Borlar Özelleşiyor


AKP, bor madenlerin devlet eliyle işletilmesini öngören yasayı değiştiriyor:

“Bu madenlerin üretimi ve zenginleştirilmesi, teknik, ticari ve ekonomik sebeplerle, ürünün mülkiyeti teşekkülde kalmak üzere ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürebilirler, ancak üçüncü şahıslara gördürülecek işlerin ihale süresinin üç yıldan fazla olması durumunda konuya ilişkin talepler Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır.”

Maden Mühendisleri Odası’na göre, değişikliğin tek anlamı var, o da borların özelleştirilmesi. Altyapısı hazırlanmış zaten:

“Rio Tinto / US Borax gibi şirketler bor madenimiz ile ilgilenmektedir. Şirket, Avustralyalı uzantısı firma üzerinden bu amacına ulaşmak istemektedir. Başbakan Erdoğan, Avustralya’da ‘Eti Maden’in özelleştirileceğine’ ilişkin açıklamalar yapmış ve dönemin Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, 2005’teki Avustralya gezisinde ‘BHP-Billiton’un, Türkiye borunun zenginleştirilmesine talip olduğunu, Türkiye’de yatırım yapmak istediğini’ söylemişti. Tüzmen, açıkça bu firmalara destek vereceklerini belirtmişti. Türkiye-Avustralya Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması da, şirketin dünya bor rezervlerinin yüzde 70’ine sahip Türkiye’nin borlarını işletmek istediğini içermektedir. 5 yıllık süreci kapsayan anlaşmada, Avustralyalı şirketlere çeşitli imtiyazlar sağlanacağı belirtilmektedir.”

Doğal olmayan temas

Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’ye gelen CIA Başkanı David Petraeus ile uzun uzun görüştü. ABD’nin merkezi komutanlığını yapmış, Irak’ta, Afganistan’da komutan olarak bulunmuş bir istihbaratçı ile Başbakan düzeyinde niye görüşülür?

CHP’li Osman Korutürk de tuhaf buluyor bu görüşmeyi:

“Bana doğal gelmedi bu temas. CIA’nın buradaki karşılığı MİT Müsteşarı’dır. MİT Müsteşarı ABD’ye gittiği zaman Obama ile görüşebilir mi örneğin?”

Diplomatik açıdan doğal olmasa da hem AKP’nin güdümlü dış politikasına hem de ABD’nin AKP’yi taşeron olarak kullanma amacına uygun düşüyor Başbakan-CIA Başkanı görüşmesi.

Osman Korutürk, bu çerçeve içine Suriye’nin oturduğu kanısında:

“İktidar, Esad rejiminin kolaylıkla gideceği kanısındaydı. Oysa, tam tersi görünüyor şimdi. Suriye’de Rusya ve Çin’in rolünü çok küçümsediler. Dışişleri Bakanı, Çin ve Rusya’nın, Suriye sorununa yönelik taktiksel yaklaşımları olduğunu ileri sürüyor. Oysa, onların taktiksel değil, Suriye’deki varlıklarının idamesine yönelik stratejik yaklaşımları söz konusu ve sıkıntı çıkaracakları belli.

Bölgede rahatsızlık duyduğu konuları kendisinin değil, başkalarının gücünü kullanarak gidermek amacındaki ABD, şimdi Türkiye vasıtasıyla ne yapabileceğine bakıyor. Suriye’deki muhalifleri desteklemeye çalışıyorlar. Muhalifler de kendi aralarında tutarlı değiller. En büyük muhalif ağırlık Müslüman Kardeşler olarak gözüküyor. CIA Başkanı, Türkiye’ye bütün bunları konuşmaya gelmiştir, ama Suriye’de kolaylıkla rejimin değişebileceğini sanırken, bu kadar kolay olmayacağını onların da gördüklerini sanıyorum. ABD’nin politikasının kolaylıkla işlemeyeceği görülüyor.”

AKP-ABD AŞ, Türkiye’yi Irak bataklığına itememişti, şimdi Suriye’ye sürüklüyor.

Kongrelerden izlenimler

CHP’nin Yenimahalle, Mamak, Keçiören, Çankaya ilçe kongrelerinden notlar:

Kavga dövüş değişen tüzük gereği “çarşaf liste” (yani isteyenin istediği adaya oy vermesi) öncelikli olması gerekirken tüm kongrelerde, hep antidemokratik bulunmuş olan “blok liste”ler (önceden belirlenmiş ve listelenmiş adaylara oy verilmesi) oylandı.

Yenimahalle İlçe Başkanı, ilçe delegelerini kendisi seçti. Seçtikleri, karşısında liste çıkardı. Başkan 224 oy aldı, karşısındakiler 160 oy.

Mamak’ta ilçe başkanı 195 oy aldı, karşısındakiler 193 oy.

Çankaya İlçe Başkanı, 400 ilçe delegesini kendisi seçti. Başka aday olmamasına karşın 227 oy alabildi.

Keçiören’de de aynı süreç işledi. Başkan, blok listeyle tek aday olarak girdiği kongrede 400 delegeden ancak 229’unun oyunu toplayabildi.

Başkanlara yönelik delege muhalefetinin nedeninin ideolojik bir ayrışmadan mı kaynaklandığını araştırdık. Hayır! Ayrışma tümüyle bireysel beklentilerden kaynaklanıyordu.

Bir dikkat çekici saptama daha:

Parti içinde ciddi bir bölgeleşme görüldü. Örneğin, Sivaslılar kimi destekliyorsa, Tuncelililer öbür yanı tuttular.

Çankaya kongresinde il delegeliğine seçilen Cafer Yıldız’ın konuşması da dikkat çekiciydi:

“Diyarbakır, Kürdistan’ın başkentidir. Kürt halkına zulüm yapılmıştır. Boş işleri bırakalım da, Dersim’de insanlar mağaralara tıkılıp zehirli gazlarla nasıl da kıyıma uğratıldılar, bunları konuşalım.”

İleri yargı

Hukukçu dostlarımız, ileri yargımızdan

iki görüntü ilettiler:

1- Gaziantep’de bir yargıç, duruşmalarına besmele ile başlıyormuş.

2- Taşeron aracılığıyla Danıştay’a yeni alınan kimi personel, İstanbul’da 11 işçi yanınca alelacele sigortalı yapılmış.

Işık Kansu
Cumhuriyet

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)