İçerisi cehennem, dışarısı daha da beter


Dursun Çiçek, Denizci Albay olarak 30 Nisan 2010 tarihinde “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” soruşturması kapsamında Hasdal Askeri Cezaevine girdi. Aynı dönemde, “Balyoz Davası”ndan da tutuklandı. Geçen yılın Ağustos ayında kadrosuzluktan emekliye sevk edildi. Askeri cezaevinden bu kez Silivri Cezaevine gönderildi. Şu anda hem “Ergenekon”, hem de “Balyoz” davalarından yargılanıyor.

Kanser olan annesini son defa görebilmek için mahkemeye dilekçeler verdi. Yasal dayanağı olmadığı gerekçesiyle isteği yerine getirilemedi. CHP’nin tutuklu milletvekili Mehmet Haberal’ın da beklediği yasa bir türlü TBMM’den çıkarılamadı. Dursun Çiçek’in annesi vefat etti. Anne, oğlunu hep “yurtdışı görevde” biliyordu. Çiçek, annesinin cenazesine katılabilmek için izinli çıktığında, tutukluluğunun üzerinden tam 690 gün geçmişti.

“Altın kafes olsa ne olacak”
Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin aynı kefeye konulmasına karşı olan Dursun Çiçek, “Cezaevi koşullarınız nasıl” sorusuna “cezaevi altın kafes olsa ne olacak. Cezaevi cezaevidir” diyor. Silivri cezaevi personeliyle bir sorunları olmadığını, onların sorunlarının çözümüne olumlu baktıklarını ktaydeden Çiçek şunları söyledi:

“Bakanlığın Silivri’ye bakışı çok önemli. Tutuklu ve hükümlüleri aynı kefeye koyuyorlar. Bu insan haklarına da, masumiyet karinesine de aykırıdır. Avukatınızla görüşmeniz kısıtlanıyor, ailenizle görüşmeniz kısıtlı. Duyarlı kapılardan bin bir denetimden geçiriliyorlar. Bizler de aynı şeyleri yaşıyoruz. Asker olarak zor koşullara alışık olduğumuz için yaşadıklarımızı mesele yapmıyor, her şeyi içimize atıyoruz.”

Başbuğ Paşa’ya soracaklarımız var
Önümüzdeki Perşembe günü eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da mahkemeye çıkacak ve savunmasını yapacak. Albay Çiçek, şunları söyledi:
“ Demokratik bir ülkede, Genelkurmay Başkanının ‘terör örgütü kurmak ve yönetmekle’ suçlanması diye bir şey olamaz. Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Genelkurmay 2. başkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı yapmış, MGK toplantılarına iki yıl katılmış olan bir kişiye böyle suçlamalar yapılması anlaşılır şey değil.
Bu, hukuk düzenimizin geldiği noktayı göstermesi açısından son derece önemlidir. Duruşmada, komutanımıza bizlerin de yönelteceği sorular olacaktır. Askeri mahkemelerin bakması gereken davalara niçin özel yetkili mahkemelerin bakmasına o dönemde izin verdiğini, askeri hakimlerin, savcıların tutuklatılarak korkutulması, şahit olduğu önemli olaylar, Işık Koşener paşamızın istifasına yol açan benzer olaylardan kendisinin neleri yaşadığını anlatmasını isteyeceğiz. Bunun için herkesin hazırlıkları var”

“Cezaevinde Ülkemizi konuşuyoruz”
Ülke yönetimine hakim olan düşüncenin haktan, adaletten yoksun olduğunu, yasama gücünün kullanıldığını öne süren Çiçek, “Yaşanan tüm olayların hukuki, vicdani ve siyasi sorumlusu olarak hükümeti görüyorum. Cezaevinde de ülkemizin sorunlarını, hukuksuzlukları, haksızlıkları, yaşadığımız ıstırapları konuşuyor, verdiğimiz mücadelenin sonucunda bizim yaşadığımız haksızların çocuklarımızın yaşamamasını diliyoruz. Hemen herkes bir davanın tutuklusu olarak haksızlıkları yaşarken, ben iki davanın birden tutuklusu olarak acıları, sıkıntıları iki kat yaşıyorum” dedi.

Davalarda “yolun sonuna gelindiğini” kaydeden Çiçek, “Hepimiz, nasıl bir haksızlıkla karşı karşıya olduğumuz belgelerle anlatmaya çalışıyoruz. Bu süreç bir yerde bitecek. Eğer, mahkemeye digital verilere göre hüküm kurarsa, ülkemiz hukuk devleti olmaktan çıkar” dedi.

İçeri- dışarı arasındaki fark
Cezaevinde gazeteleri okuyup, televiyon izleyebildiklerini hatırlatan Dursun Çiçek, 690 gün sonra cezaevi dışındaki gördükleriyle cezaevindeki durumu da şöyle karşılaştırdı:

“Çok rahatlıkla şunu söylüyorum: Dışarıdakilerin durumu cezaevindekilerden daha kötü. Dışarıdakiler konuşamıyor, yorum yapamıyor, özgürlüklerini kullanamıyor, her an tuzakla, tezgahla karşılaşma riskiyle karşı karşıya. Biz cehennemi gördüğümüz için bu korkuları yendik. Herkese düşen, doğruları söylemektir. Şairin dediği gibi ‘sen yanmazsan, ben yanmazsam, karanlıklar nasıl çıkar aydınlığa?’. Eski hakimlerin, savcıların, hukuksuzluğu bilen herkesin ülkemizin içinde bulunduğu gerçek durumu korkmadan, çekinmeden, yorulmadan insanlara anlatması gerekir. Demokratik ülkelerde insanların seçimlerde oyunu doğru kullanması halinde bize yakışan daha çağdaş bir yönetime kavuşabileceğimize inanıyorum.”

Haberal’la annelerimizi soruyorduk
CHP’nin tutuklu milletvekili Prof.Dr. Mehmet Haberal’ın, babasının cenazesine katılamadığını, rahatsız olan annesini görmek için ise yasa çıkmasını beklediğini hatırlatan Dursun Çiçek, şunları söyledi:
“Karşılaştığımızda birbirimize annelerin durumunu soruyorduk. Annemin elini öpüp helalleşemedim. Haberal da benim yaşadığım vicdani süreci yaşıyor. Ben annemi göremedim, elini öpemedim. Dilerim, yasa bir an önce çıkartılsın da, benim durumumda olanlar anne-babalarını ziyaret edebilsinler. Tutuklu olmamıza rağmen, cezaevinde hükümlülerden daha ağır şartlar altında tutuluyoruz.”

Bugün cezaevine dönüyor
Annesini toprağa veren Dursun Çiçek, taziyeleri kızı ve avukatı İrem’le birlikte kabul etti. Çiçek, bugün saat 15.00’de uçakla İstanbul’a götürülecek, oradan Silivri Cezaevine konulacak.

Saygı Öztürk
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)