Sekiz maddede Muharrem İnce #İncepopülizm

Erken seçimlerin ilan edilmesiyle adayların kampanyalarının başlaması arasındaki sürenin darlığı, pek çok farklı ayrıntının seçmen tarafından gözden kaçmasına yol açmakta. Bir günde üç dört farklı ilde yapılabilen mitinglerin takibi, basının muhalefet adaylarına açık sansürüyle birleşince sürecin herhangi bir şekilde takibi iyice zorlaşıyor.

CHP’nin Muharrem İnce’nin adaylığını açıklamasıyla gerçekleşmeye başlayan mitinglerde daha önce (özellikle) CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun kampanyalarında görmediğimiz bazı öğeleri görmek mümkün. HDP’nin cumhurbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın seçim sürecinde hapiste tutulmasıyla beraber ‘merkezin solunda’ olan ve miting yapan tek aday İnce’nin mitinglerini izlerken bir yandan da gerçekten yeni ve ilginç bulduğum bir durumla karşılaştım.


Hakkında anlık tweet’ler attığım bu yeni durum; bir nevi bu ‘ince’, çok belirgin olmayan ‘sol popülizm’ diyebileceğimiz bir yöntem ya da strateji Muharrem İnce’yi daha önce Ekmeleddin İhsanoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyalarından ayırıyor gibi görünüyordu. Bütünü kapsayıcı olduğunu iddia etmeden; şu ana kadar gerçekleşen Muharrem İnce mitinglerinde gördüğüm bazı unsurların madde madde Twitter gibi anlık bir mecra dışında listelenmesinin derleyici olabileceğini düşünüyorum.

1) Popülizm hakkında çoğu kitap ve makale gibi aslında “Tam bir tanımı yok” diye başlamak uygun olacak. ‘Boş gösteren’ler (demokrasi, barış vb. kelimelerin herkes için farklı anlamları olduğu savlanabilir) üzerinden uygulanan ve yayılan popülizmin tanımı yapılabilen bir fenomen olmaktan çok ‘görünce hissedilen’ ya da ‘görünce anlaşılan’ bir durum olduğu söylenebilir.

2) Muharrem İnce’nin bir tür sol popülizmle nerede ilişkilenmeye başladığını düşünürsek “Evet ben garibanım” çıkışı doğru bir nokta gibi görünmekte. Kendisine yöneltilen “Yazık o garibana” tipi bir açıklamayı, hızlı bir şekilde lehine çevirerek “Evet, ben garibanım, gariban Muharrem’im” cevabı, İnce’nin hazırcevaplılığının yanısıra her popülizm türünün olmazsa olmazı olan ‘Elitler halk’a karşı’ ayrımına vurgu yaptığı düşünebilir. Bir zamanlar ‘monşer’ kelimesini ağzından düşürmeyen Erdoğan’ın 16 yıllık iktidarı sonrası ‘saray’da oturmasını da İnce, “Ben 14 senedir kirada oturuyordum, iki senedir kendi evim var, daha tadını çıkaramadım” diyerek basit ve yalın bir dille kendisi için bir fırsata dönüştürüyor.

3) Demirtaş ve HDP çizgisinin daha evrensel bir ‘sol’ anlayışı temsil ettiği iddia edilebilir. Buna karşılık İnce’nin mitinglerde daha ‘partikülarist’ noktalara değinmekten çekinmediği söylenebilir. Demirtaş ve HDP’nin söyleminin önemli veçheleri genelde ‘eşitlik, haklar vb.’ evrensel kavramlar üzerinden ilerlerken; İnce’nin ‘üretim üzerinden zenginleşmek, fabrikalar kurmak vb.’ açıklamaları ‘ulusal’a yapılan bir vurgu olarak karşımıza çıkıyor.

