Kişi başına biber gazlı kalkınma!


Son 10 yılda yüksek hızla kalkındığımız, Avrupa’nın bazı ülkeleri büzülüp, küçülürken Türkiye’nin Dünya’nın 17’ci büyük ekonomisi haline geldiği anlatılıyor.
Kişi başına milli gelir.
Kişi başına otomobil.
Kişi başına konut.
Kişi başına otoyol.
Kişi başına doğalgaz.
Kişi başına biber gazı!
Kişi başına polis jopu!
Kişi başına villa.
Tam gaz kalkınma.

Fakir, yoksul, mağdur, gariban insanların içinden, az da olsa, “işini bilen kılıcını kuşanan” yeni zenginlerimiz bile çıkabiliyor. Örneğin siyasete girmeden önce evi yoktu, kirada oturuyordu. Şimdi bütün ailesinin tek tek villası olan politikacılarımız bile var. Nerden baksan Türkiye kalkınıyor.
Fakat gelişme nerde?

Xxx

Kalkınmak nedir?
Kalkınma gelişmek değildir.
Kalkınma ayrı, gelişme ayrı.
Bu iki kavrama kafa yoran düşünürler ile teori geliştirenlerin ortak görüşü şöyledir: Toplumlar önce kalkınıp, sonra gelişmiyorlar. Toplumlar hem kalkınıp hem gelişiyorlar. Gelişmenin dozunu artırdıkça da; dünyaya örnek ve bölgesine lider olacak şekilde daha hızlı kalkınıyorlar.
Kalkınma: Üretimin artması.
Gelişme: Çirkinliğin azalması.
Uygarlıklar tarihi, “kalkınma ile gelişmenin acısıyla tatlısıyla birlikte yoğrulması” sonucunda yazılacak hale geliyor. Normal olarak “üretim artıkça çirkinliğin azalması” gerekirken Türkiye’de kalkınma artıkça çirkinlik zıvanadan çıkıyor. Her gün hayatın her alanında; yüzlerce çirkinlik belirtisine tanık oluyoruz. Doktorlara saldırılmasından sonra son çirkinlik, bir şampiyonluk maçının biber gazı ile bulamaç olmasıyla ortaya çıktı.
Bu bir futbol maçı.
Sonucu kabullenmeyip, maç sonrası stadı, stadın dışında çevreyi yıkıp yakmaya kalkanların “polisin jopla kovalamalı ve yakaladığının ağzına ve gözüne biber gazı sıkmalı” savuşturma hücumuna geçmesi ve biber gazlı kovalamanın nerdeyse sabaha kadar sürmesi çirkinleşmenin zirve yapması değilse nedir?

Xxx

Bir gün sonra benzeri yaşandı. Rize’de de maç sonrası aynı çirkinleşme belirtisi görüldü. Yenilen takımın taraftarlarının “nefisleri zıvanasından çıkıyor” duygularının esiri olup ölümüne saldırıyorlar. Okullarda (ilköğretim ve lisede) “beden eğitimi dersini seçmeli ders haline getirip” kalkınma ile sporun bağını daha lise çağında koparıyorlar. Sadece başbakan eski futbolcu olduğu için başbakanlık binasının kabul salonunda “havaya elle atılan hediye topa kafa vurmalı” diplomatik törenler düzenliyor. Futbol kulüplerini zengin başkanlara teslim ederek ve onların kulüpleri yoksullaştırıp, “altyapıdan sporcu yetiştirmek yerine” döviz akıtarak yabancı futbolcu alımına abanmasına yol veren bir sisteme yol veriyor. Bu tablodan her maçtan sonra “taraftar başına düşen biber gazlı kalkınma” çıkıyor, “başbakanın emri olmadan şampiyona kupasını verme töreni” bile tehlikeye giriyor.
Kalkınma çok hızlı.
Çirkinleşme daha hızlı.


(uyan borusu)

İmanlı AKP
libaralizmi
tarih yıkıyor!

Şişli Belediye Meclisi üyesi Dursun Çaltı, 1931 yılında cumhuriyetin ilk kalkınma hamlesinin ürünü olarak yapılan eski Tekel Likör Fabrikası’nın özel sektöre satılmayıp, binanın “Tekel Müzesi “ yapılmasını, çok sayıda nadide ağaçla dolu cennet gibi güzel bahçesinin de Şişli halkına park açılması için uğraşıyordu. Teker Likör Fabrikasını, önce Aşçıoğlu Grubu adlı bir özel girişime 415 milyon dolara sattılar. Aşçıoğlu Grubu’da burayı rezidanslar yapsın diye İsviçreli Viatrans şirketi ile yerli ortağına sattı. Acaba kaça sattı? Durduk yerde ne kadar kar etti? Bu arada Koruma Kurulu’nun “eski eserdir- yıkılmaz” diye tescil ettiği Likör Fabrikası’nın 81 yıllık bacası üzerinden de “kültür varlığı” tescilini kaldırıp bacayı önceki gün dozerle yıktılar. Tayyıp Erdoğan dönemi tarihe “gözü dönmüş imanlı Müslüman liberalizim” diye geçecek.


Necati Doğru
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)