AKP Cemaat'le niye kavgalı?
Pazartesi, Ağustos 12, 2013
Barış Yarkadaş, AKP ile Fethullah Gülen Hareketi arasındaki kavganın sebeplerini irdelemişti.
Barış Yarkadaş, AKP ile cemaat arasında artık su yüzüne çıkan kavganın kodlarını 11 Mayıs 2013'te köşesinde kaleme almıştı. Tartışmanın alevlenmesi üzerine, yazıyı yeniden paylaşıyoruz...
AKP VE CEMAAT NEYİ PAYLAŞAMIYOR?
BARIŞ YARKADAŞ
11 MAYIS 2013
Aklıma her şey gelirdi de; yedi gazetecinin katıldığı bir toplantının haberini toplantıya katılmadığım halde benim yazacağım gelmezdi! Demek ki; bunu da görecekmişiz!
Biliyor ve izliyorsunuz; Türkiye günlerdir bu köşede yer alan üç yazıyı tartışıyor. Hem de enine boyuna... Bu köşede Fethullah Gülen'in kendisini ziyaret eden gazetecilere söylediği ve AKP'yi hedef aldığı sözler, kamunun gündeminden düşmüyor. Çünkü; Fethullah Gülen herhangi bir isim değil. Sosyal ve siyasal yaşamda ağırlığı olan, kendisine gönülden bağlı binlerce taraftarı bulunan bir lider! Ve bu lider, AKP iktidarına, yıllardan bu yana destek veriyor(du.) AKP iktidarı, Ergenekon - Balyoz gibi netameli operasyonlar ile 12 Eylül 2010 referandumunu ''Cemaat'' olarak da adlandırılan Fethullah Gülen Hareketi'nin çok önemli ''katkıları''yla aştı.
KIRILMALAR NEREDE BAŞLADI?
Ancak ne olduysa; 12 Eylül 2010 referandumundan sonra oldu. Başbakan Erdoğan, 12 Eylül 2010 referandumunun ardından, Gülen Hareketi ile ilişkilerini daha mesafeli bir hale getirdi. Hareketin, "Biz size yıllardır destek oluyoruz, bizim sayemizde iktidarda kalabiliyorsunuz'' yönündeki görüşünün alenileşmesi ve iktidardan daha çok pay istemesi, Erdoğan'ı kızdırdı.
GÜLEN'E YAKIN İSİMLER LİSTEYE GİREMEDİ
Başbakan Erdoğan, 12 Eylül referandumunda, yüzde elli sekizlik oy oranına ulaşmanın verdiği özgüvenle, Gülen Hareketi'ne ilk restini çekti. Erdoğan, Fethullah Gülen Hareketi'nin 2011 seçimlerinde AKP'den vekil yapmak istediği 30 ismin 26'sını veto etti. Hareketin kendisine gönderdiği listeye tepki gösteren Erdoğan, 12 Haziran seçimlerinde Gülen Hareketi'ne mensup sadece dört ismi parlamentoya taşıdı. Bu, Erdoğan'ın Gülen Hareketi'ne açıktan aldığı ilk tavırdı.
KERHEN BİR ARAYA GELDİLER
Bilenler bilir; Gülen aslında Recep Tayyip Erdoğan'ı bugüne dek hep kerhen destekledi. Aslında, koşullar ve siyasal çıkarları, Cemaat ile AKP'yi bir araya getirdi. Bir anlamda, ''zoraki nikah'' kıyıldı. Cemaat elindeki medya ve sermaye gücünün yanı sıra, bürokraside yer alan kadrolarıyla da AKP'ye önemli bir destek sundu. Erdoğan bu desteği bilmesine rağmen, iktidarını kimseyle paylaşmak istemedi. Cemaat ise adeta iktidarın ortağı olmak ve etkin ''siyasi aktörler'' arasında yer almak istiyordu. 12 Haziran seçimlerinde önerdikleri 30 isimden sadece dördünün TBMM'ye taşınması, Cemaat'i de hesap yapmak zorunda bıraktı.
