Her Nevruz'da Kürtçüler azıyor


Nevruz’dan Newroz’a Kürtçülük Rezaleti

SEVGİLİ okuyucularım, şimdi yazacaklarımı özellikle orta yaş ve üstü olanlar çok daha iyi anlayacaktır. Bundan 10-15 yıl öncesine kadar bizler özellikle Orta Asya Türklerinde Nevruz diye bir bayram olduğunu sadece duyar ve bilirdik. Ancak bunun ne olduğunu, anlamını bilen pek yoktu çünkü yaygın bir olay değildi.

Böyle bir bayram olduğu ve kutlandığı da gazetelere pek yansımazdı. Üstelik bunun tarihini bile bilmezdik.

Bazı yerlerde Nevruz un baharın gelişi olarak kutlandığını, ateş yakılıp üzerinden atlandığını falan duyardık, hepsi o kadar.

Ne zaman ki başımıza PKK başka bir deyişle Kürtçülük belası çıktı, Nevruz un ne olduğunu işte o zaman anlamaya başladık!

Bu süreçle birlikte Nevruz bayram olmaktan çıktı, terör olayları yaratmanın bir bahanesi olarak karşımızda boy göstermeye başladı.

Üstelik adını da Kürtçe propagandası açısından değiştirip “Newroz” yaptılar! Bizim medyanın önemli bir bölümü de bu tezgâha düştü ve bu sözcüğü kullanmaya başladı.

Şimdi her Nevruz, yani 21 Mart öncesinde, ya da o gün. Türkiye’de Kürtçü terör özellikle ve bilerek zıplatılıyor.

Saldırılar, yakıp yıkmalar, polisle çatışmalar, Apo posterleri, Kürtçü sloganlar ve bağımsızlık istekleri meydanlarda ve caddelerde boy gösteriyor.

Son örneklerini pazar günü İstanbul ve Diyarbakır’da gördük.

Dün de Türkiye’nin pek çok yerinde olaylar çıktı.

Bugün, yani “Nevruz Bayramı” gününde neler olacağını da hep birlikte göreceğiz.



* * *



PKK ve Kürtçü takım Nevruz’u sahiplendi yal.. Sonra, bu işin altında kalmayalım diye, bir komedi de bizim devlet tarafından sergilenmeye başlandı!

Şimdi, uzun yıllardan beri sanki Nevruz bizim her yıl andığımız ve kutladığımız bir bayrammış gibi devlet ve hükümet erkânı kutlama yapmaya başladı!

Bugün de göreceksiniz, yukarıdan gelen emir doğrultusunda kentlerin çeşitli yerlerinde göstermelik Nevruz ateşleri yakılacak…

Bakanlar, valiler, belediye başkanları falan, hantal vücutlarıyla bu ateşin üzerinden atlayacak…

Sonra Nevruz nutukları atılacak…

Yani bu işin Türkçesi ülkeyi yönetenler “Nevruz bizim bayramımızdır ve biz kutluyoruz” diyecekler! Zaten birkaç yıldır öyle diyorlar. Yerseniz!..

Zoraki, hatta gülünç bir iş!

Milleti, bugün devlet eliyle bir kez daha aldatmaya yeltenecekler!

Bir yanda ateşler yakılıp göstermelik devlet törenleri düzenlenirken, öbür yanda ise bugüne kadar iyice şımartılan Kürtçü kesimin terör olayları devreye girecek.

Sonracığıma efendim, bazıları göstermelik ve komediye dönüşen Nevruz’u, bazıları ise teröre alet edilen Newroz’u kutlayacak.

Çatışmalar çıkacak, belki birileri ölecek, yaralanacak.

Böyle kutlanır bizde “Bayram” dediğiniz.



ŞANTAJ KOMEDİSİ



KİM olduğunu, ismini cismini bilmediğim, ne yaptıklarını anlamadığım birileri şimdi üzerimize gelip “Tehdit ettiler, şantaj yaptılar” çığlıklarıyla korku salmaya kalkışıyor.

”Aydın Doğan’ı tehdit etti. şantaj yaptı, para cukkaladı!..”

Dün bir başka şantaj numarası (!) ortaya çıktı:

“Emin Çölaşan, Uğur Dündar, Ertuğrul Özkök ve Mesut Yılmaz (Başbakan) Tansu Çiller’in çıplak resimleriyle ona şantaj yaptılar!.. Bu insanlar Çiller’i tehdit ettiler, bu resimleri yayınlamamak için istifa etmesini istediler!..”

Bunları hiç utanmadan Tayyip’in adamına söyleyebilen şahıs, zamanında Çiller’in danışmanı imiş, Biz Çiller e istifa etmesi için çıplak resimlerini gösterip (ya da gönderip) istifa etmesini istemişiz!

Yalanın, ahlaksızca iftiranın bu kadarı ancak olur.

