AKP İktidarı Laik Eğitimi Nasıl Dinsel Eğitime Dönüştürdü?


Laiklik, Laik Eğitim Nedir?

             Atatürk’ün laiklik anlayışı şöyledir:” dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da inanıyorum. Din bir vicdan meselesidir Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece  din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz”.

            “Hiç kimse, hiçbir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayabilir. Türk devleti laiktir. Her yetişkin dinini seçmekte serbesttir. Ancak din lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şu var ki din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız vatan, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bin bir acıklı olay ve üzüntü dolu yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır. Laiklik ilkesinde ısrar ediyoruz. Çünkü milli iradenin, insanlığa mal olmuş değerlerinden belki de en kutsal olanı din hürriyeti, ancak laiklik ilkesine bağlanmakla korunabilir. Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetlerini tekeffül etmek (üstlenmek) demektir”

 Laiklik, bir toplumda bireylerin bir dine inanma ya da inanmama konusunda tam özgür olmaları, bu yüzden özel yaşamında ya da kamu yaşamının hiçbir alanında olumlu ya da olumsuz yönde hiçbir farklı işlemle karşılaşmamaları, öz olarak eşit hak ve yükümlülüklere sahip olmalarıdır[1].

Laik  eğitim,  Fransa’da devletin dinsel uygulamalar konusundaki tarafsızlığı gereği laiklik ilkesi  önce okullarda uygulanmaktadır.  Çünkü “öğrenciler, yargılama özerkliğine erişebilmek için bir dinginlik (sükunet) ortamı içinde eğitim görebilmeli  ve kendilerini özgürce gerçekleştirebilmelidirler[2]”. Laik eğitim, dinden emir almayan eğitimdir. Türkiye’de laiklik, ilk kez 3 Mart 1924 ‘te kabul edilen 429 sayılı  Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığını kaldıran   yasa ile laiklik sözcüğü kullanılmadan benimseniyordu. Buna göre “İslam dininin inanç (itikat) ve tapınma (ibadet) ile ilgili tüm hükümleri, dini kuruluşların yönetimi  yeni kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının ilgi ve yetkisine bırakılmıştır. İlgili yasa yapmak ve bu işlerle ilgili tasarruflarda bulunmak TBMM ile onun kurduğu hükümete aittir”.

Laik eğitim, bilim ve akla dayanan eğitimdir. Bu nedenle laik eğitimde  biat etme (bir kimsenin egemenliğini tanımak), itaat söz konusu olamaz. Çünkü laik eğitimle hedeflenen bağnaz olmayan, özgür düşünceli, özgür davranışlı, özgür vicdanlı kuşaklar yetiştirmektir. Bu anlamda laik eğitimde, okullarda  zorunlu din eğitimine yer yoktur. Çünkü laik eğitim dogmatik değil bilimseldir.

Laik Eğitimden Sapmalar

Laik eğitimden sapmalar, 1950’de iktidara gelen  Demokrat Parti ile başlamıştır. 1951’de Köy Enstitülerinde karma eğitime son verilmiş, ilkokulda  isteğe bağlı din dersleri zorunlu yapılmıştır. 1956-1957’de ortaokullara, 1967-1968’de liselere  zorunlu  Din Bilgisi ve Ahlak dersi konulmuş, aynı yıl imam-hatip okuluna kız öğrenci alınmaya başlanmıştır. Oysa  1924 tarihli Öğretim Birliği Yasasına göre, imam-hatip okulları  imamlık- hatiplik gibi dinsel hizmetlerin yerine getirilmesi  ile görevli   memur yetiştirmek üzere açılmıştır. İslam dinine göre kızlar imam ya da hatip olamayacaklarına göre niçin bu okullara alınıyorlar?                                                                                                                                                                        Çok partili döneme geçilmesiyle Kuran kursları, imam-hatip okulları ve “türban” hemen tüm siyasal iktidarlarca istismar ediegelmiştir. Bu dinsel duyguları istismar etme, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesince tescil edilen AKP iktidarında zirveye ulaşmıştır. AKP’nin 2002 yılında daha  iktidarının ilk günlerinde  Milli Eğitim Bakanı  Erkan Mumcu, “Acil Eylem Planı” açıklamış, arkasından 1041 eğitim yöneticisini görevden almıştır. Başkent Ankara Milli Eğitim Müdürlüğüne Mudurnu imamı atanmıştır. Acil Eylem Planının başlıca hedefleri arasında ilkokuldan üniversiteye tüm eğitim kurumlarında türbanın serbest bırakılması, kaçakları ile birlikte Kuran kurslarının yaygınlaştırılması, imam-hatip okulları mezunlarının üniversitelerin tüm bölümlerine girmesinin sağlanması, üniversitelerin medreseleştirilmesi, öz olarak eğitimin tümüyle dinselleştirilmesi vb bulunuyordu.