Gülen Hareketi, genel seçimlerin ardından soğumaya başlayan ilişkileri tamir etmeyi denese de Erdoğan taviz vermedi. Cemaat'in özellikle Milli Eğitim Bakanlığı'nda yer alan etkin isimlerini pasif görevlere atadı. 2012 yılının başında ise cemaatin İstanbul Borsası'ndaki etkinliğini azalttı. Bunu bakanlıklardaki diğer tasfiyeler izledi.
KCK KRİZİ DÖNÜM NOKTASI OLDU
Tabii bu sırada, yani 2012 yılının Şubat ayında, Cemaat ile AKP arasındaki en büyük kriz patladı. KCK soruşturması kapsamında MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı gözaltına almak isteyen savcıların yaptığı atak, hükümetçe püskürtüldü. AKP iktidarı, bu operasyondan Cemaat'i sorumlu tuttu. Başbakan Erdoğan "Beni devirmek ve tutuklamak istiyorlar'' yorumunu yaptı. Bu yorum, cemaat ile AKP arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi.
DERSHANELERE YÖNELİK GİRİŞİM
Bu sırada, AKP'nin cemaatin etkinliğini kırmaya yönelik çeşitli adımları oldu. Bunlardan biri 4+4+4 sisteminin getirilmesiydi. Cemaat'in elindeki Kur-an kurslarının etkisinin azaltılması için 4+4+4 sistemi devreye sokuldu. (AKP kuşkusuz laiklik eğitim sistemini yerle bir etmeyi kafasına koymuştu. 4+4+4'ün tek sebebi cemaate yönelik bir operasyon değil kuşkusuz.)
Cemaat, 4+4+4 tartışmalarının yaşandığı günlerde, bu kez Başbakan Erdoğan'ın ''Dershaneleri de kapatacağız'' demesiyle şoka uğradı. Zira; en büyük para ve insan kanaklarından biri olan dershaneler, cemaatin ''hayat damarlarından birinin koparılması'' anlamına geliyordu.
NUMAN KURTULMUŞ'A GİTTİLER AMA...
Cemaat tüm bu gelişmeleri alt alta sıraladı ve 2012 yılının ilk günlerinde, o dönem Has Parti Genel Başkanı olan Numan Kurtulmuş'un kapısını çaldı. Kurtulmuş'a "Bizimle birlikte hareket et, partini büyütelim ve iktidar yapalım'' denildi. Kurtulmuş, bu teklifin ardından soluğu Başbakan Erdoğan'ın yanında aldı. Kurtulmuş, Şubat ayının son günlerinde hastanede tedavi gören Erdoğan'a gitti ve kendisine getirilen teklifi ayrıntılarıyla anlattı. Erdoğan, "Benden haber bekle, bir yere kıpırdama'' dedi. Kurtulmuş bir süre sonra AKP'ye transfer oldu. Kurtulmuş, bu transfer sonrası yaşadıklarını bir yakınına şöyle anlattı:
"AK Parti'ye üye olduğumdan beri Zaman Gazetesi'nde tek satır dahi haberim çıkmıyor.''
''İTFAİYECİLER'' DOĞRULARI YAZMIYOR
Cemaat ile AKP arasındaki gerilime ilişkin yüzlerce örnek sayabilirim! Benim adına "İtfaiyeci Gazeteciler'' dediğim bir grup gazeteci var bizim medyada... Onlar, yaşanan onca gelişmeye rağmen, kamuya yıllardır yalan - yanlış bilgiler veriyor ve AKP ile Cemaat arasındaki gerilimi saklamaya çalışıyor. Bunu da gazetecilik sanıyorlar.
