84 İmzalı Balyoz Çığlığı
Pazar, Mart 25, 2012
SEVGİLİ okuyucularım, iki gün önce elime, altında tam 84 subayın imzası olan bir mektup ulaştı. Tamamı Hasdal Askeri Cezaevinde yatan, Balyoz davasından tutuklu 84 komutan. Hepsi halen Türk Ordusunda görevli karacı, denizci, havacı ve jandarma…
Bir gün bile hapis cezası aldıkları takdirde ordumuzdaki görevlerine son verilecek.
Böyle toplu bir mektup, bildiğim kadarıyla ilk kez yazılıyor.
Ayrıca isim ve imza listesine baktım. Liste karacılarda Korgeneral Nejat Bek ve Korkut Özarslan denizcilerde Koramiral Kadir Sağdıç ve Mehmet Otuzbiroğlu, jandarmada Tuğgeneral Ali Aydın’la başlıyor.
Sonra hepsi tutuklu olan öteki general ve amiraller, albaylar, yarbaylar ve en küçük rütbe olarak da binbaşılar geliyor.
Mektubun başlığını da “Balyoz Çığlığı” koymuşlar.
Şimdi size bu mektubu aynen iletiyorum:
***
“Sayın Emin Çölaşan, öncelikle Hasdal’dan saygı ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz. Takip ettiğiniz üzere sözde Balyoz davası, bu mektubumuz içeriğinde de belirttiğimiz gibi aniden çok kritik bir sürece girmiş bulunmaktadır. 1.500 civarında önemli, resmi olarak belgelenmiş maddi sahtecilik tespitimize rağmen, hiçbiri incelenmeden ve adeta göz ardı edilerek yüksek bir hızla karar aşamasına doğru gidilmektedir.
Bu kapsamda bir sonraki duruşma tarihi olan 26 Mart 2012′den önce bu gerçeği kamuoyu ile paylaşma ihtiyacı duyduk ve hazırlamış olduğumuz metni size gönderiyoruz.
Bu ülkeye yürekten bağlı, Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine içtenlikle inanan her Türk gibi bizler de sizi güvenilir bir liman olarak görüyor, sağlık, mutluluk ve esenlikler diliyoruz.
Balyoz Davası Mağdurları…”
* * *
Mektup şöyle devam ediyor:
“Kamuoyunda Balyoz Davası olarak bilinen davanın başlangıcında, ortada olmayan bir suçun savunması da olamayacağından, savunma yapmak niyetinde değildik. Çünkü delil diye sunulanlar herhangi bir imzaya dayanmayan, değiştirilebilir nitelikteki sahte dijital verilerdi ve bunlar dünyanın hiçbir yerinde hukuki açıdan delil niteliği taşımazdı.
Devletin bazı birimleri içinde örgütlenerek, sahte belgeler üreten bir çetenin varlığına tüm kalbimizle inanıyorduk. Vatanı ve milleti için Türk Silahlı Kuvvetleri’nde özveri ile yıllarca hizmet etmiş bizler, suçlu değil mağdurduk ve gücümüzü masumiyetimizden alıyorduk.
Sunacağımız delillerden sonra mahkemenin bizlerin değil, çetenin yakasına yapışacağına ise, saf duygularımızla inanmıştık!
Duruşmaların başlangıcında, öncelikle savcılığın sunduğu delillerin usulüne uygun olarak elde edilip edilmediği ve hukuksal açıdan bir delil niteliği taşıyıp taşımadığının mahkeme tarafından incelenmesini ve daha sonra savunmalara geçilmesini ısrarla talep ettik. Buna karşın, mahkeme heyeti bu incelemenin “Delillerin Değerlendirilmesi” aşamasında yapılacağını ifade etti.
Türk Adaleti’ne olan inancımız nedeniyle, hiçbir imza ve maddi bulgu taşımayan, tamamı dijital verilere karşı, 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ön savunmalarımızı yaptık. Savunmalarımızda yer, zaman, isim ve olayla ilgili olarak mantığa ve hayatın olağan akışına aykırı somut, bilimsel olarak kanıtlanan ve resmi belgelerle ispatlanan 1.500 civarında maddi hata tespit ettik ve savunmalarımızı oldukça kısa tutarak yaklaşık bir yıl içerisinde 361 kişinin ön savunmalarını tamamlayıp delillerin değerlendirilmesi aşamasına geçtik.
Delillerin değerlendirilmesi aşamasında, heyecan ve umutla mevcut delillerin hukuka uygun olarak elde edilip edilmediğini araştırdık ve hukuksal olarak geçerliliğinin mahkeme tarafından irdeleneceğini bekledik.
