"Nurculuk milli ve dini birliği parçalayan zümreciliktir" Barla Davası



İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
                                                 ISPARTA  
Esas No:2012/394 E.



CEVABA CEVAP VEREN
DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına:  Mahmut ÖZYÜREK
              Piri Mehmet Mah. Mimar Sinan Cad. Uslu Ün Pasajı Kat:2 No:16/17    ISPARTA
  
DAVALI:  ISPARTA VALİLİĞİ - ISPARTA
D.VEKİLİ:  Av. Abdullah ÇELİK İl Özel İdaresi SPARTA

                                     
D. KONUSU  :ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemimize Davalı İdarenin 15.05.2012 tarihli Cevabına CEVABIMIZDIR.

 CEVABIN TEBLİĞ TARİHİ     : 26.06.2012
CEVAPLARIMIZ :
1. Davalı idare vekili cevabında “Yukarıda da ifade edildiği üzere, DAVACININ DAVASINA DAYANAK TEŞKİL EDEN VE 2590 SAYILI KANUNA A YKIRI OLARAK YAZILAN" HAZRETLERİ" İbaresi. İLK KARAR ALINIRKEN GÖZDEN KAÇMIŞ OLUP. BU HATA 05.04.2012 TARİHLİ İKİNCİ BİR KARARLA DÜZELTİLMİSTİR. BU YÖNÜYLE İDDİA EDİLEN HUKUKA AYKIRILIK DURUMU DA BÖYLECE ORTADAN KALKMIŞTIR.” Demektedir.

Gerçekte bu yönüyle “Hukuka aykırılık” ortadan kalkmamıştır. Şöyle ki; : 2590 Sayılı
“EFENDİ, BEY, PAŞA GİBİ LAKAP VE ÜNVANLARIN KALDIRILMASINA DAİR KANUN” un
1Maddesinde – “Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lâkap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmî belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.” Denilmektedir.

Dava dilekçemizde de belirtildiği üzere “İLGENEL MECLİSİ” Resmi bir kurumdur. Aldığı, alacağı kararların Türkiye Cumhuriyetinin yürürlükte olan yasalarına uygun olmak zorunluluğu vardır. "Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Yaşadığı Topraklardasınız" şeklindeki ifade (slogan) de  sözü edilen kişinin adı  "Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri” değil “SAİD OKUR” dur. (Soyadı kanundan önce kendi  kullandığı haliyle “SAİD KÜRDİ” dir. ) 2590 Sayılı kanunda “ Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmî belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar” denildiğine göre, “Hazretleri”nin yanısıra  "Bediüzzaman”,  “Nursi”, gibi unvan ve lakaplar’da kullanılamaz.  Davalı idare, Barla Kasabası yol kavşağına ille de bir slogan yazmak istiyorsa, şöyle olabilir “SAİD OKUR(KÜRDİ)un Yaşadığı Topraklardasınız"

2. Davalı idare vekili cevabında, bu kararın “ilimizin ulusal düzeyde tanıtımının sağlanması ” memleketimizin kendi yağıyla kavrulmasına sebep teşkil edeceği”,  “zihinlerde kalacak ciddi bir tanıtım atağı başlatacağı” amacıyla  alındığını, “davacı iddialarının dayandığı saiklerle alınmış bir karar”  olmadığını ileri sürmektedir. İleri sürülen bu gerekçeleri bir an için doğru olduğunu kabul edersek, dilekçemizde belirttiğimiz üzere “Bu kararın uygulanmasına geçit verirse bu yöndeki diğer uygulamaların da önü açılmış olacaktır. Örneğin Menemen’e; “DERVİŞ MEHMEt’İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”, Elazığ-Palu ilçesine “ŞEYH SAİD’İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”, Balıkesir’e “ANZAVUR AHMET İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” , Tunceli’ye “SEYYİD RIZA HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” Sivas’a “KIYAM IN YAPILDIĞI TOPRAKLARDASINIZ” vb. sloganlarının yazılmasının” yanısıra, Ülkemizin uluslararası düzeyde tanıtımının sağlanması “memleketimizin kendi yağıyla kavrulmasına sebep teşkil edeceği”,  “zihinlerde kalacak ciddi bir tanıtım atağı başlatacağı”gerekçeleriyle,   örneğin: Ege bölgesinde hemen tüm illerimizin ve ilçelerimizin  girişine “HELEN UYGARLIĞININ KURULUP YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”, Başta İstanbul olmak üzere tüm Trakya topraklarındaki yerleşim yerlerine “BİZANS(DOĞU ROMA) UYGARLIĞININ KURULUP YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” Sloganlarının asılmasının  yasal dayanağı verilmiş olacaktır.  “Bu gerçekleştiğinde de,, Atatürk Cumhuriyetinin hiçbir kurumunun güvencesinin kalmayacağını, Cumhuriyetin tüm kurumları ile birlikte lağvedileceğini görmek için kahin olmaya gerek yoktur.