Oysa ki; uzakta değil, Ankara'da burunlarının dibinde, AKP iktidarının en önemli bileşenlerinden biri olan Cemaat, iktidardan daha çok pay istiyor ve bu yüzden sürekli gerilim yaşanıyor. Nedense; CHP'deki ilçe başkanının istifasını bile manşetine taşıyan bu sözde gazeteciler, iktidar ile AKP arasındaki kavgayı yazmaktan çekiniyor; elleri bir türlü klavyeye gitmiyor.
BAŞBAKAN: BIRAKIN YAPSINLAR
Halbuki; Ankara'da yaşayan herkes biliyor ki; Cemaat bir süre önce AKP ile bağlarını tamamen koparmayı ve parti kurmayı bile düşündü. Bu bilgi Başbakan Erdoğan'a ulaştığında, Başbakan "Bırakın hemen kursunlar, hatta kurmaları için teşvik bile edin'' dedi.
Zira; ODA TV, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Cüppeli Ahmet'e yönelik gerçekleştirilen operasyonların yaratığı toplumsal tepkiden bunalan Erdoğan, adeta "Gitmelerinde fayda var'' diyordu. Nedense, bizim gazeteciler bunları duymuyor, görmüyor, bilmiyordu!
Lafı uzatmayalım ve bugüne gelelim:
Gülen Hareketi, şu sıralar AKP ile büyük bir gerilim yaşıyor. Gerilimden çıkış yolu olarak ise Abdullah Gül'ün kuracağı parti ya da Gül'ün yeniden Başbakan olması görülüyor. Ki; Cemaat Gül'e "Şike Operasyonu''ndaki tavrından dolayı kırgın olmasına rağmen... Aziz Yıldırım'ı serbest bırakan yasayı ''jet hızıyla onaylayan'' Gül'ün tavrı, Cemaat tarafından çok sert bir biçimde eleştiriliyor. Ancak buna rağmen, şimdilik Gül'den başka bir seçenek görülmüyor.
NEYİ PAYLAŞAMIYORLAR?
Cemaat ile AKP'nin arasındaki temel sorunlar ise birkaç başlıkta toplanıyor:
1 - Cemaat, iktidardan daha çok pay almak ve yönetim mekanizmalarındaki etkinliğini artırmak istiyor. Aynı zamanda bürokraside yaşanan ''tasfiyeler''in de durdurulmasını talep ediyor.
2 - Cemaat, AKP'nin PKK ile yaptığı pazarlıkların ''yöntemi''ni yanlış buluyor. Cemaatin bu süreçte ''dışarıda bırakıldığı'' düşünülüyor. Bu sürecin sonunda, Cemaat'in bölgedeki etkinliğinin azaltılacağı ve AKP'nin kendisine yeni ittifak olarak BDP'yi seçtiği dillendiriliyor. Süreçte "aktif" olmak isteyen Cemaat'in bu isteği Başbakan tarafından kabul edilmiyor. Cemaat, PKK ile müzakere yerine ''mücadele'' yönteminin kullanılmasını istiyor. Aksi taktirde, kendi varlığının önemsizleşeceğini düşünüyor. Bir anlamda; Cemaat bu sürecin karşısında duruyor. Ancak kamuoyuna farklı bir mesaj veriliyor.
BAŞKANLIK RÜYASI GÜLENCİLERİ KORKUTUYOR
3- Cemaat, Başkanlık sistemini de istemiyor. Gülen'in ABD'de gazetecilere yönelik söylediği "Güç zehirlenmesi yaşanıyor ve Türkiye otoriter bir yola gidiyor'' sözleri, Erdoğan'ın Başkanlık hayallerine yönelik değerlendirmeler olarak karşımıza çıkıyor. Gülen Hareketi, Erdoğan'ın Başkan olması halinde, kendisini hiçbir gücün kontrol edemeyeceğini; bunun ise Hareket'i önemsizleştireceğini düşünüyor. Bu yüzden, Gül ile Erdoğan yer değiştirsin; ya da ikisi de yerlerini korusun ve "denge olsun'' formülü dile getiriliyor. Erdoğan ise bildiğini yapmakta kararlı görünüyor.
