelik bunlar bir de yanmıştı.

Evet, o tabutlar boş. İçlerinde hiçbir şey yokken toprağa verildi. Bunları yazmak beni de, elbette okuyan sizleri de altüst ediyor ama gerçek bu.

Sonra geldik cumartesi gününe, dört askerimizi PKK saldırısında yitirdik.

Pazar sabahı ise yine acı bir haberle uyandık.

Bingöl’de sekiz polisimiz şehit.

* * *

Ortalıkta bir hükümet var, ne yaptığını kimse bilmiyor ve anlamıyor. Her gün şehit cenazeleri kalkarken, başta Tayyip olmak üzere bütün yetkililer araziye uymuş durumda.

Ellerinden sadece başsağlığı mesajı yayınlamak geliyor. Artık bu da sıktı!

Çaresizliğin, acizliğin ve zavallılığın bu kadarını şimdiye kadar hiçbir Cumhuriyet hükümeti yaşamamış ve millete yaşatmamıştı.

Bütün bunlar olurken Tayyip’e bir bakınız. Şehitler falan onu hiç ilgilendirmiyor olsa gerek ki, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’le laf dalaşına girmiş, onu gagalamaya çalışıyor.

Bütün amacı böyle yeni polemik konuları yaratıp, dikkatleri ülkemizdeki inanılmaz rezaletten başka yerlere çekmek.

Burada bir şeyi bir kez daha tekrar etmek istiyorum. Her gün açıklamalar yapılıyor:

“Düzenlenen operasyonlarda şu kadar terörist etkisiz hale getirilmiştir!”

Yani öldürülmüştür… Kardeşim, bizim derdimiz kaç teröristin öldürüldüğü değil. Biz başımıza gelenlere, şehit cenazelerine, yaralılarımıza, sönen ocaklara, devletin düşürüldüğü utanç verici duruma bakarız.

Yandaş basında rezalet

Bütün bunlar olurken gördüğümüz bir utanç tablosu daha var. Anımsayın, Tayyip bundan kısa süre önce
medyaya bir takım nasihatler vermiş ve şöyle demişti:

“Bu şehit haberlerini medya çok büyütüyor. Böylece terör örgütünün reklamı oluyor. Bu haberleri küçük verin!”

Şimdi gelelim dünkü gazetelere!

Yandaş gazetelerin örneğin bu sekiz şehit haberini nasıl verdiğini görelim ve yüzümüz bir kez daha kızarsın:

Habertürk: Birinci sayfanın en altında küçücük bir haber.

Sabah: Birinci sayfada yine küçücük bir haber.

Hürriyet: Birinci sayfanın alt tarafında büyücek bir haber.

Bugün: Birinci sayfada ancak gözlükle görülecek kadar küçük bir haber.

Zaman: Birinci sayfanın en altında bir haber.

Star: Yine aynı. Birinci sayfanın en altında küçücük bir haber.

Yeni Şafak: Aynı.

Taraf: “PKK Bingöl’de sekiz polisi öldürdü!” Şehit sözcüğü asla yok!

* * *

Bingöl rezaleti sabah saatlerinde gerçekleşti.

Dolayısıyla, bu gazetelerin her birinin bu acı haberi Sözcü, Cumhuriyet, Aydınlık, Yeniçağ ve Yurt gazetelerinin dün yapmış olduğu gibi çok büyük, manşetten vermeleri gerekirdi.

Dünyanın her yerinde gazetecilik bunu gerektirir.

Oysa dünkü yandaşların manşetleri şehitlerle değil, Tayyip’in ipe sapa gelmez sözleriyle, maç haberleri ve magazinle oluşmuştu…

Ve dikkat ediniz, bunları iktidardan birileri yönlendirdiği için şehit haberlerini hepsi de aynı biçimde, zor görünür bir biçimde vermişti.

Birinci sayfanın en alt bölümlerinde ve küçücük!.. Yani birkaç saat arayla dört askeriniz ve sekiz polisiniz şehit oluyor ama yandaşlar açısından bunun haber değeri yok!.. Çünkü bunlara hükümetten emir gelmişti ya:

“Şehit haberleri büyütülmeyecek!”