3. Davalı idare kararın gerekçesinde “ulusal”  kavramını kullanmaktadır. Bu ulus, bu ülke bağımsızlığını ve özgürlüğünü Gazi Mustafa Kemal’in öncülüğünde, yüzbinlerce şehit vererek, işgalci  “Yedi Düvel’e” meydan okuyarak, dünyaya örnek bir kurtuluş savaşı ardından yapılan görkemli devrimlerle kazanıp kurmuştur.

Bu kutsal mücadele verilirken SAİD KÜRDİ ne yapmış bir bakalım. “Anadolu’nun işgali üzerine “gerçek din adamları” ya silaha sarılarak ya da cami cami dolaşarak halkı “kurtuluş için” harekete geçirmeye çalışmıştır. Hatta birçok din adamı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurarak bölgesinde silahlı direniş başlatmıştır. Kurtuluş Savaşı başlarında kurulan 47 Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde 84 din adamı yönetici durumundadır. Ayrıca bu 47 Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 16’sının başkanı din adamıdır. Ankara’da Müftü Rıfat Börekçi, Afyon’da Müftü Sait Efendi, Amasya’da Müftü Hacı Tevfik Efendi, Bilecik’te Müftü Mehmet Şükrü Efendi, Bolu’da Müderris Kürtzade Mehmet Sıtkı Efendi, Çankırı’da Müftü Bekirzade Ata Efendi, Denizli’de Ahmet Hulusi Efendi, Erzurum’da Hoca Raif Efendi, Hakkari’de Müftü Ziyaeddin Efendi,, Isparta’da Şeyh Ali Efendi canla başla Mustafa Kemal’e ve Türk Kurtuluş Savaşı’na destek olurken, Said-i Nursi yine ortalarda yoktur. Bu sırada Said-i Nursi, İstanbul’da, Kürdistan Teali Cemiyeti’ni ve Kürt Neşriyat Cemiyeti’ni kurmakla meşguldür. İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları  . O günlerde Said-i Nursi İstanbul’da Kurtuluş Savaşı’yla ilgisi olmayan Müderrisler Cemiyeti (Teali İslam Cemiyeti), Yeşilay Cemiyeti ve Darül Hikmet’ül İslam gibi örgütlerde, kuruluşlarda yer almıştır

Bu “Kuvvacı din adamları” Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’le birlikte “Ya istiklal ya ölüm” parolası doğrultusunda “vatan ve namus” mücadelesi verirken Said-i Nursi nerededir? O günlerde Said-i Nursi “Sunuhat” (1920), “Hakikat Çekirdekleri” (1920), “Nokta” (1921), “Rumuz” (1922) gibi risaleler (küçük kitaplar) kaleme almakla meşguldü.” (http://www.odatv.com/n.php?n=hur-adam-hurriyet-savasinda-neredeydi-0701111200)

4.   Milli Mücadelede  binlerce din adamı  “vatan ve namus” mücadelesi verirken Said KÜRDİ  müritlerini askerlikten kurtarmanın yollarını aramaktadır.

Said-i Nursi 1927 yılında Barla'da sürgündeyken yazdığı Barla Lahikasında harbe girilmesine karşı olduğunu açıklar ve gerekirse kendisiyle birlikte gözaltında tutulan 45 talebesini askerlikten kurtarmak için 1000'er lira verebileceğini yazar Kendisinin ve talebelerinin Kuran hizmetlerinin ve çalışmalarının sekteye uğramamasının daha önemli olduğunu açıklar

 “Hem harp belâsı ise, hizmet-i Kur'âniyemize mühim bir zarardır Bizim en fedakâr ve en kıymettar kardeşlerimizin ekserisi kırk beşten aşağı olduğundan, harp vasıtasıyla vazife-i kudsiye-i Kur'âniyeyi bırakıp askere gitmeye mecbur olacaktılar Benim param olsa, hüsn-ü rızamla, böyle kıymettar kardeşlerimin herbirisini askerlikten kurtarmak için, bedel-i nakdiye bin lira kadar da olsa verirdim Böyle yüzer kıymettar kardeşlerimizin hizmet-i Kur'âniye-i Nuriyeyi bırakıp maddî cihad topuzuna el atmakta, yüz bin lira kendi zararımızı hissediyordum Hattâ Zekâi'nin bu iki sene askerliği, belki bin lira kadar mânevî faydasını kaybettirdi “(Barla Lahikası, On Altıncı Lem'a - s637)

