Ak düşmüş saçlarının çaresizliğinde çok şey anlatan şu yaşlı adamın, aşağıdaki fotoğrafına iyi bakınız… Şair Eşref‘in o muhteşem Divan gazelindeki betimlemenin tam bağrındaki adamdır o;
“Ağarmış saçları dağ başında kara dönmüş” bir adamdır bu!.. “O dağın dameninde (1) gözleri enhare (2) dönmüş” bir adam!..
“Teninde cevher-i can çekilmez bir bare (3) dönmüş” adam… Ve de “Bütün muy-i siyahı (4), bembeyaz ezhare (5) dönmüş” bir adam!..”
Kastamonu’nun tamamen terk edilmiş bir dağ köyünde; ahşap gecekondusunun yanı başında, al bayrak altında mermere yazılmış bir şehadetin 19 yıllık yapayalnız nöbetçisidir o adam…
İşte o adam, bir divan gazelinin can yakan hançeresine gizlenmiş çaresizliğiyle, koca köyde tek başına, şehit oğluyla yalnızlığın hüznünü haykırmaktadır…
Van’ın Çatak ilçesinde, 1993’te 12 arkadaşıyla birlikte karakola yönelik roketli saldırıda şehit düşen Kastamonulu Selahattin Tokat‘ın babası Sadık Tokat’tır bu adam…
Elinde oğlunun kurşun isabet etmiş saatiyle mezar başında, yalnız başına “ölüm”ü bekleyen o adam, aslında gaflet, dalalet ve “ihmal” içinde olanlardan çok daha onurlu ve dik yaşamaktadır…
Sadık dede, herkesin yoksulluk yüzünden terk edip bıraktığı o köyde, ahşap gecekondusunun yanı başına defnettiği oğlunu 19 yıldır her sabah ziyaret etmesini, bir gazelin acı veren tadında şöyle anlatmış:
“Ben oğlumu bırakıp da köyü terk etmek istemedim. Bu köyün şehidi var… Şehidi olan köy bırakılır mı? Ölene kadar şehidimin mezarına bakacağım. Öldüğümde ise köyde oğlumun yanında gömüleceğim.”
Yalnız kalmış bir köyde “terk etmediği” şehidine “Sadık” bir yaşlı adamın “Tokat” gibi sözleri kimedir acaba?..
PKK’nın aylar öncesinde kaçırdığı polisleri ve askerleri terörün dağlarında terk eden devlete mi, yoksa bizler için ölenleri yalnız bırakanlara mı?..
(1)Eteğinde, (2)Nehirler, (3)Yük, (4)Kara tüyler, (5)Kar
***
Yakadaki ‘gemicik’ rozeti!..
Din adamları toplumun her kesiminde saygı duyulan insanlardır!.. Cami imamları, toplumun kutsal saydığı ibadet merkezlerinde, minberden siyasal tepkiler vermeye başlarsa, işte hem saygıyı kaybederler, hem de cemaatleri!..
Oysa son dönemde din-siyaset ilişkisi öylesine pervasızlaştı ki, camilerde zorbalık ve dayak iddiaları bile gazetelere haber olmaya başladı!..
İşte bu iddiayı kanıtlayan ilk haber… Bakınız 8 Mayıs 2012 tarihli gazetelere yansıyan haberde neler yazılmıştı:
“Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Esen beldesinde oturan 74 yaşındaki Arif Ekiz, cuma hutbesinde siyaset yaptığı ve bir siyasi parti lehine konuştuğu için uyarıda bulunduğu köy imamı 28 yaşındaki T.K’nın kendisini döverek hastanelik ettiği iddiasıyla savcılığa başvurdu”
Peki, geçen hafta Ordu’da yaşanan olaya ne demeli?.. Merkeze bağlı Akkise Köyü’nün imamı Fazlı Şahin, Yalçın Kılıçkaya adlı yurttaşı cami girişinde durdurarak, “Atatürk rozetini çıkart, namazın kabul olmaz. Çıkarmazsan, cemaatin namazı da lekelenir, onlarınki de kabul olmaz” diye uyarmıştı.
