2017 Yılının Şafağında Umuda Bakın!
Pazar, Ocak 08, 2017
Önümüzdeki 2017 senesi aynı 1923'teki gibi bir aydınlığa gebedir. 2017 senesinin milletimize ve ezilen tüm uluslara büyük zaferler getireceği açıktır.
Dün gece İstanbul'da hain bir terör saldırısı meydana geldi. Bu terör saldırısının niteliği, nasıl gerçekleştirildiği, istihbarat zafiyetinin olup olmadığı üzerine birçok şey yazılıp çizilebilir ki zaten birçok mecrada da yazılıp çizilecektir. Ancak burada iki nokta üzerinde özel olarak durmakta fayda var. Birincisi, 2016 senesini bombalamalardan, darbelerden ve ölümlerden ibaret olarak görüp berbat bir sene geçirdiğimizi söylemek. İkincisi de, yılbaşı gecesi gerçekleşen terör saldırısının ardından 2017'nin 2016'dan daha kötü geçeceğinin tahlilini yaparak felaket tellallığı yapmak.
Her yıl, senenin son günlerine doğru insanlar bir senesini nasıl geçirdiğini düşünür. Televizyonlarda "2016'nın enleri, 2016'da neler oldu?" minvalinde programlar yapılır. Bu sene de yıl sonu aforizmalarının en popüleri 2016'nın ne kadar kötü bir yıl olduğu, derhal ülkemizi terk etmesi ve 2017'nin 2016'dan daha az ölüm getirmesi oldu. Her konuda felaket tellallığı yapıp sürekli karamsar bir tablo çizen neo-liberal çevrelerin başlattığı bu akıma Türkiye'nin önemli bir aydın kesimi de maalesef teslim oldu. Bu yaklaşıma göre 2016 senesi terör saldırılarından, ölümlerden, darbe girişimlerinden, baskılardan, zulümlerden ibaret. Bu çevrelerin 2016 albümünde parçalanmış cesetler, Boğaziçi köprüsünde gözaltına alınmış askerler var. Ancak tüm bunların yanında bir de TGB'nin 2016 albümü var.( https://www.facebook.com/pg/TurkiyeGenclikBirligi/photos/?tab=album&album_id=10155062126601844 ) Türkiye Gençlik Birliği son birkaç yıldır yıl sonunda "bu sene ne yaptık?" içerikli albüm çıkararak 1 sene boyunca toplumsal mücadelenin geldiği aşamayı tahlil ederek önümüzdeki seneye görevler koyar. TGB'nin yıllığında ne parçalanmış cesetler vardır ne de harabeye dönmüş binalar vardır. TGB'nin 2016 yıllığında on binlerin, bombalı saldırılara karşı sokağa çıktığı eylemler vardır. Türk gençliğinin "Hepimiz Mehmetçiğiz! Hepimiz Türk polisiyiz!" sloganıyla üniversite ve liseleri Türk bayraklarıyla donatması vardır. TGB'nin albümünde Cansel'in yüreklerimizi dağlayan yanmış bedeni yoktur, Cansel için ayağa kalkan yüz binler vardır. TGB'nin albümünde şehit edilen Rus elçisinin yere uzanmış bedeni yoktur, uluslararası ilişkiler büromuzun ezilen ulusların gençlik örgütleriyle birlikte verdikleri dayanışma mesajları vardır, Amerikan'ın başına geçirilen çuvallar vardır. TGB'nin albümünde harabeye dönmüş binalar yoktur, ABD'nin piyonlarına El Bab'ı dar eden Türk askerinin Hollywood'a taş çıkaracak şekilde çektirdiği zafer fotoğrafı vardır, Halep'in Amerikan işgalinden kurutuluşunun fotoğrafı vardır. Tüm bu sebepler yüzünden biz TGB'yi karamsarlığın değil umudun örgütü olarak tarif ederiz.
İçinde bulunduğumuz neo-liberal sistem karamsarlıktan başka bir şey üretemiyor. Bu sistemin merkezlerinin argümanlarına açıp bakalım. Bu argümanlar "burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi" gibi süslemelerle doludur. "Bu halktan bir şey olmaz"larla, "Kanada'ya taşınalım"larla doludur. Emperyalizm, terör saldırılarıyla birlikte ülkelerde yarattığı vahşeti neo liberalizmin karamsarlık propagandasıyla düşün hayatı üzerinde de yaratmaktadır. Neo-liberalizmin bu vahşete ürettiği tek yanıt ülkeyi terk etmektir. İşte Türkiye'de devrimciliğin belirleyiciliği burada ortaya çıkar. Devrimcilik, her an bir değişim ve dönüşümü içinde bulundurduğu için karamsarlığı kabul etmez. Devrimcilik daima iyimserliktir. Ancak bu iyimserlik bir takım metafizik ögelere dayanan bir iyimserlik değil, bizzat hayata ve olgulara dayanan bir iyimserlik. Devrimcilik, emperyalizmin yarattığı bu vahşete karşı neo-liberalizmin aksine kabız bir karamsarlık üretmez, yeni bir sistem üretir. Bu yüzden emperyalizm, kendi sistemini ayakta tutmak adına devrimciliğin karşısında neo-liberalizmi besler ve büyütür. Nazım Hikmet "Kanter İçinde" şiirinde, yükselen yapının toz, toprak, kar, çamur içinde yükseldiğini ancak yapıcıların yüreğinin bayram yeri gibi olduğunu söyleyerek aradaki diyalektik ilişkiyi çok güzel tarif eder.