Yandaş basın utanç verici, yüz kızartıcı bir durumda.

Şehitlerimize Allah rahmet eylesin.

Hey gidi Kurthan Hoca

Dün yitirdiğimiz Kurthan Fişek benim çocukluktan beri arkadaşım, sevgili dostumdu. “Ulan Kurt” diye hitap ettiğim Kurthan ilginç ve renkli bir adamdı.

Arkadaşlığımız taaa ilkokul çağlarında mahalle arkadaşlığı ile başlamış ve sürüp gitmişti.

Ortaokul ve liseyi TED Ankara Koleji’nde, üniversiteyi ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’nde beraber okuduk.

Kurthan 1960 yılı giriş sınavında ODTÜ Kimya Mühendisliği’ni kazanmıştı. Orada bir yıl okudu ve kovuldu! Ben olsam ben de kovulurdum! Ertesi yıl sınava yeniden girdi ve bu kez İdari İlimler’i kazanıp bizden bir yıl sonra bitirdi.

Oysa herkes onu Siyasal mezunu zanneder.

Kurt’un ODTÜ’de mühendislik okuması tam bir filme dönüşmüştü. O yıl ñhenüz siyasette olmayan- Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Erdal İnönü hocası olmuş ve hepsinden çakmıştı.

Kurt dökülüyor, kafası matematik ve mühendislik derslerine basmıyor! Hocaları tek tek gezip geçer not istiyor. Fizik hocası Erdal İnönü ona sınav kağıtlarını gösteriyor:

“Oğlum, aldığın bu notları birbirine bölsem sıfır, birbirinden çıkarsam sıfır, toplasam sıfır, çarpsam yine sıfır!

Ben sana nasıl geçer not vereyim!”

* * *

İddialı söylüyorum, Kurthan Fişek sosyal bilimlerde Türkiye’ye gelmiş geçmiş en büyük beyinlerden biriydi.

Gazetecilikte muhteşem bir yaratıcı zekası vardı. Bir yanda Siyasal’da asistan, doçent ve profesör olmuştu ve
öğrenci yetiştiriyordu, öbür yanda ise gazetecilik yapıyordu.

Onunla yaşantımızın en güzel günlerini Hürriyet’te geçirdik. Ankara’da aynı çatı altında o bir köşe yazarı, ben bir köşe yazarı… Ve yaptığımız gırgırlar, takılmalar, onu işletmelerim, bütün arkadaşlarımız tarafından “Takdirle (!)” izleniyor. Kurt saat gibi işliyor ya da hep birlikte muhabbet ediyoruz ve gülmekten kırılıyoruz!

Hep dost, sevecen, her türlü şakayı kaldıran, tertemiz, pırıl pırıl bir insan.

Bol küfürlü konuşmaları etrafa neşe saçıyor. Küfretmek herhalde onun kadar kimsenin ağzına yakışmamıştır.

Onunla yaşadığımız keyifli anların bir bölümünü kitaplarımda anlattım.

Kurt’un hiç beğenmediğim bir tek şeyi vardı.

Alkol!

Votka içmeye sabahın erken saatlerinde başlar ve gün boyunca içerdi ama onu hiç sarhoş görmedik. Önünden hiç eksilmeyen büyük bir kahve fincanı ve o fincanda kahve ya da gazoz… Ama kahvenin de, gazozun da içinde gizlenen asıl malzeme votka!

Alkolün zararını görmeye başlamıştı.

Dün sabah ölüm haberini alınca şaşırdım, afalladım, gözlerim doldu. Benim en az 60 yıllık dostum, arkadaşımdı. Birlikte nice olaylar yaşamış, ne muhabbetler etmiş, ne çok gülüp eğlenmiştik. Ne de güzel işletirdim onu!

O davudi sesi hep kulaklarımda kalacak:

“Eminim, Eminim…”

Hey gidi Kurthan Fişek, ömrün boyunca hiç kimseye kötülük yapmadın, arkanda hep sevgiler bırakıp gittin.
Allah Neyran’a sabır versin, sana rahmet eylesin canım kardeşim, sevgili dostum.


Emin Çölaşan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)