Anayasa, Devletin Görevi ve Tiyatro
Pazartesi, Mayıs 07, 2012
Anayasanın 64. maddesi, “Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır” diyor. Bu maddeye göre sanatı, sanatçıyı korumak ve sanat sevgisinin yayılması için gereken önlemleri almak devletin anayasal görevleri arasında gösteriliyor.
Bu görev, Devlet Tiyatroları’nın kuruluş amaçları arasında, “Türk sahne sanatlarının yurtiçinde ve yurtdışında gelişmesini, yayılmasını ve tanıtılmasını sağlamak” biçiminde yer alıyor ve Devlet Tiyatroları uzun yıllardır bu amaçlar doğrultusunda çalışmalar yapıyor.
Bugün Devlet Tiyatroları’nın 21 kentimizde; Ankara (14), İstanbul (9), İzmir (4), Bursa (2), Adana (2), Trabzon, Diyarbakır, Antalya (5), Erzurum, Konya, Sivas, Van, Gaziantep, Malatya, Elazığ, Samsun, Çorum, Zonguldak, Kahramanmaraş, Denizli ve Ordu’da olmak üzere toplam 51 sahnesi bulunuyor. Oyuncu kadrosu bulanmayan Ordu, Denizli, Kahramanmaraş, Zonguldak, Çorum, Samsun, Elazığ, Malatya ve Gaziantep’teki sanatseverler öbür kentlerden gelen tiyatro gruplarının sergilediği oyunları izliyorlar.
Devlet Tiyatroları sayesinde bu önemli sanat dalı Anadolu’ya yayılarak, geniş kitlelerle buluşuyor. Anadolu’da birçok insan bu sanat dalıyla devlet eliyle tanışıyor. Bu, övgüye değer bir kamu hizmetidir.
Ne var ki Başbakan’ın isteğiyle Bakanlar Kurulu 1940 yılından bu yana 72 yıldır topluma hizmet veren Devlet Tiyatroları’nı özelleştirerek sermaye sahiplerinin insafına terk etme planları yapıyor.
Bizler gibi bu planları yapan bakanlar da varlık nedeni daha fazla kâr etmek olan kapitalist girişimcinin ellerine yok pahasına devredilecek tiyatroyu beklentilerini karşılamayacağını gördüğü kentlere götürmeyeceğini, o kentlerin insanlarının bu sanat dalından yoksun kalacaklarını biliyorlar.
Birçok kentimizde uzun yıllara dayanan sanat birikiminin köküne kibrit suyu ekilmesinin hazırlıkları yapılıyor.
***
Dünkü yazımızda şehir ve devlet tiyatrolarını özelleştirme düşüncesini, yazdığı oyun İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanat Kurulu tarafından repertuvara alınmayan bir yazarın, İskender Pala’nın, “Müstehcen Sırlar” adlı oyuna ilişkin yazdığı bir suçlama yazısının tetiklediğini belirtmiştik.
Bir ülkenin başbakanının ülkedeki tüm sanatsal etkinlikleri izleyememesi anlaşılabilir bir durumdur. Ne var ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çevresinde olan ya da olmak isteyen çok sayıda “muhafazakâr” yazar bunu olası kılmak için birbiriyle yarışmakta, ona yaklaşabilmek için her yolu geçerli görmektedir.
Başbakan ise çağdaş sanata da, sanatçıya da uzaktır. Görüp izlediğimiz kadarıyla onun müzik kulağı Adnan Şenses, edebiyata ilgisi Necip Fazıl Kısakürek ile Mehmet Akif Ersoy, tiyatro sevgisi Tarık Buğra ile sınırlıdır. Hoş bu sanatçılara bizim de bir itirazımız yoktur, fakat bu sanatçı ve yazarların çağdaş sanat ve edebiyatla ilgileri yoktur. Çağdaş sanat, tarihin her döneminde ve her yerde toplumun bir adım önünde “yol açıcı” olmuştur. Bu nedenledir ki muhafazakârlar geçmişi veya yaşananı birebir konu alan sanatı “sanat” olarak benimsemekte, yaşanacak olana ilişkin ipuçları veren sanatı ise yadsımaktadırlar.
Tarihin her döneminde çağdaş sanat ve sanatçı düzene de, düzeni yönetenlere de eleştirel yaklaşmıştır. AKP iktidarının ülkemizin en köklü kurumları arasında olan Şehir ve Devlet Tiyatroları’nın köklerini kazımak istemesinin nedeni budur. Bu iktidar medyada olduğu gibi sanatta da “goygoycu yandaşlar” üretip beslemek özlemindedir. Onun için çağdaş sanatçı “yarım porsiyon aydın”dır. Tiyatrolar özelleştirilecek, devlet “uygun gördüğüne” destek verecek, böylelikle “Parayı ben vereyim, sen de beni eleştir” tersliği (!) son bulacaktır.
Türkiye’de Kent Oyuncuları, Oyun Atölyesi, Tiyatro Kedi, Tiyatro Ayna, Semaver Kumpanya, Dostlar Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Tiyatro Pera gibi başarılı çalışmalar yapan çok sayıda özel tiyatro bulunmaktadır. Özelleştirilecek tiyatrolar herhalde bu dar bütçeli çağdaş sanat kuruluşlarına devredilmeyecektir. AKP iktidarının uzun erimli hedefinin “dindar nesiller” yetiştirmek olduğu bilinince bunu öngörmek hiç de zor değildir.
Deniz Kavukçuoğlu
Cumhuriyet