Mahkeme tarafından çağrılan, aralarında Genelkurmay eski Başkanları ve Jandarma Genel Komutanı da bulunan toplam 31 tanık, suçsuzluğumuza dair yeminli beyanda bulundu. Buna rağmen mahkemenin, sahteliği yüzlerce kez ispatlanmış olan, davanın dayandırıldığı 11 numaralı CD içindeki dijital verilerin hâlâ doğru olduğunu farz ve kabul ederek dava sürecine devam etme niyeti, yüreğimizin derinliklerindeki “Adil Yargılamaya” olan son inanç zerreciklerini de maalesef yok etmiştir.
Başka bir deyişle süreç hızlandırılarak ve delilleri değerlendirme aşaması adeta yok sayılarak, bir oldubitti ile mahkemenin doğrudan karara gitme niyeti ile karşı karşıya kaldık.
Bu kritik aşamada bizlerin masumiyetinin en yakın şahidi olan yüce Allah’ımız, bize ilahi yardım elini uzattı. Mahkemeden, Gölcük’teki arama neticesinde elde edilen verileri ve CD imajlarını talep ettik. Mahkeme bize Gölcük’ten çıkar CD’lerin imajı yerine, daha önce vermeyi defalarca reddettiği, içinde 11 numaralı CD’nin de olduğu 19 adet CD’nin imajını verdi.
Bunların üzerinde yaptığımız incelemede mahkemenin elindeki tek sözde delil olan ve 2003 yılında oluşturulduğu ifade edilen 11 numaralı CD’nin içinde suç unsuru içerdiği iddia edilen dosyaların neredeyse tamamının 2007 yılına ait bir program olan ve 21 Ocak 2007′den itibaren piyasaya sürülen Microsoft Office 2007′ yazılımı ile oluşturulduğunu hiçbir şüpheye meydan vermeyecek şekilde ispat ettik…
Bu aşamada, soruşturmadaki 1.500 civarında kesin maddi hatadan ve masumiyetimizden aldığımız güçle, bu sahteciliğe meydan okuyoruz!
Mahkeme yurt içinden veya yurt dışından istediği bilirkişi heyetini getirsin. Biz 11 numaralı CD’nin sahte olduğunu herkese kanıtlayacağız!
Gelinen bu süreçte, mahkemenin bu gerçekleri göz ardı ederek bir oldubitti ile bizleri mahkûm etmek istediğini düşünüyoruz.
Şimdi, ulusal ve evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde, mahkemeden Şunları bekliyoruz:
1- 11 numaralı CD konusunda derhal tarafsız bir bilirkişi heyeti oluşturmasını ve bu bilirkişi heyeti tarafından sahteliği tarafımızdan ispatlanan hususların değerlendirilmesini. Daha sonra bu CD’nin hukuka uygunluk denetiminin yapılmasını…
2- Başta dönemin Kara Kuvvetleri Komutam Aytaç Yalman olmak üzere, masumiyetimizi ortaya çıkaracağına inandığımız tüm tanıkların davet edilerek mahkeme huzurunda dinlenmelerini ve sonra diğer aşamalara geçilmesini.
Mahkemeyi bu koşullar sağlanmadan devam ettirmenin, adıl yargılama yapılmadan karar vermek anlamına gelen “ihsas-ı rey” olacağını düşünüyoruz.
Böyle bir emrivaki, evrensel hukuk ilkeleri kapsamında kabul edilemez.
Türk kamuoyunun vicdanını, davanın ana unsuru olan 11 numaralı CD konusundaki gerçekleri sorgulamaya davet ediyoruz!
Saygılarımızla.”
Evet, 84 imzalı mektup aynen böyle. Nedendir bilmiyorum, çağrılmasını istedikleri tanıklar arasında, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün ismi geçmiyor.
Ama yine de anımsatmak isterim, tutuklu silah arkadaşları bunca badire ile boğuşurken, gerek Hilmi Özkök ve gerekse dönemin Kara Kuvvetleri Komutam Aytaç Yalman’dan bugüne kadar ses yok!
Burada bir kez daha vurguluyorum… Eğer özel bir korkuları yoksa tanıklık yapmaya hazır olduklarını kamuoyu önünde açıklamalıdırlar.
Mahkemede istedikleri gibi, özgürce ifade versinler.
Ya desinler ki “Evet, darbe yapacaklardı ama biz ikimiz önledik…” Ya da “Yoktu böyle bir darbe girişimi” desinler.
Hiç değilse biz de gerçekleri onların ağzından öğrenmiş olalım!
İşin şakası yok aksi takdirde tarih önünde sorumlu olacaklardır.
Emin Çölaşan
Sözcü