Size olayın içyüzünü anlatayım. Çiller iti çıplak çektirdiği fotoğraflar elden ele dolaşıyordu. Göğüsleri çıplaktı, önden ve yandan pozlar vermişti. Bu fotoğraftan yukarıda adı geçenler ve başka niceleri gibi ben de gördüm.

Bu olayı Sakıncalı Gazeteci isimli kitabımda (Sayfa 107-109) anlattım ve şöyle yazdım:

“Neyse ki o resimler hiçbir zaman basına yansımadı, en kızgın geçen seçim kampanyalarında bile kullanılmadı.”

Uğur Dündar, aynı olayı Nedim Şener in derlediği işte Hayatım isimli kitabında (Sayfa 210) anlatıyor ve şöyle yazıyor:

“Fotoğrafları Emin’e gösterdim ve makasla ince ince doğrayıp çöpe attım.”

Dediği aynen doğrudur, buna ben tanık oldum.

Yani ortada saklı gizli bir şey yok.

O fotoğrafları hiç kimse Çiller e karşı şantaj malzemesi olarak kullanmayı aklına bile getirmedi. Bu olayda kendisiyle sık sık kavga ettiğim, aleyhine kitaplar ve yazılar yazdığım Ertuğrul Özkök’ü de savunmak zorundayım. Yukarıda Allah var… Hürriyet in başındaydı ve böyle bir şey yapacak biri asla değildi.

Eğer bu saçma sapan iddiaları ortaya atan eski danışmanda zerre kadar onur varsa, bu sözlerini (Çiller’i de tanık gösterip) mutlaka kanıtlayacaktır!

Kaldı ki, başkaları adına tetikçilik yapıp onların tehdit edildiğini, şantaj yapıldığını iddia edenler, aslında savunduklarını zannettikleri o kişileri küçük düşürüyorlar…

Demek ki koskoca medya imparatoru Aydın Doğan ve koskoca başbakan Tansu Çiller, tehdit ve şantaja böylesine açık ve boyun eğen çaresiz insanlarmış!



***

Bizi kendi yazıp anlattıklarımızla vurmaya kalkışan bu yalancılara karşı, işin başka bir boyutuna da ben değineyim. Çiller döneminde asıl şantaja tabi tutulan. Uğur Dündar’la ikimizdik. Bunlar Özer Çiller yönetiminde BTV isimli bir televizyon kanalı ile Öncü isimli bir gazete kurmuşlardı. Bize ve kendilerinden olmayan herkese, o iki yayın organında ana avrat sövülür, yalan ve iftiralarla üzerimize gelinirdi.

Özer Çiller in adamları günün birinde Aydın Doğan a gelip bir istekte bulundular:

“Kovun demiyoruz ama Uğur Dündar’la Emin Çölaşan’ı kontrol altına alırsanız, istediğiniz izin size verilecek.”

Aydın Doğan o sırada Hürriyet’te bir otomobil kampanyası başlatmak üzereydi ve Sanayi Bakanlığı bu kampanyaya izin verdiği takdirde çok büyük paralar kazanacaktı. Aydın Bey bu olayı bana ve Uğur’a yıllar sonra anlattı:

“Ben sizin ikinizin yüzünüzden tam 500 milyon dolar kaybettim. Sizi feda etseydim kampanya için izin vereceklerdi.”

Hey gidi günler hey!..



***



Hele bu dönemde iktidar karşıtı bir gazeteci olmak gerçekten zor zenaat!

Telefonlarınız dinleniyor.

Attığınız her adım izleniyor.

İhbar, jurnal, iftira, yalan ve çamur atma makineleri bütün güçleriyle devrede.

Yandaş medyada haberler çıkıyor:

“Ankara özel yetkili başsavcılığının, 28 Şubat döneminin medya patronları ile bazı gazetecilerin ifadesini alacağı öğrenildi. Dosya hazır…”

Sonra isimler sıralanıyor:

“Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Emin Çölaşan, Güneri Cıvaoğlu, Ertuğrul Özkök, Fatih Çekirge, Fikret Bila, Sebahattin Önkibar, Rauf Tamer, Oktay Ekşi…”

Savcılığın bu isimleri ifadeye çağıracağı öğrenilmiş!

Peki, ama kimden, nasıl öğrenmişler? O soruşturma dosyalan gizli değil mi? Ya da tümüyle yalan mı yazıyorlar!.. Eğer öyleyse, her gün dinden imandan söz eden bu sahte Müslümanlarda hiç mi Allah korkusu kalmamış da muhbir vatandaşlığa soyunmuşlar!

İşte bu koşullarda, bin bir baskı, yalan ve iftira ile boğuşarak gazetecilik yapıyoruz sevgili okuyucularım…

İyi ki alnımız ak, başımız dik, omurgamız yerinde. Yoksa bizi rezil ederlerdi.

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)