Sivas Katliamı: Bu Can Bu Hasret




Zorbaların geçit törenleri... Zalimlerin acımasızlığı...

19 yıl önceye doğru uzun bir yolculuk...

Karanlığı dağıtmak için duyulan sesler, sıkılmış bir yumruk, uzaklarda yanıp sönen donuk sarı ışıklar.

Zalimliği acıdan daha iyi bilirim ben!

Yaşamayı seçtiğimiz bu alacakaranlıkta, geceyi gündüzle karıştırdığımız yıllar, mevsimler...

2 Temmuz 1993...

19 yıl geçmiş Madımak katliamının ardından...

Onlarca insanımız Sivas’ta Madımak Oteli’nde diri diri yakıldı...

Şairlerimiz, aydınlarımız, yazarlarımız, sanatçılarımız, gençlerimiz.

Hâlâ kulaklarımdadır arkadaşım Metin’in kızı Zeynep Altıok’un o sözleri:

“....Ben babamı kaybetmedim, siz geleceğinizi kaybettiniz...”

Sevginin ipliğini özenle boyayan, sisi gümüş bir rüzgâr gibi tepelerde eğiren Metin...

Itır çiçekleri arasında yürüyen Behçet Aysan, gül bahçelerinde dolaşan Uğur Kaynar...

Bulutların arasında sevdalı ıtır çiçekleri toplayan Nesimi Çimen, Hasret Gültekin, Asım Bezirci...

Ve benim çocukluğumdan kalan bir şarkının içinde geçen yaşam...

Sevgili Ataol Behramoğlu’nun o çok sevdiğim dizeleriyle kucaklaşıyor işte:

“Yaşamak bu yangın yerinde

Her gün yeniden ölerek...”

***

Duygularımın ve düşüncelerimin altüst olduğu bir temmuz sabahında maviler giyinmiş günü kucaklarken içimde derin bir acı.

Kuşlar havalanıyor eski iskelenin üzerinden...

2 Temmuz 1993...

Sivas’ta Madımak Oteli...

Alçakça katledildi o canlar...

Pusuya düşürülüp diri diri yakıldı...

Ölüm vız geldi onlara...

Yıllarca inlerinde saklı kaldı çoğu, yargı bu vahşeti algılamadı, sanıkların bazıları yurtdışına kaçtı.

Kabaran bir dalgada, esen poyrazda görüyorum onları.

Gerici faşist yaratıkları!

Yobaz sürülerini!

Kimileri “demokrasi ve özgürlük” dersi veriyor şimdilerde utanmadan sıkılmadan...

İçimde yüzyıllık bir yalnızlık ve hüzün!

İçimde bir öfke ırmağı 19 yıldır dinmeyen!

İçimde bir isyan duygusu!

Bir kıyı kasabasında avaz avaz bağırmak istiyorum:

“Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim

Varsın hainler gizlensinler soğuk bir taş altında

Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında

Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim”

***

Sivas’ta onlarca can diri diri yakılırken devletin askeri, polisi seyretti...

Bu bir katliamdı...

Gözlerimi yumuyorum yine...

Karanlık bir eski zamanın gizemli söylenceleri, soğuk suskunluğundaki yurdumun bozkırına götürüyor beni.

Ölen çocuklarımızı, şehit düşen Mehmetçiklerimizi düşünüyorum.

Suriye’nin düşürdüğü uçağımızı, şehit olan iki genç subayımızı...

Burada deniz bitiyor, Akdeniz eskisi gibi gülümsemiyor...

Saatler durmuş, sanki yıkıcılar gelmiş 19 yıl sonra...

Nesimi Çimen ve Hasret Gültekin’in türküsü yayılıyor ansızın:

“Benim dağ başlarında sürgünde bir denizim var...”

İçimde hüzün, içimde acı...

“Neye uzatsam elimi dağılıyor,

Bütün eşyalarda ölümün tozu

Aynı anda yakıyor genizleri

Öfkenin ve gözyaşının tuzu”

***

Pusu 19 yıl önce Sivas’ta kurulmuştu...

Kimlere karşıydı bu pusu?

Yazarlara, şairlere, araştırmacılara, ozanlara, sanatçılara, semahta dönenlere, Pir Sultan Abdal’lara, Nâzım Hikmet’lere, Aziz Nesin’lere...

Madımak Oteli alev alev yanarken devlet seyrediyordu...

İçine ay ışığı düşmüş toprak, o lavanta öpüşlü kokular yoktu artık.

Geceye masaldan düşmüş, Tecer Dağları’nda buz tutmuş iki akasya salkımı umutlarımızı alıp götürüyordu.

Uzaklardan bir ses geliyordu...

Uzaklardan:

“Şimdi sen öldün ya

Yumuşak bir çizgi

Yeni doğan çocuklar

Artık sevda yazgılarını

O çizgiden okuyacaklar.”

Bugüne gelince...

“Amansız bir yurt yangınından bu düştü payımıza... İki hasret yumağıyız şimdi... Sen ordasın ben burda...”

3 Temmuz 2012 - Cumhuriyet
Daha yeni Daha eski