Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, 2010 yılında Amerikan Büyükelçisi’ni ziyaret edip bilgi verdiği Wikileaks belgeleriyle ortaya çıkınca şöyle demişti:
“Bu iddiaları ahlaksızlık olarak niteliyorum. Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak, bir büyükelçiye ya da herhangi birine bilgi sunmak, rapor vermek, arz etmek gibi kavramlarla ifade edilebilecek bir konumum ve üslubum olamaz. Bunu onursuzluk sayarım…”
Haşim Kılıç, ABD Büyükelçisi’ne yaptığı ziyaretin sadece iade amacı taşıdığını da eklemişti.
Derken Kılıç’la ilgili ikinci bir telgraf çıktı Wikileaks belgeleri arasından.
Önceki ziyareti ortaya çıkaran Şahin Mengü, Aydınlık’ta bu defa da Haşim Kılıç’ın 2003 yılında Amerikalılara bilgi verdiğini yazdı.
Haşim Kılıç’la ilgili 1 Ağustos 2003 tarihinde Ankara’dan Washington’a geçilen elçilik telgrafını okuduk…
Haşim Bey bu defa bilgi ne kelime, resmen geniş bir brifing vermiş Amerikalılara…
Hazret, (AKP’nin iktidara gelişinin henüz bir yılı bile dolmadan) ABD Büyükelçiliği yetkililerine CHP’yi şikâyet ediyor, AKP’nin yaptığı doğru işlere karşı çıktığını, tek işi buymuş gibi davrandığını söylüyor.
Yalnızca CHP’yi şikâyet etmiyor… Askerlerden de yakınıyor… Yüksek mahkemelere telefonla talimat verdiklerini anlatıyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve yetkilerinin arttırılmasının önemli olduğunu vurguluyor. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün sert çizgideki askerleri saf dışı etmesini temenni ediyor. Yargıç atamalarında parlamentonun söz sahibi olması gerektiğini beyan ediyor.
Üslubu yüksek mercilere “bilgi arz eder” tonda. İçeriğinde şikâyet ve gammazlama da var.
* * *
Anayasa Mahkemesi üyeleri de milletvekilleri gibi yemin ediyor. Yemin şöyle son buluyor:
“Görevimi doğruluk, tarafsızlık ve hakka saygı duygusu içinde, sadece vicdanımın emrine uyarak yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Haşim Kılıç, Amerikan Büyükelçiliği mensupları önünde bu yemini çiğnemiş, bir siyasi partiyi eleştirip diğerini savunarak onun sözcüsü gibi davranmış… Ne tarafsızlık kalmış ne hakka saygı duygusu…
Görevde kalıp kalmamak konusunda vicdanının sesine uymalıdır… Tabii oradan ses geliyorsa…
Hapis ziyaretçisi
Deniz Feneri sanıklarını hapishanede ziyaret eden milletvekili sayısı Atilla Kart’ın iddia ettiği gibi 150 kişi değilmiş… Sadece 27 imiş. Buna karşılık Silivri’deki sanıkları 57 milletvekili ziyaret etmiş.
Hapishanede tutuklu ya da mahkûm ziyaret etmek suç değildir. Ancak AKP sık sık Ergenekon ziyaretlerini suç gibi takdim ettiği için öyle bir hava yarattı.
Ancak yine de Silivri ve Sincan ziyaretlerinde iki fark dikkati çekiyor…
Bir; Silivri’deki sanıklar siyasi tutuklu… Fener sanıkları ise yolsuzluktan içerde…
İki… Silivri’deki sanıkları ziyaret eden milletvekilleri kendilerini gizlemiyor. Adları belli. Fener ziyaretçilerinin ise adları saklı… Nedendir?
İçmesen de olmaz!
Böyle telaşlı günlerde siyasette mantık ve tutarlılık aramayacaksınız… Mesela siyasetçiler “Cari açığı kapatmak için” içki ve sigaraya zam yaptıklarını söylüyor peşinden önlem olarak “Sigarayı bırakın, içkiyi de azaltın” önerisinde bulunuyor.
Ama kimsenin şu soruyu soracağı akıllarına gelmiyor:
- Peki sigarayı bırakır, içkiyi azaltırsak cari açık nasıl kapanacak?
Yılların deneyimiyle sabittir ki…
Sigara ve içki müşterisi zamla caydırılamaz.
Eğer zamlar caydırıcı olsa bugüne kadar ne içkici kalırdı ne sigara tiryakisi.
Zamlar tüketimi biraz azaltır belki, o kadar.
Sigara ve içki müptelası zam farkını az içerek değil, çoluğun çocuğun nafakasından keserek karşılar. Sigara ve içki vergileri Maliye açısından garantili gelirdir.
Nitekim Bakan Babacan da en çok vergiyi içki ve sigaradan topladıklarını itiraf etti Abant toplantısında.
İktisatçı Mustafa Sönmez’in hesaplamasına göre.. Bakınız bu yılın ilk 8 ayında vergi nerelerden gelmiş:
Şirket ve bankalardan 19 milyar TL,
Arabası olanlardan 5,5 milyar TL
Sigara içenlerden 10 milyar TL,
İçki içenlerden 2,6 milyar TL,
Akaryakıttan 22 milyar TL
Telefondan yaklaşık 3 milyar TL
Görüldüğü gibi… İçki, sigara ve arabası olanlardan alınan vergi, kurumlar vergisine neredeyse eşit…
TÜSİAD yetkilileri zaman zaman dolaylı vergilerin haksızlığına değiniyor, halkın durumuna tercüman oluyorlar.. Oluyorlar da hiç kurumlar vergisinin yükseltilmesi gibi öneride bulunmuyorlar nedense!
Zengin ve yoksul İslam ülkeleri arasında 220 kat fark varmış.
Buna, “Aç yatan” ile “Tok yatan” iki komşu arasındaki fark da diyebilirsiniz!
Fahrettin Fidan
Erdoğan son zamların “Eşeği sağlam kazığa bağlamak için” yapıldığını söylemiş.
Eşeği sağlam kazığa bağlamak için önce vatandaşı kazığa oturtmak şart mı?
Haldun Ertem
Melih Aşık
Milliyet