Dekan mı molla mı?
Pazar, Kasım 18, 2012
Kırklareli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı... Hem doktor hem profesör Teoman Duralı Bey! Haberler doğru ise buyurmuşsunuz ki: 'Üniversite demeyelim; medrese diyelim. Fakültelere de mektep adı verelim.'
Belli ki modern okulları din dersi veren gericilik kurumlarına çevirmek niyetinde. O zaman önce kendisi prof. unvananı bıraksın da 'Molla' unvanını alsın.
Ama koskoca bir milleti; din din diyerek Orta Çağ'a yollayacak zaman makinesini Molla Efendi daha icat edebilmiş değil.
***
Haberlere göre; Teoman Bey; cahil kamuoyunda çok yaygın olan bir yalanı da tekrarlamış: 'Daha düne kadar din eğitimi yasak idi.' demiş.
Elbette ki bu sözü ile cumhuriyet rejiminin din düşmanı olduğunu söylemeye çalışıyor.
Bu iftirayı her yerde tekrarlayanlara hatırlatayım ki:
Cumhuriyet; 11 yıl süren savaşların sonunda kuruldu. İtalyanlarla Kuzey Afrika'da başlayan çatışma... Hele hele Balkan Savaşları ile yaşanan büyük bozgun... 600 bin Türk'ün katledilmesi; bir o kadarının Balkanlar'dan sürülmesi... (Teoman Molla; Mehmet Akif'ten o günleri anlatan şiirleri okusun da durumun bu yazdıklarımdan daha ağır olduğunu, din adına Osmanlı'nın nasıl çöküşe sürüklendiğini bir görsün.)
Sonra 1. Dünya Savaşı... Sadece Çanakkale'de verilen 240 bin şehit. Bozgun; Sevr Antlaşması; Osmanlı Devleti'nin teslim olması; işgal... Sonra İstiklal Harbi'miz...
AT GÜBRESİNDEN ARPA YİYENLER
Teoman Molla, bilesin ki 1960'ın başlarında bana Kurtuluş Savaşı günlerini anlatan Pamuk ninem derdi ki: 'Çocuğuuuum! Allah o günleri bir daha göstermesin. Atların gübrelerinin içindeki arpaları bulup temizler; kaynatır yerdik.'
Mideniz mi bulandı? Ama medrese düzeninin geriye bıraktığı Türkiye bu durumda idi. Her dağ geçidinde bir eşkıya grubu... Hastalıktan halk kırılıp gidiyor. Sıtmadan trahoma; veremden belsoğukluğuna kadar aklına ne gelirse... Çiçek ve boğmaca daha beşikte binlerce çocuğu alıyor. Yol yok; okul yok.
Cumhuriyet ilan edildiğinde; savaşlarda kırılmış; bütün tarım alanları yanıp yakılmış; hayvanlarının bile çoğunu kaybetmiş; açlıktan ağaç kökü yiyen; hastalıktan kırılan; yoksulluktan dökülen; çoğu çıplak ayaklı bir toplum vardı ortada. Okuma yazma oranı yüzde 5 bile değildi.
Şimdi elini vicdanına koyarak cevap ver Sayın felsefe profesörü. Böyle bir topluluk için ilk yapılacak iş, normal eğitim midir din eğitimi midir?
Daha A'yı, B'yi bilmeyen milyonların bu temel eksikliğini gidermek mi önemli yoksa imam yetiştirmek mi önemli?
Sizde bilirsiniz ki insan; bir imam olmadanda ibadetini pek güzel yapar. Ama okulu, kitabı olmayan; bunlardan bize bilimi öğretecek öğretmeni bulunmayan toplum olamaz. Olur der iseniz; sonu Osmanlı gibi olur.
Bay doktor prefösör Teoman Bey lütfen bir düşün. Böyle yanmış, yakılmış bir ülkede, böyle perişan haldeki bir kalabalığı ele alıp 10 sene içinde onu dünyanın saygın milletleri arasına sokan bir yönetimi eleştirmek vicdansızlık olmaz mı?
Bir de dinden söz ediyorsunuz... Din uluları; 'İnsaf; imanın yarısıdır.' buyurmuşlardır. Şimdi siz; yanmış yakılmış Türkiye'yi ayağa kaldıranları; din eğitimini yasakladı diye suçlamakla insaflı davranmış oluyor musunuz?
***
Teoman Bey bir de felsefe profesörü imiş. Sayın Prof! Felsefe; kaba taslak; 'Dünyanın nereden gelip nereye gittiğini; olayların nedenlerini; niçinlerini bize gösteren bir düşünme dalıdır.' Batı dünyası, İslam dünyasını felsefeyi akılcı biçimde kullanarak geçti. Siz ise felsefeyi aklımızı kilitlemek için kullanmaya kalkışıyorsunuz.
Yaptığınız Allah'a kulluk değildir; dünyevi tutkulara kulluk oluyor. Çünkü; Allah bizzat bilimin kendisidir.
Tags