4) Kelimelerin sözlüklerdeki karşılığının ne olduğu, kavramların ‘genel akıl’daki karşılığını gösterdiği için önem taşımakta. Demagog sözcüğü, Türk Dil Kurumu tarafından ‘dil cambazı’ şeklinde kısa bir tanımla geçiştirilirken, Google’a İngilizce ‘demagogue’ sözcüğüne arattığınızda karşınıza şu tanım çıkıyor: “Rasyonel söylemler yerine popüler arzu ve önyargılara hitap ederek destek talep eden lider”. Aynı Google sorgusunda ikinci anlamın ise şu olması; ‘popülizm’ ve ‘demagog’ kelimeleri üzerindeki kendinden menkul olumsuz algının kime ya da kimlere yarayabileceğini işaret ediyor: “(Antik Yunan ve Roma’da) sıradan halkın davasını benimseyen politikacı ya da hatip”.

5) Yukarıda kurduğumuz basit şemada 19-20 Mayıs mitinglerinde İnce’nin açıklamalarını göz önünde bulundurursak şöyle bir kümeleme mümkün görünmekte:

Popüler arzular: Daha fazla demokrasi, ülkenin yüzde 50/50 bölünmesine son vermek, toplumsal barış.

Popüler önyargılar: Her mitingde, ama özellikle Suriye’den gelen göç dalgasından daha çok etkilenen bölgelerde, bir kez lafı geçiyor gibi görünen “Suriyelilere harcanan 40 milyar dolarla ülke kalkınabilirdi” vurgusu.

6) İnce’nin kendine has popülizminin ‘performans’ kısmını da es geçmediği görünüyor. her mitingini “Koy bakalım İzmir Marşı’nı” diyerek bitirmesi, Sinop’ta sahneden bisiklete binerek ayrılması ve son olarak çiftçi bir aileden gelmekle övünen İnce’nin yol üzerinde durup saman balyalaması (Sol popülizmin en başarılı uygulayıcısı olarak gösterilen Hugo Chavez’in benzer görüntülerine internette kolayca ulaşılabilir) benzer bir ‘halkın adamı’ performansının ipuçlarını verebilir.

Başka bir örnek olarak İzmir Marşı’nın çalınmasını isterken ufak bir gecikme olsa da olmasa da mitinglerde 2000’lı yılların ilk yarısından hatırlarda kalan “Oynat Uğur’cuğum” benzeri bir ifadeyle “Hasan ağabey iyi misin” diye sorması; uzun süren ve bazen tekdüzeleşen bir mitingin sonunda kitlenin dikkatini tekrar üzerine çekerek mitingi coşkuyla bitirmeye fayda sağlıyor ve İnce’nin usta bir politikacı olduğunda gösteriyor.



7) Jan-Werner Müller’in ‘Popülizm Nedir’ kitabında sağ ya da sol popülist liderlerin ortak özelliklerinden birinin ‘halk’a aracı kurumların yardımı olmadan ve onları zamanla onları aşındırarak hitap etmesi olduğunu söyler. Popülist bir politikacının ‘ideal tip’ine uymayan biçimde İnce’nin ‘hukuk devleti’ ve ‘kuvvetler ayrılığı’ vurgusu yapması, ‘partisiz cumhurbaşkanı’ olacağını söylemesiyle beraber popülist bir yöntemle taahhütü bizzat kendisi (aracı bir parti/kurum vs olmadan) vererek vaatlar vermesi İnce’nin seçilmesi durumunda ilginç bir gerilim yaratabilir görünüyor.

8) Son olarak; Erdoğan’ın karşısına ‘aynadaki imajı’ olarak çıkan bir popülist İnce’nin olası bir ikinci turda Erdoğan’a karşı ne kadar başarılı olabileceği henüz kesinlik kazanmamış durumda. Ama açık bir şekilde görünen o ki; ‘halkın çocuğu’, ‘milletin adamı’, ‘Kasımpaşalı’ ve benzeri sıfatlarla ‘halk/millet elitlere karşı’ ikiliğini kuran ve 16 senedir tekelinde tutan Erdoğan’ın yeni ve farklı bir tür muhalif siyasetle karşı karşıya olduğu.


Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)