ESAS GÜRÜLTÜ ŞİMDİ KOPACAK
4- Cemaat, AKP'nin ''mini anayasa değişikliği'' için hazırlık yaptığını biliyor. Buna göre, kısa bir süre sonra, AKP TBMM'deki tüm partilere bir teklif getirecek ve Anayasa Mahkemesi ile HSYK'nın yapısının değiştirilmesini önerecek.
Hem bunu, hem de yukarıda ve aşağıda yazdıklarımı cuma gecesi Beyaz TV'deki Dinamit adlı programda anlattım. Kaçıranlar için özetleyeyim:
CEMAATE GÖNÜL VERENLERE YER YOK!
- AKP'nin önerisine göre, "İspanya Modeli'' olarak da bilinen formül hayata geçirilecek. Yani; parlamentoda sandalyesi bulunan partiler, ''tıpkı RTÜK üyesi seçer gibi'' Anayasa Mahkemesi ile HSYK'da görev yapacak yargı mensuplarını belirleme yetkisine sahip olacak. AKP, CHP, MHP ve BDP'nin seçtiği yargı mensupları AYM ve HSYK'da görev yapacak.
- Cemaat bu formüle itiraz ediyor. Bu formülün, cemaatin HSYK ve AYM'deki etkinliğini sıfırlayacağı düşünülüyor. Emniyet'te cemaate gönül vermiş isimlerin hızla kızağa çekildiğini gören Gülen Hareketi, yargıda yapılacak böyle bir operasyonun, ''büyük bir tasfiye'' haline dönüşeceğini görüyor. Bu yüzden, başta Zaman Gazetesi olmak üzere, Cemaat'e yakın tüm yayınlar, AKP'nin ''Yargıda reform yapacağız'' sözüne şimdilik utangaçça da olsa itiraz ediyor.
MHP, AKP İLE ANLAŞTI BİLE...
- Bu bağlamda, Cemaat'e ''kötü bir haber''imiz var. AKP iktidarı, kafasındaki bu değişikliği yapmak için düğmeye bastı. İlk teklif CHP'ye götürüldü. CHP bu formülü değerlendirmeye aldı. Muhtemelen, formüle sıcak bakılmayacak ve işbirliği yapılmayacak.
MHP ise AKP'nin teklifine yapılan ilk görüşmede "Olur'' dedi. Genel seçim öncesi on yöneticilerinin tasfiye edilmesinde cemaatin payı olduğunu düşünen MHP, böylece Gülen Hareketi'nin bürokrasideki ayağına yönelik yapılacak en ciddi tasfiye girişiminde rol almayı kabul etti.
FRENE NASIL BASILACAK?
5- Cemaat bu gelişmeleri adım adım izlediği ve değerlendirdiği için, gazetecilerin ABD'deki gezisinde, ''AKP'nin frenine nasıl basılacağı'' da konuşuldu. Bakmayın siz benim yazdıklarımı peş peşe yalanlamaya çalışan ancak meselenin özüne itiraz edemeyenlerin söylediklerine... Cemaat, AKP'nin frenine ancak ve ancak yerel seçimlerde basılabileceğini düşünüyor. Bu yüzden, ABD'deki gezide, "İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinin siyasete etkisi'' de tüm boyutlarıyla masaya yatırılıyor.
BİRBİRLERİNE BAĞLAYAN TEK ŞEY: ERGENEKON
6- Recep Tayyip Erdoğan, cemaatin kendisine yönelik düşüncelerini biliyor. Aynısı cemaat içinde geçerli. Onlar da Erdoğan'ın özellikle 7 Şubat MİT krizinin ardından yaşadığı kırgınlığın geçmediğini görüyor. Denilebilir ki; bu iki yapıyı, şu an sadece ve sadece "Ergenekon karşıtlığı'' bir arada tutuyor. Her iki kesim de "işlerin tersine dönmesi''nden korkuyor. Cemaat, Erdoğan'ın askere yanaşıp kendilerini geri plana itmesine içerlese de sesini çok fazla çıkarmamaya çalışıyor. Ancak; duygu ve düşünceler, ister istemez dile getiriliyor.
