
Daha üniversiteyi bitirme aşamasına gelmeden önce, yaratıcılıklarının “zincire vurulmadığı” dönemde seslerine bir kulak verebilsek. İngilizce’de “teenage” olarak isimlendirilen yaş grubu gençler, dünyayı çok daha yaşanır bir şekle sokabilecek fikir ve mantıkla donanımlı.
Son 5 yıl içerisinde yaşları 13 ile 19 arasındaki genç dâhilerden dünya problemlerini çözmeye yönelik gelen yaratıcı öneriler ömürlerini bilime, politikaya ve felsefeye adamış, “yaşı oturmuş” uzmanları bile şoke edecek düzeyde pratik ve akıllıca.
En yakın örnek, sıcacık gülüşüyle bile insanlara ışık sunan 16 yaşındaki gurur kaynağımız, lise öğrencisi Türk kızımız Elif Bilgin. Gençlerin bilim merakını teşvik etmek için düzenlenen Google Bilim Fuarı’nda muz kabuğundan biyoplastik üretme projesiyle birinciliği kazanmış Elif. Hem de 120’yi aşkın ülkeden, binlerce katılımcı arasından seçilmiş.
Sunulan diğer projeleri bir görseniz... Aslında her biri ayrı bir ödüle layık. Neyse ki ödül alamayan gençler karalar bağlamıyorlar büyükleri gibi. Boyan Slat 19 yaşında Hollandalı bir genç. 5 yıl içerisinde tam 20 milyar ton plastik atığı Pasifik Okyanusu’ndan temizleyecek bir sistem geliştirmiş. Bakmış ki değil ödül, önem bile verilmiyor fikrine, elinde mikrofon bulduğu topluluklar önünde insanlara çağrıda bulunmaya başlamış.
“Ne olur yiyecek maddelerimizin paketlerini, deterjanların kutu ve şişelerini doğada yok olabilen plastiklerden üretin. Doğayı kirleterek diğer canlıları yok etmeyin. Böylece biz çocuklarınızda kafamızı, bize bırakacağınız pislikleri dünyadan nasıl temizleyeceğimize değil, daha önemli konulara yönlendirelim. Ben okyanusları temizlemek için sistem geliştirdim. En azından bunu destekleyin” sözleriyle sonunda devlet görevlilerinin ilgisini çekebilmiş.
Amerika’dan 12 yaşındaki Birke Baehr ise 10 yaşındaki en sevdiği arkadaşına kanser teşhisi konulmasıyla birlikte internette kanserin sebeplerini okumaya başlamış. Etken olarak ilk gözüne çarpan, genetik yapısıyla oynanmış yiyecekler, şeker boyaları ve kimyasallar olmuş.
Birke bu gerçekleri okuduğundan beri Başkan Obama’ya göndermek üzere çocuklardan imza topluyor. İlkokullarda çocukların gözünü açan, sağlıklı bir yaşam için kaçınılması ve uygulanması gerekenlerin anlatıldığı dersler konulmasını, çocukları özendiren sağlıksız yiyecek reklamlarının yasaklanmasını talep ediyor. Küçücük bedende kocaman bir yürek!
Belki böylesi başarılı ve girişimci çocukların, iyi eğitim almış ailelerde yetişmiş olabilecekleri düşünülebilir. Fakat aslına bakarsanız çocukların doğdukları anda benliklerinde var olan büyüme ve gelişme isteğinin, anne ve babanın eğitimiyle pek de ilişkisi yok. Pakistanlı 15 yaşındaki Malala Yusufzay isimli kız çocuğunun Taliban’ın “Kız çocukları okula gidemez” fetvasına karşı çıkmasının, okula gitmekte ısrar etmesinin, “Okuma isteğim için beni öldürebilirsiniz ama fikirlerime dokunamazsınız” sözüyle bugün bütün dünyada kendinden söz ettirebilmesinin ardında iyi eğitimli bir anne ve baba yok.
Çok fakir bir Afrika köyünde doğan 15 yaşındaki Kelvin Doe da haftada bir elektrik verilen mahallelileri için çöplerden topladıklarıyla “jeneratör” ve pilli radyo yaparken kimseden destek almıyor. Hele Ağrı’nın bir köyünde gaz tenekesi, hortum ve eski bir motordan anneannesine elektrik süpürgesi yapan, fakirlikten bazı geceler yatağına aç girmek zorunda kalan 18 yaşındaki Hasan’ın anne ve babası bile yok.
Umudumuz, yaratıcılık, daha güzel bir dünya, bilime ve yeni fikirlere destek, ayrım yapmadan tüm insanlığa hizmet... Bu yolda adım atmak için “yaşı oturmuşlar”da umudum kalmadı benim. Ne varsa gençlerde var.
‘Oturma testi’ ile ne kadar yaşayacağınızı ölçün!
Söz gençlikten açılmışken bir kez daha hatırlatalım: Genç kalabilmenin ardında sağlıklı beslenmenin yanı sıra spor yapmak yatıyor.
Geçen hafta European Journal of Cardiology Dergisi’nde yayımlanan bir makalede, yapılması gereken sporun aslında ne tür bir spor olduğuda açıklanıyor. Öyle görünüyor ki “Her sabah koşuyorum”, “Akşamları yürüyüşe çıkıyorum”, “Bisikletsiz bir günüm dahi yok”, “Sabahtan akşama kadar yemek pişir, ev temizle; bundan daha iyi spor mu olur?” sözlerinin hiçbiri gerekli sporu yaptığınızı göstermiyor.
Özellikle esnekliğinizi koruyan ve hatta geliştiren, vücudunuzda var olan tüm kasları kullanmanızı gerektiren, denge sisteminizi canlı tutan yoga, pilates tarzı bir sporu da hayatınıza katmıyorsanız ömrü uzatan hareketleri yapmamış oluyorsunuz. Brezilyalı hekimler tarafından yapılan araştırmaya göre, yaşlandıkça yerden bir şey almakta zorlanmalar ve ardından gelen bel-boyun şikâyetleri, dengeyi kaybedip düşmeler, oturduğu yerden kalkmada zorlanmalar, her harekette eklemlerden gelen katır kutur sesleri aslında % 80 sebeple hayatımız boyunca ya az kullandığımız ya da yanlış kullandığımız kas ve eklem sistemlerinin iflasından ibaret.
Dr. Claudio Gil Araujo’nun 51 ile 80 yaş arası 2 bin gönüllü üzerinde yaptığı yıllar süren araştırmasına göre, basit bir oturma testiyle ömrümüzün ne derece uzun veya kısa olduğunu ölçebiliyoruz. Test çok basit: Ellerinizi kullanmadan yere bağdaş kuracak şekilde oturup kalkabiliyormusunuz? Evet mi? Harika! Yaşayacak uzun yıllar sizi bekliyor.
Oturup kalkarken ellerinizi, dizinizi, dirseğinizi mi kullanıyorsunuz? O zaman sizi ya hastane kapılarıya da bu yeteneği geliştirmek için günlük spor bekliyor. “Nerede yere oturmak, oturduğum koltuktan kalkamıyorum” diyorsanız bence bu ömrünüzün kısaldığını değil, oturduğunuz yerde ve hatta yatarken bile yapabileceğiniz sporlar varken hiçbir şey yapmadığınızı gösteriyor.
Zararın bir yerinden dönmek gerek... Sadece hayatı uzatmak için değil, mutlu olabilmek için...
Haberturk