Artık adını koyun; terör mü savaş mı?

Sevgili okurlar; geçtiğimiz hafta Başbakan Erdoğan’ın annesinin vefatı nedeniyle siyasi açıdan nispeten sakin geçti. Gariptir, Başbakan konuşmadıkça siyaset hareketlenmiyor. Başbakan konuşmaya başlayınca siyaset de hareketleniyor.

Anayasa...

Meclis’teki “uzlaşma komisyonu” çalışmalarına başladı. Daha önce de yazdığım gibi kimse önemli ve olumlu bir şey çıkmasını beklemesin. Anayasa çalışmaları tam bir kandırmacadır. Halkı ve Meclis’i oyalamaktan öteye gitmeyecektir.

AKP ve yandaşları dillerinden düşürmedikleri yeni anayasanın sihirli bir değnek gibi sorunları çözeceğini ileri sürüyor. Vatandaş bu konuda bilgisiz ve bilinçsiz olunca da herkes umutla bekliyor. En büyük yanılgı da bu zaten.

Kürt sorunu

Yeni(!) anayasanın öncelikle Kürt sorununu kökünden çözeceği gibi bir hava yayılıyor. Ortada somut hiçbir öneri yok ama sanki anayasaya öyle bir madde konacak ki, Kürt sorunu da bitiverecek. İktidarsa giderek daha şahin olmaya başlıyor.

Kiminle savaş?

Bir kısmı gayet bilinçli ve kötü niyetli, ama önemli bölümü iyi niyetle “barış” sözcüğünde ısrar ediyor. Barış için öncelikle bir “düşman” olması gerekir. Peki Türkiye’de barışı özlemle bekleyen “düşmanlar” var mı?

“Barış” kavramı terörle başlayan ama halklar arasında asla düşmanlığa neden olmayan Kürt sorunu için kullanılıyor. Oysa Türk ve Kürtler arasında ne eskiden kalan ne de yeni oluşmuş bir düşmanlık var. İki halk yüzyıllardır iç içe ve kardeşçe yaşıyor.

Türkiye’yi farklı bir konuma taşımaktan çıkar umanların amacı sorunu terörden çıkarıp savaş hali koşulları oluşturmak. O nedenle barıştan söz ediyor ve hümanistleri de kandırarak kamuoyu oluşturuyorlar.

Devletin tavrı

Şu bir gerçek ki, devlet cumhuriyetin kuruluş yıllarında Doğu’daki ayaklanmalardan ürküp uzun yıllar Kürt kimliğini tanımak istememiş ve bölgede katı disiplin uygulamış. Ama bu, halklar arası bir düşmanlık yaratmamış.

İsyanların kökeni

PKK olayına kadarki isyanlarda Kürt kimliğinin hiç öne çıkmadığını görüyoruz. O dönemde sorun, bölgedeki aşiret düzeninin genç cumhuriyetin, eğitim, hukuk ve maliye konularındaki politikalarına karşı çıkmasından kaynaklanıyor.

Aşiretler Osmanlı dönemindeki gibi vergi toplamayı, davaları ve eğitimi de kendileri halletmeyi istiyorlar. Bu olmayınca da “din elden gidiyor” bahanesiyle halkı ayaklandırıyorlar.

Genç cumhuriyetin böyle bir kalkışmaya sessiz kalması elbette düşünülemezdi. Doğal olarak bu tür kalkışmalar hep sertlik kullanılarak bastırıldı. Sonunda devlet hukuk, eğitim ve maliyeye karışmamaları koşuluyla aşiretlere daha rahat bir alan bıraktı.

Büyük kentlere akın

Dersim isyanından sonra çok uzun bir süre bölgede yeni bir kalkışma yaşanmadı. Aşiretler devletle barışık biçimde kendi düzenlerini korudu. Taa ki 1960’larda çok hızlanan göçlere kadar. Göçler Kürtlerin de gözünü açtı.

Doğu ve Güneydoğu’dan batıya akın edenler, bambaşka bir yaşamla karşılaştı. Yaşamın aşiretlerin dayattığı biçimde olmadığını görenlerin büyük bölümü asimile oldu.

Elbette kimliğini yitirmek istemeyen Kürtler de vardı. Onlar 1961 Anayasası’nın sağladığı özgürlük ortamında, özellikle sol gruplarla işbirliği yaparak varlık göstermeye başladı. Bu, devletin resmi politikasını tedirgin etti.

PKK’nın ortaya çıkışı

1960’ların ortasında yeşeren, 12 Eylül’e doğru dal budak saran Kürt kimliği hareketi 12 Eylül’den sonra “ayrılıkçı” biçimde kendini PKK olarak gösterdi. Amaç Kürt Devleti kurmaktı. Resmi ideoloji ise buna tahammül edemezdi.