Üniversiteler Nasıl Medreseleştirildi?

            2005 yılının son günleri ile 2006 yılının ilk günlerinde  Türkiye, Van’daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın tutuklanıp cezaevine konulması ve aynı koğuşta kalan Üniversite Genel Sekreter Yardımcısının intiharı ile sarsıldı. Bu olaylar üzerine Rektörler Komitesi adına  bir açıklama yapan  YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, “Üniversite medreseleştirilmek isteniyor, rektör Yücel Aşkın’a sahip çıkmak, Cumhuriyete sahip çıkmaktır” dedi.  Oysa üniversiteyi medreseleştirme çok daha önce başlamıştı.                              Alev Erkilet Başer, 1996’da  Kırıkkale Üniversitesi sosyoloji bölümünde tamamladığı doktora tezinde  baştan sona Hizbu-l Tahrir örgütünü anlatıyor. Bugün hiçbir sınırlama görmeden Başkentte “Halifemizi seçelim” sloganıyla eylem yapan bu Hizbu-l tahrir örgütünün hedefi Türkiye’de bir şeriat devleti kurmaktır[3]. O zamanki üniversite rektörü  Beşir Atalay, üniversitedeki şeriatçı kadrolaşma  nedeniyle YÖK tarafından görevinden alındı. Yerine atanan Rektör T.Nuri Durlu şöyle diyor: “Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Alev Erkilet Başer’in tezinde, Atatürk ve Cumhuriyete açıkça hakaret ettiğini, Humeyni ve Ayetullah Talegani’nin büyük boy resmi ile  Müslüman Kardeşler örgütü, Hizbu-l tahrir davası  ve bu davanın sanıklarını övdüğünü belirterek, bu da üniversitelerde Cumhuriyet düşmanı kadroların hala bulunduğunu gösteriyor. Üstelik bu kişinin 1996 yılındaki doktora jürisinde eski rektör Beşir Atalay da varmış. Tezine Arapça –Bismillahirrahmanirrahim- diye başlıyor Başer”[4].          Son örnek 2016’da  Sabahattin Zaim Üniversitesi rektör yardımcısı şöyle diyor: “Ben bu ülkede cahil, okumamış talihsiz kesimin ferasetine güveniyorum, ülkeyi ayakta tutacak olan cahil halktır, en tehlikeli olanlar üniversite okuyanlardır, okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor[5].   Öyle ise o koltukta  neden oturuyorsun?

Ulusal, Bilimsel, Laik Eğitim Nasıl “İmam-hatipleştirildi”?

                  Türkiye’de hafız, imam yetiştirme bugün başlamadı. Başbakan Erbakan, 1996’da partisinin genel kurulunda şöyle demişti: “ 350’nin üzerinde imam-hatip, 3000 Kuran kursu açtık. Bugünkü nesil o hamleler sonucu yetişti”. Erbakan’ın,  3 Mart 1924 öncesindeki  “Mahalle Mektepleri ve Medreselerin” devamı türündeki eğitim kurumlarında  yetiştirdikleri  öğrencileri, Türkiye’de 15 yıldır iktidarda.

Eğitim tarihçisi Prof. Dr. Mustafa Ergün 11 Mart 1924’te kapatılmış olan medreselerle, 1950’de DP iktidarınca açılan imam-hatip okullarının ders programlarının birebir aynı olduğunu ifade etmiştir[6].