Emekli öğretmen olan Kılıçkaya bu vahim olayın sonrasını gazetecilere şöyle anlatmış:
“Sonra çıkartırım dedim. Kendisi çıkartmak için hareket etti. Bunun üzerine rozeti çıkarttım cebime koydum, namazımı kıldım”
Fethiye ve Ordu’daki iki düşündürücü olayla ilgili herhalde Diyanet de savcılar da gereğini yapacaktır.
Ancak özellikle “leke“ye karşı, duyarlılık gösteren imam Fazil Şahin’e bir soru sormadan da geçmeyelim;
Acaba cemaatten bazıları yakalarına fener, “gemicik” ya da yumurta rozeti takıp camiye gelirse namazları kabul olur mu, olmaz mı?..
İmam efendi, okuduğu Kuran-ı Kerim aşkına yanıt versin!..
***
Yüksekova’nın 30 günü…
21 Nisan 2012… Yüksekova’nın Yeşildere Mahallesi’ndeki Pepe İş Merkezi yakınlarında, gece bir çöp bidonunun yakınlarında, büyük bir gürültüyle meydana gelen patlama korku yarattı.
24 Nisan… Gazi ve Kesici İlköğretim Okulları’na ikişer el bombası, Atatürk Lisesi’ne ise 7 molotof kokteyli atıldı. Orman Mahallesi’nde menfez altına yerleştirilmiş, düdüklü tencere içinde 12 kilogram patlayıcı bulundu.
1 Mayıs... Büyükçiftlik beldesinde yaşayan 6 çocuk babası Nihat Bayram evinde tabanca ile vurularak öldürüldü. Cinayet zanlısı olarak evde bulunan Bayram’ın 23 yaşındaki amcasının kızı Mahiye tutuklandı.
2 Mayıs...Dağlıca yolunda devriye görevi yapan polisler, 100 metre uzunluğundaki kabloya bağlı patlayıcı düzeneğini topraktan çıkardı.
7 Mayıs... Kaniheyder Mahallesi’nde oturan 13 yaşındaki Sezer Duman’ın çöplükte bulduğu poşette patlama meydana geldi. Yaralanan çocuk tedavi altında…
13 Mayıs... 15 yaşındaki Ayşe M., evinin önünde 8 kurşunla öldürüldü. Cinayetle ilgili PKK’lı oldukları saptanan 5 kişi tutuklandı. “Fuhuş” iddiasıyla öldürüldüğü açıklanan küçük kızın “bakire” olduğu belirlendi!
Ve Yüksekova’daki son dehşet verici olay 20 Mayıs 2012′de yaşandı… Kuruköy yolu üzerindeki elektrik direğine çıplak olarak asılmış erkek cesedi bulundu. Kimliği belirlenemeyen 18-20 yaşlarındaki kurbanın “PKK tarafından” öldürüldüğü öne sürülüyor.
Yüksekova’da 24 Mayıs 2009 ile 5 Temmuz 2011 tarihleri arasında polis memuru Metin Batak ile uzman çavuşlar Yasin Ak, Yalçın Bozok, Durdu Çapar, Yahya Karakaya ve Murat Kozanoğlu da sokaklarda sivil kıyafetlerle yürürken şehit edilmişlerdi.
Öğretmen olarak atanan eşini yerleştirmek için Yüksekova’ya gelen İzmirli Engin Yıldırım ise 28 Eylül 2011‘de sırtından 7 kurşunla vurularak öldürülmüştü…
evet, orada şiddetin teslim aldığı bir ilçe var… Maskeli militanların sokaklarda rahatlıkla cinayet işlediği,elektrik direklerinde infazların yaşandığı, yollarda patlayıcı bulunan, çöplerinde bomba patlayan bir ilçe…
Her şey ne kadar rahat yaşanıyor orada!.. Fazla söze gerek var mı?
