Gençliğe Hitabe, Atatürk'ün Emridir!


Öncelikle şunu belirtmeliyim felaket tellallığı yapmıyorum. Fakat, gidişat Cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar kötü.

Yıllardır yazdığım durum, yani Türkiye'nin sıfır noktasına yaklaştırılacağı zamanlar artık geldi. Öyle bir zamanın içinden geçiyoruz ki; ya ülkenin anahtarını emperyallere verip kaçacaklar, ya da tekrar tümünden kurtuluş mücadelesine girişilecek.

Twitter'da akmilisler adı altında toplanan bir grup var. Bu gruba yazan Akpliler, korkunç bir provokasyonla silahlanın çağrısı yapıyor. Doğru ya da yanlış olduğu kesinlik kazanmamakla birlikte, Akp teşkilatlarından da silah aldıklarını söylüyorlar.

Yönetimin başındaki kişilerin hemen her gün dozunu iyice artırdığı nefret söylemlerine eklenen bu durum, masum Türk Milleti'nin kimlerle, nasıl kanlı bir mücadele içine gireceğini de gözler önüne seriyor.

İç savaş isteyen emperyallerin ellerini ovuşturduğu bu provokasyonlara içeriden destek veren de çok. Fetocular yeni bir darbe yapacak, pkk serhildana kalkışacak gibi söylemlerle de mantıklı bir tabana oturtulmaya çalışılıyor.

Neredeyse her gün patlayan bombalar, şehit düşen askerlerimiz ve polisimizin yanı sıra fetö operasyonları kapsamında tutuklananlar ile dış dünyada çok da iyi bir yerde görüntü vermeyen ordu ve polis teşkilatlarımızdaki zaafiyet, her türlü saldırı/kurtarma(!) soysuzluğunun da önünü açıyor.

Dış politika yerle bir. Türk askeri hiçbir yerde istenmediği gibi, Irak gibi devlet özelliğini çoktan yitirmiş bir ülke bile ülkemizi tehdit edebilir hale gelmiş durumda. Elbette ki Irak'ın güçlendiği düşünülmesin. Orada açık biçimde Irak değil, ABD konuşuyor, ancak; bu, tehdidin kırmızı seviyede olduğu gerçeğiyle birlikte düşmanın açık restini de gözler önüne seriyor.

Ülkemizin 14 yıl önceki huzur ortamından eser yok!

Irak'la başlayan süreç bir diktatörün indirilmesi sonucuna bağlanırken; ABD askerlerinin sağa salim eve dönmeleri için dua edenler, güvenli biçimde gitmek ve/veya son görevlerini yerine getirmek için Lozan'ı bile tartışmaya açabiliriz diyebiliyor!

Tapuyu vermek istemelerinin tek bir nedeni olabilir, bunun görülmesi gerek! “Sayenizde geldik, zarar görmeden gitmek için izninizi istiyoruz!”

Tüm bunları görerek “Yazıklar olsun!” demek nasıl da naif bir cümle olurdu! En ağır küfür ve/veya hakaret ise bizleri bekleyen vahamet için ye(te)rsiz! Öyle ki; ya şimdi, ya da hiçbir zaman günlerindeyiz!

Son günlerde sıklıkla Türk tarihini okuyorum. Mete Han'dan bu yana sona gelindiğinde neler yapıldığına daha doğrusu. Hep aynı sonuç karşıma çıkıyor: Türklere düşmanlık edenin sonu feci ve görülmemiş türden!

Elbette benim/bizim kadar bu ülkeyi düşünen, Türk Milleti'nin yok olmasını engelleyecek bir güç ortaya çıkacak fikrinin vücut bulmuş halidir Atatürk! Gençliğe Hitabesi'nde “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

Diyorsa, bu, kati surette bir emirdir!

Türk'e cephe açmak düşmanın en aptalca yaptığı/yapacağı adımdı! Zira tarihler boyunca açılan bu cephelerden galip çıkan bir düşman olmamıştır!..

Tarihler boyunca o son noktanın geldiği günlerin ardından yaşanılan zaferler bu kez bizlere nasip olmuşsa; bilinmelidir ki kazanacağımız mutlak zafer de kendinden hiç olmadığı kadar emindir!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)