Tarih boyunca feodal ilişkiler içinde olan, hiçbir zaman devlet kuramayan, yerleşik düzen sağlayamayan Kürtlerin yeni öncüleri feodal düzene başkaldırarak önce kendi bölgelerinde sonra Türkiye’nin her yanında terörü araç olarak kullanmaya başladı.

Öncelik Kürt köyleri

PKK eylemlerinin nasıl başladığını unutuyoruz. PKK öncelikle asimile olmuş Kürt köylerinden işe başladı. PKK’nın Kürt hareketinin öncüsü olduğunu göstermek için güç gösterilerinde bulundular. Apo’ya bebek katili damgası bu sırada vuruldu.

Basılan Kürt köyleri

Bastıkları Kürt köylerinde öncülüğün kendilerinde olduğunu göstermek için katliamlar yaptılar. Yüzlerce kadın ve çocuk bu baskınlarda öldürüldü. Sonuçta bu eylemler Kürt halkında yepyeni bir bilincin doğmasına yol açtı. Sonra arkası geldi

Asker ve polise karşı

PKK kendi halkına “kim olduklarını” gösterdikten sonra bölgedeki asker ve polise karşı eyleme geçti. Büyük kentlere de sıçrayan bombalı eylemler ve kimi cinayetlerle Batı’da da şok yaratıldı. PKK artık Kürtlerin sembolü haline gelmişti.

Binlerce ölüm

Elbette bir kalkışma olarak nitelenen PKK terörüne karşı devlet de boş durmayacaktı. Nitekim terörle mücadele adı altında PKK’ya yönelik karşı ataklar başladı. Bu da ister istemez çok sayıda hayatın kaybına yol açtı. Binlerce cenaze kalktı yıllar içinde.

Tek olay çıkmadı

Ancak burada dikkat edilmesi gereken şudur; 25 yılda 30 bine yakın Türk ve Kürt cenazesi kalktı. Bunların hiçbirinde halklar arası bir çatışma yaşanmadı. Çünkü özellikle Türk halkı terörle Kürt kavramını ayırmayı bildi. Onca ölüme rağmen düşmanlık yaşanmadı.

Devlet özlemi yok

Ayrılıkçı olarak yola çıkan PKK yıllar içinde bir devlet kurmanın çok zor, yaşamasının ise neredeyse olanaksız olduğu gerçeği ile karşılaştı. Nitekim PKK’nın artık “bağımsız devlet özlemi” yok. Koşullar PKK’yı da değiştirdi.

Tekrar başa dönüş

Yapı değiştiren PKK adeta başa dönmüş gibi şimdi 80 yıl önce aşiretlerin izlediği yolu tercih ediyor. Vergi toplama, mahkemeler kurma, eğitimi düzenleme öncelikli oldu. PKK hiç ilgilenmediği dine bile sarıldı. İşte yeni tehdit ve tehlike budur.

Dersim’den farkı ne?

Bu açıdan bakınca, PKK’nın vardığı yeni nokta ile çok konuşulan Dersim dönemi arasında bir fark kalmıyor. Konu taa başında olduğu gibi terörden çıkıp tekrar bir ayaklanma-isyan boyutuna taşınıyor. Erdoğan iktidarı şimdi bunu kara kara düşünüyor.

İsyan bastırılır

Çok doğal ki hiçbir devlet, topraklarındaki bir ayaklanmaya hoşgörüyle bakamaz. Yöntem nasıl olursa olsun bastırır. PKK, devleti böyle bir tercihe doğru itiyor ki, sonucun ne olacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok.

İktidar zorda

İktidar, dış destekli bir açılım operasyonu başlattı. Ancak uygulamadaki yanlışlar, ortaya somut öneriler konmaması, çözülebilecek bir sorunu karmaşık hale getirirken, PKK’nın ve dış destekçilerinin yeni stratejisi iktidarı büyük bir açmazın içine soktu.

Erdoğan’ın tercihi

Başbakan gelinen noktadan çıkmak için samimiyetle çırpınıyor olabilir. Ama terörün bir isyana dönüşmesi tehdidine karşı, Cumhuriyet döneminin en şahin politikalarına yönelmek zorunda da kalabilir. Ki son söylemleriyle bunu dile getirmekten kaçınmıyor.

Barış diyenlere

Bu nedenle Kürt sorununu bir düşmanlık haline getirerek “barış” diyenlerin artık çok dikkatli olması gerek. Terörle barış olmaz, düşmanla barış olur. Eğer olmayan bir düşman yaratırsanız, savaş koşulları var demektir. Türkiye savaşın altından kalkabilir. Peki Kürtler?

Hepinize iyi haftalar dilerim...


Can Ataklı
Vatan

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)