5. Milli Mücadelede binlerce din adamı “vatan ve namus” mücadelesi verirken Said KÜRDİ  Kurtarıcımız ve Kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ e  saldırmak, onu itibarsızlaştırmakla meşguldu.
Risalelerin birçok yerinde isim vermeden imada bulunarak Mustafa Kemal Atatürk'e Deccal ve Sufyan demişti Emirdağ Lahikası'nda 20 sene evvelki bir yazısında kastettiği kişinin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu açıklamıştı

a) “Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccalın, ispritizma nevinden teshir edici hassaları bulunur İslâm Deccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur Hattâ, rivayetlerde "Deccalın bir gözü kördür" diye nazar-ı dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccalın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, öteki göze nisbeten kör hükmünde olduğunu hadiste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan, yalnız münhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve âkıbeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasına işaret eder Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder Avâm-ı nâs hakikat-ı hali bilmediklerinden, harikulâde iktidar ve cesaret zannederler Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlûbiyeti hengâmında, böyle istidraçlı ve şanlı ve talihli ve muvaffakiyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan, gizli ve dehşetli olan mâhiyetine bakmayarak, kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur'ân ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır( Beşinci Şua)

b) Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis - i Şerif'in ihbariyle Kur'an'a zararlı bir adam çıkacak demiştim. Sonra Mustafa Kemal'in o adam olduğunu zaman gösterdi (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis - i Cumhur'a ve üç makama gönderilen istida)
c) Allahu a'lem bissavab, bunun tevili şudur ki: O Süfyan, kendi başına frenklerin serpuşunu koyup herkese de giydirir Fakat cebir ve kanunla tâmim ettiğinden, o serpuş dahi secdeye gittiği için, inşaallah ihtida eder; daha herkes-yalnız istemeyerek-onu giymekle kâfir olmaz (5 Şualar s885-887)
d)  Ezcümle: Yirmi sene evvel, bir rivayete binâen demiştim: "Dehşetli Süfyan İstanbul'da ölecek Dikilitaş'ta şeytan bağıracak ve dünyaya işittirecek, yani radyo ile, öldü diye ilan edilecek" (Sirâcü'n-Nûr - s 2295)

6.  Milli Mücadelede  binlerce din adamı  “vatan ve namus” mücadelesi verirken Said KÜRDİ  Ülkemizi işgal eden  işgalci kuvvetlerden ölenleri “şehitlik” le kutsamaktadır.  Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanmış ve yayınlanmış olan ''Nurculuk Hakkında'' adlı eserde: Şöyle diyor Said– Nursi:
a)   "Birinci Dünya Savaşı'nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükafatı vardır." (Kastamonu Lahikası,s.45)
b) "Ne dinden olursa olsun bir nevi şehit hükmündedir. Mükafatı büyüktür, belki onu cehennemden kurtarır. Elbette şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hz. İsa'ya mensup Hristiyanların mazlumlarının çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denebilir." (Kastamonu Lahikası,s.75)
c)  "Hatta o mazlumlar kafir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevi afattan çektikleri belalara mukabil rahmet–i ilahiyenin hazinesinden öyle mükafatları var ki, eğer perde–i gayb açılsa o mazlumlar haklarında büyük bir tezahürü rahmet görünüp, "Ya Rabbi şükür elhamdü lillah diyeceklerini bildim ve kati surette kanaat getirdim." (Kastamonu Lahikası,s.45)

İslam tarihi boyunca kendini Müslüman olarak addeden hiçbir din adamı, Müslümanları ve İslamdaki şehitlik kavramını böylesine aşağılayan ifadeler kullanmamıştır. Bu cinayete ilk kez Said–i Nursi'de rastlıyoruz.

Şehitlik, Allah yolunda savaşan, vatanını savunan ve bu uğurda ölenlere verilen bir mükafattır. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'ya karşı savaşan "yedi düvel", Haçlı dünyasının karşımıza çıkardığı küfür ordusuydu. Bu savaşta Ortadoğu'dan, Çanakkale'ye kadar bir çok cephede milyonlarca "Mehmedimiz" din uğruna,   vatan uğruna,   şehit oldu.

Ama bir din adamı bozuntusu ortaya çıktı ve "ne dinden olursa olsun, Müslümanlara karşı savaşıp ölen kafirlerin de şehit olduğunu" ilan etti.Bir askerin şehit olup olmamasını Allahtan çok Saidi  Nursi bilir sanırım. Ve hatta hiç utanmadan yüzü kızarmadan Memedimizi katleden o kafirlere bir de "mazlum" der.

7.   Misyonerlik faaliyetleri, Türkiye üzerindeki emperyalist planın bir parçasıdır. Yani kendi milli ve manevi değerlerine düşman olarak batının emperyalist güçlerinin kültür değerlerini benimseyen bir kuşak yetiştirme amaçlıdır.