7- Doğan Akın, T 24'teki köşesinde şöyle yazıyor:
"Güvenilir kaynaklarla görüştüm. Gülen'in (İktidar güç zehirlenmesi yaşıyor) sözlerinin doğru olduğunu öğrendim. Sadece bunu değil, Türkiye'de darbe tehlikesi olup olmayacağını da sormuşlar Gülen'e... Gülen'in yurda dönmesi de konuşulmuş. Gülen ise ''Herşey rölantide'' cevabını vermiş.''
Doğan Akın'ın Gülen'e atfettiği sözler ve cemaatin liderinin verdiği cevaplar, iki kesimin birbirine ilişkin güveninde büyük bir zedelenme olduğunu gösteriyor. Gülen, iktidarda AKP olmasına rağmen Türkiye'ye gelmiyor. Her iki kesim de birbirini çeşitli ortamlarda suçluyor ve bu kimi zaman açıkça yapılıyor. Gülen Hareketi bürokrasiden tasfiye edildiğini, AKP iktidarı ise "Hareketin çok fazla şey istediği''ni söylüyor.
MESELENİN ÖZÜ BU DEĞERLENDİRMEDE SAKLI
Başbakan Erdoğan'a çok yakın bir isim ise, Gerçek Gündem'e ''tasfiye'' konusunda şu çok çarpıcı değerlendirmeyi yapıyor:
"Fethulah Gülen öl dese ölecek, ne dese yapacak onbinlerce bürokrat, binlerce savcı ve hakim var. Bu insanlar Gülen'e gönülden bağlılar... Esas mesele de bu zaten... Peki biz iktidar olarak bu bürokratları ne yapacağız? Bürokratların bir çoğu, sivil otorite ile cemaat arasında kalıyor. Hükümet bu durumda ne yapacak? Hükümet geçmişte sivil otoriteye itaat etmeyen bürokratları tasfiye etti; bu tutumu da alkışlandı. Şimdi sivil otoriteye itaat etmeyen bürokratlar tasfiye edildiğinde, bu anti - demokratik bir uygulama gibi sunuluyor Mehmet Altan ve benzeri isimler tarafından... Altan şimdi bu tür bürokratları alkışlıyor. Bu tutarsızlıktır.
Başbakanımız, Gülen Hareketi'ne bağlı memurları ve bürokratları tasfiye etmek istemiyor. Onlar, hukuka saygılı davransınlar istiyor. Zaten hukuk da aynı şeyi söylüyor.''
GAZETECİLERE AĞIR SUÇLAMA
Başbakan Erdoğan'ın çok yakınındaki bir ismin söyledikleri, cemaat ile AKP arasındaki gerilimin epey bir süre daha devam edeceğini ve siyasi kırılmalara yol açacağını gösteriyor. Erdoğan'ın yakın çevresi, Gülen Hareketi'nin düzenlediği geziye gittiği halde, izlenimlerini yazmayan gazetecilere yönelik serzenişini de dile getirmekten geri durmuyor. Konuştuğum aynı kaynak, bugün Fatih Altaylı'nın köşesine de yansıyan bir görüşü dile getirmekten kaçınmıyor:
"Geçmişte güç odaklarıyla görüşen bazı gazeteciler vardı. Bunlar görüşmelerini yazmazdı. Bu gazeteciler de şimdi aynı pozisyondalar.''
Bu sözler, iktidarın bilinç altını ortaya koyması açısından çok büyük önem taşıyor.
Gerçek Gündem
Tags