"...Yapıcıların yüreği
Bayram yeri gibi cıvıl cıvıl
Ama yapı yeri bayram yeri değil.
Yapı yeri toz toprak.
Çamur kar..."
2016 senesini bombalardan, ölümlerden ibaret olarak görmenin önümüze koyacağı tek iş ülkeyi terk etmektir. Karamsarlıktır. Ancak 2016 senesi bunlardan ibaret değildir. 2016 yılı Mehmetçik yılıdır! 2016 yılı Türk milletinin Amerikancı darbe girişimini başarısızlığa uğrattığı yıldır. Türk ordusunun Fırat Kalkanı harekatıyla bölücü ve gerici terör örgütlerinin belini kırdığı yıldır. 2016 yılı ABD için çok kötü geçmiştir. Çünkü ABD 2016 yılında Ankara'daki adamlarını kaybetmiştir. (http://odatv.com/amerika-ankaradaki-adamini-kaybetti-0605161200.html) Devrimciler açısından ise 2016 Mehmetçiğin zaferleriyle dolu olan bir yıldır. Türkiye'nin Atlantik'ten kopup Asya'yla yakınlaştığı bir yıldır. Ülkemizde başlatılan bu karamsarlık propagandası özellikle terör saldırılarından sonra daha da popülerleşmektedir. Özellikle dünkü saldırıdan sonra "2017, 2016'dan da daha kötü geçecek" söylemleri sosyal medyadan televizyon kanallarına kadar birçok mecrada dillendirilmeye başlandı. Kendini "güvenlik uzmanı" olarak tarif eden çok bilmişler "Dışarı çıkmayın, kalabalık yerlerde bulunmayın" uyarıları yapmaya başladılar. Halbuki terör saldırılarının asıl amacı da budur. Özellikle son 2 yıldır ülkemizde yapılan terör saldırılarının amacı belli bir sayıda insanın hayatını kaybetmesini sağlamak değildir. Terör saldırısının esasını iki amaç oluşturur. Birincisi; düşmana cesaret, dost kuvvetlere ise korku salmaya çalışmaktır. İkincisi ise, insanlara rahat rahat dışarıda gezemeyeceklerini, eğlenemeyeceklerini söylemektir. Ülkeyi "terörize" etmektir. Meselenin özü buradadır. Bu yüzden "sokağa çıkmayın" tellallığı, karamsar propagandalar temelde terörün esas amacına hizmet etmektir. İnsanların sokakta rahat rahat dolaşamayacaklarının teorisini yapmak başka bir düzeyde yine bir terör saldırısıdır. Türkiye'de maalesef bu propaganda özellikle sosyal medya düzeyinde son derece yaygındır.
Ülkemizin ve bölgemizin yaşadığı sancılar bir doğum sancısıdır. Türkiye bu süreçten Atlantik sisteminden kopmuş ve başı dik bir Asya ülkesi olarak çıkacaktır.2016 senesi nasıl Mehmetçiğin zaferleriyle dolu bir sene olduysa 2017 senesi de Türkiye'nin Atlantik sisteminden çıkışının doğurduğu bu sancıları bertaraf ettiği bir süreç olacaktır. 2016'nın karanlıkları içerisinden 2017'ye bakanlar Türkiye'nin Atlantik'ten kopuşunu göremiyorlar. Asya'nın büyük devrimcisi Mustafa Kemal Atatürk, 1919'un sisli ve bulutlu günlerinin arkasından doğacak olan Cumhuriyet güneşini gördüğü için Kurtuluş Savaşını zaferle taçlandırmıştı. Bugünün meselesi de 1919'un sisli günlerinden 1923'ün aydınlığını görebilme meselesidir. Önümüzdeki 2017 senesi de aynı 1923'teki gibi bir aydınlığa gebedir. Bu aydınlığın ışığında 2017 senesinin milletimize ve ezilen tüm uluslara büyük zaferler getireceğini, güneşin doğudan doğduğunu gördüğümüz kadar net bir şekilde görüyoruz.
Sezer Özseven
TGB Ankara İl Yöneticisi