Mehmet Faraç
Aydınlık
“Ağarmış saçları dağ başında kara dönmüş” bir adamdır bu!.. “O dağın dameninde (1) gözleri enhare (2) dönmüş” bir adam!..
“Teninde cevher-i can çekilmez bir bare (3) dönmüş” adam… Ve de “Bütün muy-i siyahı (4), bembeyaz ezhare (5) dönmüş” bir adam!..”
Kastamonu’nun tamamen terk edilmiş bir dağ köyünde; ahşap gecekondusunun yanı başında, al bayrak altında mermere yazılmış bir şehadetin 19 yıllık yapayalnız nöbetçisidir o adam…
İşte o adam, bir divan gazelinin can yakan hançeresine gizlenmiş çaresizliğiyle, koca köyde tek başına, şehit oğluyla yalnızlığın hüznünü haykırmaktadır…
Van’ın Çatak ilçesinde, 1993’te 12 arkadaşıyla birlikte karakola yönelik roketli saldırıda şehit düşen Kastamonulu Selahattin Tokat‘ın babası Sadık Tokat’tır bu adam…
Elinde oğlunun kurşun isabet etmiş saatiyle mezar başında, yalnız başına “ölüm”ü bekleyen o adam, aslında gaflet, dalalet ve “ihmal” içinde olanlardan çok daha onurlu ve dik yaşamaktadır…
Sadık dede, herkesin yoksulluk yüzünden terk edip bıraktığı o köyde, ahşap gecekondusunun yanı başına defnettiği oğlunu 19 yıldır her sabah ziyaret etmesini, bir gazelin acı veren tadında şöyle anlatmış:
“Ben oğlumu bırakıp da köyü terk etmek istemedim. Bu köyün şehidi var… Şehidi olan köy bırakılır mı? Ölene kadar şehidimin mezarına bakacağım. Öldüğümde ise köyde oğlumun yanında gömüleceğim.”
Yalnız kalmış bir köyde “terk etmediği” şehidine “Sadık” bir yaşlı adamın “Tokat” gibi sözleri kimedir acaba?..
PKK’nın aylar öncesinde kaçırdığı polisleri ve askerleri terörün dağlarında terk eden devlete mi, yoksa bizler için ölenleri yalnız bırakanlara mı?..
(1)Eteğinde, (2)Nehirler, (3)Yük, (4)Kara tüyler, (5)Kar
***
Yakadaki ‘gemicik’ rozeti!..
Din adamları toplumun her kesiminde saygı duyulan insanlardır!.. Cami imamları, toplumun kutsal saydığı ibadet merkezlerinde, minberden siyasal tepkiler vermeye başlarsa, işte hem saygıyı kaybederler, hem de cemaatleri!..
Oysa son dönemde din-siyaset ilişkisi öylesine pervasızlaştı ki, camilerde zorbalık ve dayak iddiaları bile gazetelere haber olmaya başladı!..
İşte bu iddiayı kanıtlayan ilk haber… Bakınız 8 Mayıs 2012 tarihli gazetelere yansıyan haberde neler yazılmıştı:
“Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı Esen beldesinde oturan 74 yaşındaki Arif Ekiz, cuma hutbesinde siyaset yaptığı ve bir siyasi parti lehine konuştuğu için uyarıda bulunduğu köy imamı 28 yaşındaki T.K’nın kendisini döverek hastanelik ettiği iddiasıyla savcılığa başvurdu”
Peki, geçen hafta Ordu’da yaşanan olaya ne demeli?.. Merkeze bağlı Akkise Köyü’nün imamı Fazlı Şahin, Yalçın Kılıçkaya adlı yurttaşı cami girişinde durdurarak, “Atatürk rozetini çıkart, namazın kabul olmaz. Çıkarmazsan, cemaatin namazı da lekelenir, onlarınki de kabul olmaz” diye uyarmıştı.
