28 Şubat sürüyor


“Yıldönümleri çakıştı. 28 Şubat tek kişilik hücreye konuşumun birinci yılı.”

28 Şubat Sürüyor!
Yıldönümleri çakıştı. 28 Şubat tek kişilik hücreye konuşumun birinci yılı. 5 Mart’ta da tutukluluğun üçüncü yılı doluyor. Dördüncü yıldan gün almaya başlıyorum.
28 Şubat 2011 Pazartesi günü saat
17.00 sıralarında demir kapı şangırdadı. Mesai bitişi olduğu için bu saatler pek kapımızın açıldığı zamanlar değildir. Üç görevli içeri girdi, hemen toparlanmamız gerektiğini, bu akşam 1 No’lu cezaevine sevk edileceğimizi söyledi.
Hiçbir itirazı, süre tanıma isteklerini dinleyecek durumda değillerdi. “Bu akşam şart” diyorlardı, başka bir şey söylemiyorlardı. 4 No’lu cezaevindeki 2 yıllık zorunlu ikametimiz, böyle bir zorunlulukla sona erdi.
Gece yarısı 1 No’lu cezaevine getirildiğimizde Tuncay’la ayrı bir odaya konduk. Burada da aynı koğuşta kalacağımızı sanıyorduk. Saat 03.00 sıralarında yine tüm itirazlarımıza karşılık, zor kullanma tehdidi ile cezaevinin iki ayrı ucundaki hücrelere konduk.
Hücre inşaat artıklarıyla doluydu. 3 ayda gelen tamirci sayısı 30’dan fazlaydı. 35’i geçince saymayı bıraktım.
***
Son bir yılda konu gündeme geldikçe Adalet Bakanlığı açıklama yapıyor. Yanlış saymadımsa her biri ötekiyle çelişen 5 ayrı açıklama yapıldı. Önce güvenlik gerekçesiyle dendi, sonra “Kendileri öyle istedi” dediler. Ardından “cezaevinin tasarrufu” gerekçe oldu. En sonunda genellediler, “Biz 16 kişiyi tek kişilik koğuşlara koyduk” dediler.
Gerçek şu:
Tuncay’la aynı koğuşta kalırken, “koşullarınız değişmeyecek” güvencesiyle 4 No’lu cezaevinden alındık, isteğimiz dışında, zorlamayla tek tek hücrelere konduk.

Sevk günü olan 28 Şubat’ı bize sürekli anımsatıyorlar.
Nasıl mı?
Haftalık 300 lira harcama hakkımız var. Ama biz para yüzü görmüyoruz. Eşim, cezaevi yönetimi katında adıma açılan hesaba para yatırıyor. Kantinden haftada bir almak istediklerimizi yazıyoruz, getiriyorlar. Bedelini de o hesaptan kesiyorlar.
Eşim para yatırdıktan sonra makbuzu koğuşa getiren görevlilere takılıyorum:
“Hımm, eşim maaşımızı yatırmış…”
Makbuzun altında cezaevine giriş tarihi yazılı. O tarih tutuklandığımız günü değil, mevcut cezaevine getirildiğimiz günü gösteriyor. Yani 28 Şubat 2011’i.
Tarihe her bakışta acı-tatlı gülümsüyorum.

Kim bilir; belki de 28 Şubat hiç bitmeyecek, herkes kendi anlayışına göre sürdürecek!
***
5 Mart 2009 Perşembe sabahı evimden alındım, 31 saatlik Ankara Emniyet, İstanbul Savcılık, nöbetçi hâkimlik maratonundan sonra 6 Mart Cuma günü tutuklandım.
Tek kişilik hücrede birinci yıl dolarken tutuklulukta da 3 yıl bitiyor, 4’e giriyorum. Gelinen noktada hem tutukluluk süresi hem yargılama biçimi cezaya dönüşmüş durumda.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) tutukluluk sürelerine ilişkin kararı hiçbir tartışmaya yer vermeyecek şekilde açıkken, bu bile Türkiye’de çarpıtılarak tartışıldı.
AİHM şunu söylüyor:
“Böylesine karmaşık bir davada tutuklama olabilir ama, bunun süresi ve nedenleri konusundaki şikâyetleri haklı buluyorum.”
Bu dava o kadar karmaşık ki, içine giren kaybolur, dışarıdan bakan ürker.
AİHM de içerik konusunu dava bitimine bırakıyor, tutukluluk süresiyle ilgili Adalet Bakanlığı’ndan savunma istiyor.
Yargılama biçiminin cezaya dönüşmesi derken kastım şu:
Ağır ceza yargılamalarında yılda ortalama 4 duruşma yapılıyor. 2 Mart Cuma günü 164. duruşma yapıldı. Bu, 40 yıllık yargılamaya bedel.

Yargılamanın seyrine ilişkin ayrıntıları yarına bırakalım.
28 Şubat sürecinde aylarla ifade edilen sürelerde hapis yatanlar bugünkü tutukluluk sürelerinin normal olduğunu anlatmak için her türlü çarpıtmayı yapıyorlar.
28 Şubat’ın ne kadar sürdüğünü alaysı tartışanlara sormak isterim:
Bu günlerin bin yıl süreceğini mi düşünüyorsunuz?

Mustafa Balbay
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)