Bugün kamuoyunca pek bilinmeyen “medreseler” giderek yaygınlaşmaktadır. Bunun en çarpıcı örneğini Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner şöyle anlatıyor: “ Cemaat üyelerinin kendi aralarındaki konuşmada, İstanbul’da bir medresede çocukların çıplak fotoğraflarının çekildiğini, sonra bunun çocuklar aleyhine kullanıldığını tespit ettik”[7]. İşte bu medreseler konusunda  Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez şöyle diyor: “Medreselerin kapatılması İslam alimi yetiştirmek açısından boşluk oluşturdu. Din ve dünya ilimlerini birbirinden koparan laik eğitim anlayışı içinde imam-hatip okulları, İslam enstitüleri ve ilahiyat fakülteleri bu boşluğu kapatamadı…Medreselerin ilahiyat fakülteleri ile entegrasyonu sağlanmalı.[8]  Sözü edilen medrese öğretimine ilahiyat fakültesi denkliği istenmektedir. Türkiye’de eğitim politikasını ne zamandan beri Diyanet İşleri Başkanı düzenliyor?           Bugün gelinen noktada bir milyonun çok üstünde öğrencisi olan resmi Kuran kursu bulunmaktadır. Bu öğrencilerin % 75’i kadın, toplamın % 70’i ilkokul mezunu ve bir okul bitirmemiş, binde 7’si yükseköğretim mezunu. Çoğunluğunun kadın ve yeterli eğitim görmemiş olması, AKP’nin “arka bahçesinin”   bir fotoğrafı değil mi? Bu sayıya 5 milyon dolayında tahmin edilen yaz Kuran kursu öğrencileri ile  -eskiden kaçak deniyordu- 2008’de Konya’da 11-13 yaşlarında 17 kız çocuğunun, 2016’da Adana’da 10 kız çocuğunun yandığı cemaat kursları dahil değil. İlhan Cihaner’in tutuklanma nedeni, bu kaçak Kuran kursu konusunda yasal işlem başlatmasıdır.

AKP’nin iktidara geldiği 2002-2003’te 71.000 olan imam-hatip öğrenci sayısı, bugün Bilal Erdoğan’ın hedeflediği bir milyonu aşmış, 1.5 milyona dayanmıştır. Ülkemizin geleceği açısından en tehlikeli olan, imam-hatip okullarında şeriat eğitimi, yani dinsel hukuk (fıkıh) dersi verilmesidir. Ünlü hukuk bilgini Hıfzı Veldet  Velidedeoğlu şöyle diyor: “İmam-hatip okullarının ders programlarında şeriat, yani dinsel hukuk  bilgisinin (fıkıh)  yer almış olması,… olumsuz  doğrultuda  birçok din adamının yetişmesine neden olmaktadır“.  “Böyle eğitim görmüş gençlerin kafaları bir kez Kuran’daki hukuk kurallarının değiştirilemeyeceği yolunda eğitilip yıkanınca artık onları akılcı ve laik düşünce doğrultusuna   getirmek çok güç olmakta, hatta olanaksızlaşmaktadır”. Bugün şeriat eğitimi görmüş olanlar, laik eğitimi savunan devrimcileri, kafirlikle suçlamakta, camilerin kürsülerini bile  bu suçlama yolunda kullanmaktan çekinmemektedirler”. “İmam-hatip okullarında şeriatçılık doğrultusunda yapılan eğitimin olumsuz etkileri, sadece bu okulların dört duvarı arasında kalsa, buna yine de katlanılabilir. Ama oradan yetişenler hayata atılıp camilerdeki halk eğitimi görevlerine başlayınca, bu biçim eğitimin laik yönetimi büyük ölçüde zedeleyen etkileri masum halk yığınları arasında dalga dalga yayılıyor ve bundan da, ülkemizde büyük huzursuzluklar çıkıyor”.          “Türkiye’de eğer kafalar, şeriat hukukunun kesinlikle değiştirilemeyeceği, çünkü bu hukukun Tanrı buyruğu olduğu yolunda sürekli olarak yıkanıp ve bir gün beyinleri bu doğrultuda yıkananlar, ülkede yönetimi ele geçirirse Türkiye batar, sömürge olur. Çünkü laik Türkiye Cumhuriyeti, İslam Ümmetçiliğine değil, Türk milliyetçiliği temeline oturmaktadır”[9].