Emekli öğretmen olan Kılıçkaya bu vahim olayın sonrasını gazetecilere şöyle anlatmış:
“Sonra çıkartırım dedim. Kendisi çıkartmak için hareket etti. Bunun üzerine rozeti çıkarttım cebime koydum, namazımı kıldım”
Fethiye ve Ordu’daki iki düşündürücü olayla ilgili herhalde Diyanet de savcılar da gereğini yapacaktır.
Ancak özellikle “leke“ye karşı, duyarlılık gösteren imam Fazil Şahin’e bir soru sormadan da geçmeyelim;
Acaba cemaatten bazıları yakalarına fener, “gemicik” ya da yumurta rozeti takıp camiye gelirse namazları kabul olur mu, olmaz mı?..
İmam efendi, okuduğu Kuran-ı Kerim aşkına yanıt versin!..
***
Yüksekova’nın 30 günü…
21 Nisan 2012… Yüksekova’nın Yeşildere Mahallesi’ndeki Pepe İş Merkezi yakınlarında, gece bir çöp bidonunun yakınlarında, büyük bir gürültüyle meydana gelen patlama korku yarattı.
24 Nisan… Gazi ve Kesici İlköğretim Okulları’na ikişer el bombası, Atatürk Lisesi’ne ise 7 molotof kokteyli atıldı. Orman Mahallesi’nde menfez altına yerleştirilmiş, düdüklü tencere içinde 12 kilogram patlayıcı bulundu.
1 Mayıs... Büyükçiftlik beldesinde yaşayan 6 çocuk babası Nihat Bayram evinde tabanca ile vurularak öldürüldü. Cinayet zanlısı olarak evde bulunan Bayram’ın 23 yaşındaki amcasının kızı Mahiye tutuklandı.
2 Mayıs...Dağlıca yolunda devriye görevi yapan polisler, 100 metre uzunluğundaki kabloya bağlı patlayıcı düzeneğini topraktan çıkardı.
7 Mayıs... Kaniheyder Mahallesi’nde oturan 13 yaşındaki Sezer Duman’ın çöplükte bulduğu poşette patlama meydana geldi. Yaralanan çocuk tedavi altında…
13 Mayıs... 15 yaşındaki Ayşe M., evinin önünde 8 kurşunla öldürüldü. Cinayetle ilgili PKK’lı oldukları saptanan 5 kişi tutuklandı. “Fuhuş” iddiasıyla öldürüldüğü açıklanan küçük kızın “bakire” olduğu belirlendi!
Ve Yüksekova’daki son dehşet verici olay 20 Mayıs 2012′de yaşandı… Kuruköy yolu üzerindeki elektrik direğine çıplak olarak asılmış erkek cesedi bulundu. Kimliği belirlenemeyen 18-20 yaşlarındaki kurbanın “PKK tarafından” öldürüldüğü öne sürülüyor.
Yüksekova’da 24 Mayıs 2009 ile 5 Temmuz 2011 tarihleri arasında polis memuru Metin Batak ile uzman çavuşlar Yasin Ak, Yalçın Bozok, Durdu Çapar, Yahya Karakaya ve Murat Kozanoğlu da sokaklarda sivil kıyafetlerle yürürken şehit edilmişlerdi.
Öğretmen olarak atanan eşini yerleştirmek için Yüksekova’ya gelen İzmirli Engin Yıldırım ise 28 Eylül 2011‘de sırtından 7 kurşunla vurularak öldürülmüştü…
evet, orada şiddetin teslim aldığı bir ilçe var… Maskeli militanların sokaklarda rahatlıkla cinayet işlediği,elektrik direklerinde infazların yaşandığı, yollarda patlayıcı bulunan, çöplerinde bomba patlayan bir ilçe…
Her şey ne kadar rahat yaşanıyor orada!.. Fazla söze gerek var mı?
Mehmet Faraç
Aydınlık
