Diyezler mi terörü destekler, bemoller mi?


Hiç de tualin başına geçesi yok ressamın. Çizsem çizsem, ne çizsem diye dolanıyor atölyesinde. Ya yaptığı resimde teröre destek verici bir ayrıntı bulunursa? Al başına belayı! Öküz çizsem, onlar hemen buzağıyı altına kes-yapıştırırlar.

O gütn bir şey çizmemeye, tatil yapmaya karar verdi ressam.

Hiç de beste yapası yoktu bestecinin. Öylesine geziniyor elleri piyanonun tuşlarında. Beste yapmanın zamanı değil yani. Diyezler mi terörü destekler, bemoller mi, gibi karmakarışık düşünceler dolanıyor beyninde. İkisi de olabilir, en iyisi hiç bemol, diyez kullanmamak. Bir yerde mi notasını bemol olarak çaldı, daha güzel oldu, sonraki fa notasını diyez olarak denedi, daha güzel oldu böyle. Ve fakat bir kurt düştü içine.

-Ne demek lan mi bemol? Mit mi demek istiyorsun?

diye sorarlarsa ne denilebilir? Sen ne desen ne faydası var, onlar bir sabah evi basıp, notaları, kayıtları, nota yazarı terörist kalemi ve besteciyi derdest edip götürürler.

Bir süre beste yapmasam daha iyi olacak, diye düşünerek kalktı piyanonun başından, bir sigara yaktı, dolaşmaya başladı piyanonun çevresini... Daha önce yapılmış besteleri var, onları da yok etmek mi gerek acaba?

Hiç de şiir yazası yok ozanın. Ne yazsam terörü desteklemiş olmam? Kullanılmaması gereken sözcükleri belirlemeli önce, diye düşünerek önündeki kağıda tehlikeli kelimeleri yazmaya başladı: Hopa, taş, sopa, biber gazı, örgüt, barış, özgürlük, parasız eğitim, asgari ücret, ergenekon, Silivri, balyoz, çadır, adalet, yargı, güney doğu, cezaevi, hücre, tecrit, ordu, Ünye, Fatsa, arası, Sivas, madımak, Maraş, Pir Sultan, deniz, mahir, ulaş, gezmiş, çayan, bardakçı, cemaat, demokrasi, fet, feto, fetul, pen, pensil, vanya, dayı, Çehov, vişne, gül, çiçek, böcek, şahin, er, doğan, bal, bay, haber, al...

Yaz yaz bitmiyor tehlikeli kelimeler. Vazgeçti şair yazmaktan. Bir şişe şarap açtı kendine. Bir dize geldi aklına, yazdı önündeki kağıda, onu ikinci dize izledi, tamam oldu dörtlük... Birinci kadehin sonunda bitti şiir. Tehlikeli kelimelerin çoğunu kullanmıştı pervasızca. Yüksek sesle okudu. Yeni bir kadeh şarap doldurdu, yeniden okudu, bir daha okudu. Kağıdı ters çevirdi, yeniden okudu. Ezberlenmişti şiir. Yırtıp sobaya attı şiiri. Sokağa attı kendini, yolda rastladığı insanlara;

-Size bir şiir okuyabilir miyin?
diye sordu.

-Defol git başımdan!
diyenlere okumadı. Olumlu yaklaşanlara okudu. Kimi evlerin kapısını çaldı;

-Size bir şiir okuyabilir miyim?

Polonya’nın faşizmi yaşadığı dönemde, muhalif bir politik tiyatro yasaklanıyor, salonu kapatılıyor. Tiyatro ekibi, ellerinde bavulları her gece değişik evlere gidip, pencereleri siyah kağıtla kapatıp, bavullardaki kostümlerini giyinip o evde toplaşanlara oynuyorlar gizlice, biri kapıda erkete, eğer o ıslık çalarsa, yarım kalıyor oyun, toparlayıp bavulları hızla kaçıyor kumpanya. Uzun uzun yakalanmıyorlar polise, kulaktan kulağa yayılıyor, ünleniyor, polisin bir türlü izleyemediği oyun. Yasaklanmış kumpanya bir efsane olarak geçiyor Polonya Tiyatrosu tarihine.

Ferhan Şensoy
Aydınlık

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)