Buna karşın Dış İşleri Bakanı Mevlüt  Çavuşoğlu şöyle demiş: “ Gelecek nesilleri  Fetö gibi hastalıklı örgütlerin elinden kurtarmak için, Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği gibi  ülkemizi  muasır medeniyetlerin üzerine çıkarmak için… daha fazla imam-hatip ortaokulu açacağız, daha fazla imam-hatip lisesi de açacağız”[10]. Bakan, Atatürk’ün laik eğitimle çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak ve geçmek istediğini bilmiyor mu?               Sonuç olarak 4+4+4  ucube sistemi  bir gece yarısı yasası ile  kabul edilmiştir. Buna göre ortaokul ve tüm ortaöğretim programlarındaki Türkçe; Fen Bilgisi, matematik gibi zorunlu derslerin, haftalık ders saatleri azaltılarak Kuranı Kerim, Hz. Peygamberin Hayatı, Dini Bilgiler gibi “zorunlu”  seçmeli dersler eklenmiştir. Bu derslerin konulmasının başlıca nedenlerinden biri, öğrencilerin “türban” ile derslere girmelerinin sağlanmasıdır. Zorunlu seçmeli, çünkü okul yöneticilerinin hemen tümü imam-hatip çıkışlıdır. Seçmeli derslerin karşılarına başka seçmeli dersler biçimsel olarak konuluyor. Ama öğrencilerin dini dersleri seçmeleri için, onların karşılığındaki diğer seçmeli derslerin ya öğretmenleri  ya da o dersler için yeterli dershane yok deniliyor. Bunlara ek olarak ilkokul 4. sınıftan başlayarak Arapça dersi konuluyor[11]. Hangi Arap ülkesinde ilkokulda Türkçe öğretiliyor?  Görüldüğü gibi yalnız imam-hatip sayısı artırılmıyor, eğitim sistemi tümüyle ” imam-hatipleştiriliyor”.                             Ulusal, Bilimsel, Laik, Karma Eğitime Elveda!

Bilge gazeteci İlhan Selçuk köşesinde “ Tüyler Ürpertici Bir Belge” başlığı ile vermiş, aynen alıyorum:  21  Ağustos 2001 günü gazetelerin birinci sayfalarında Erdoğan’ın bir konuşması yayımlandı… Recep Tayyip’in söyledikleri ilginç! Madde madde diyor ki:                1.”Laiklik tabii ki elden gidecek…” Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye! Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek…Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?… Bu ne menem şey?… Çıkıyor İçişleri Bakanı, “Devlet dine karışır” diyor. Eeee ..gerisini niye söylemiyorsun!..  Din devlete karışır demiyorsun!..  Ne yazı ki, bugün din devlete karışır oldu.

2.Laik ve Müslüman olunmaz..” “Hem laik hem Müslüman olunmaz.. Ya Müslüman olacaksın ya laik…”      

            3.“Egemenlik Allah’ındır”[12]…

AKP iktidarında laik eğitimi dinselleştirmelerin tümü, liderlerinin yukardaki görüşlerinin uygulamaları değil mi?  Bu güzel ülkeye ve bu ülkenin güzel insanlarına  92 yıl geri gitme hiç yakışmıyor. Buna izin verilmemeli.

Ünlü Fransız yazar Emil Zola (1840-1920) şöyle diyor: “İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir, kalır. Okullarda beyinleri yıkanan genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, ülke çıkarlarının değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaklardır”.

 Mahmut Adem

[1] TED, 1991, s:212-213.

[2]  Mahmut Adem, Aynı, s.62.

[3]  Erkilet Başer, Ortadoğu’da Modernleşme ve İslami Hareketler, Yöneliş Yayını, 3. Baskı, İstanbul, 2000, 430 s.

[4]  Cumhuriyet, 12.10.2000.

[5] Sözcü, 21.12.2016.

[6]Mustafa Ergin, “Medreseler ve İmam-hatip liseleri”, Ülkemizde Laik Eğitim Sisteminde Sosyal Bilim Olarak Din Öğretimi Kurultayı, Malatya, 2005, s:109.

[7]  Cumhuriyet, 2.12. 2010.

[8]  Cumhriyet, 9.03.2016.

[9] Türk Eğitim Derneği, Eğitim ve Bilim Dergisi, sayı:32, Temmuz, 1981, s:9-10.

[10]  Cumhuriyet, 25.12.2016.

[11]  Cumhuriyet, 23.10.2015.

[12]  Cumhuriyet, 30.12.2006.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)