Misyonerlik ve “Dinler arası Diyolog”  safsataları milletimizi, milli kimliğinden, kültüründen, dilinden, tarihinden, hayatı anlayış ve uygulayış tarzından uzaklaştırmaya ve yok etmeye yönelik faaliyetlerdir. Türk milletinin milli, dini ve kültürel değerleri aşındırılarak Türk toplumu kimlik bunalımına sürüklenme amaçlıdır.

Saidi Nursi risalelerinde pek çok yerde Misyonerliği, Hristiyanlarla yakınlaşmayı, kaynaşmayı ve ittifakı şu şok edici sözlerle "emreder":

a) "Müslümanlık – Hristiyanlık ittifakını bozmaya çalışanlara karşı üç zümre; Nurcular, Hristiyan ruhaniler ve misyonerler uyanık olmalıdır." (Emirdağ Lahikası I, s. 1712, Tarihçe–i Hayat, s.434'den nakleden Prof. Dr. Yumni Sezen, Dinlerarası Diyalog İhaneti, Kelam Yayınları)
b)  "Misyonerler ve Hristiyan ruhanileri, hem nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı, İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etme fikriyle İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak." (Lem'alar,111,141)

Said  Nursi Müslüman ve Hristiyanlar arsındaki ittifakın bozulmaması için nurcu kardeşlerine çağrı yaparak misyonerlerle sürekli bir ve beraber, ittifak halinde olmalarını istiyor. Bu ifadelerde sadece Hristiyanlarla değil Hristiyanlığı yaymak için büyük paralarla Osmanlı topraklarında Hristiyanlaştırma faaliyetlerinde bulunan "Hristiyan misyonerlerin o dönemdeki uzantılarıyla de ittifak halinde olunmasını "emretmesi" insanı şaşırtıyor

8.  Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu 1964 yılında yayımladığı “NURCULUK HAKKINDA” adlı kitapçığında;  “Said Norsi"nin Risale-i Nur eserlerinin ve Nurculuğun İslam"a aykırı ve zararlı olduğuna dair, Nurculuğun milli ve dini birliği parçalayan zümrecilik olduğu”nu tesbit ve ilan etmektedir. EK-2
9.   İBDA-C'nin yayın organı olan ''Taraf'' dergisinde, Kürt Said'in amaçları şöyle özetlenmiştir:
''Said-i Nursi'nin rüyası İBDA-C'nin elinde gerçekleşecektir... Onun hayali, gayesi olan, İslam aleminin kalbini teşkil eden birleşik ve özgür bir Kürdistan temeli atılmaya başlamış ve bu gayeye yönelik özgürlük mücadelesi başarı ile ilerliyor... Ve onun tabiriyle, Kürt halkı artık gafletten uyanıyor.

''Said-i Kürdi, 'Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün' şeklindeki vasiyetini şimdilik şehitlerin kanında açan kırmızı bir güldestesini ithaf etmekle yerine getiriyor, o büyük ruhun hoşnut olmasını niyaz ediyoruz.

''... Kürdistan'ı kurmaya kararlı, inatçı ve inançlıyız... Kumandan Mirzabeyoğlu dedi ki: 'Gayet açık olarak söylüyorum. Bugün İBDA, Said Nursi Hazretleri'nin rüyasında gördüğü bir temsil planındadır (Ergun Poyraz, Fethullah'ın Gerçek Yüzü).'' 

10.  Buraya kadar yaptığımız değerlendirmelerden ve Dava Dilekçemizden  anlaşılacağı gibi; Said Kürdi yaşamı boyunca  Milli, Dini, değerlerimize, Ulusal birliğimize ve Bağımsızlığımıza, Cumhuriyetimize, Türk Devrimine  karşı amansız mücadelesi ile tanınan ve bilinen birisidir. Böyle bir kişinin adının hangi amaç ve gerekçe ile olursa olsun  Türkiye Cumhuriyeti Topraklarında  bir beldeye verilmesi “gaflettir, dalalettir.”.

SONUÇ  VE İSTEM : Sayılan bu nedenlerle  “T.C ISPARTA İLİ,  İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” KARARI İLE İLGİLİ DAVANIN DURUŞMALI GÖRÜLMESİNE, KARARIN  İPTALİNE VE UYGULANMASI HALİNDE SONRADAN GİDERİLMESİ GÜÇ YADA OLANAKSIZ ZARAR VE DURUMLAR DOĞACAĞI İÇİN, İPTAL DAVASI SONUÇLANINCAYA KADAR YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA KARAR VERİLMESİNE İLİŞKİN İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ. 25.07.2012

Mahmut  ÖZYÜREK
Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şube Başkanlığı
                                                                                                                                  
Ekler;                                                                                                                                        Adına Şube Başkanı

1- Milli Mücadelede Din Adamları                                                                         
Daha yeni Daha eski