Bağımsız Türkiye


Türkiye'nin dış politikada uyguladığı sıfır sorun politikası, ne yazık ki sıfır komşuya dönüşmüş durumda.

Bugün Türkiye'nin problemi olmayan komşularıyla bile artık bir problemi var.

Şöyle bir geriye dönün bakın, Kıbrıs meselesi yüzünden Rumlarla, soykırım masallarından dolayı Ermenistan’la, Ege'de Yunanistan'la, PKK kampları nedeniyle Irak'la daha önceden var olan sorunlara Suriye ve İran da eklendi.

Ermenilere verilen ticari ve siyasi (Akdamar kilisesini açılışı, mal iadesi vb.) tavizlerden, “İki devlet tek millet”dediğimiz Azerbaycan’ı bile küstürdük. 

Türkiye'nin bırakın sorunlarını çözmesini, 15,20 yıl sonrasına yönelik milli bir dış politikası bile yok.
Kendi milli bir politikası olmayan Türkiye, AB-D müptelası bir politika izlerken, AB-D'nin Orta doğudaki karakolu gibi davranıyor.

Türkiye son 10 yılda dış politikada o kadar yanlış iş yaptı ki, Irak işgali öncesi Bush açık ve net bir şekilde bu bir“HAÇLI SAVAŞIDIR” demesine rağmen, tarihi boyunca Haçlı seferlerine dur diyen Türk milleti, ülkeyi yönetenlerin yanlış politikaları yüzünden Irak’ta, Libya'da bu seferlere ortak olmuş oldu.

İşin diğer bir acı yanı ise, Irak işgali sırasında Müslüman yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan ABD askerlerini kahraman ilan edip, evlerine sağ salim dönmeleri için dua edenin, Müslüman bir başbakan olması ve akabinde Yahudi üstün hizmet ve cesaret madalyası almasıydı.

Oysa Erdoğan tarafından yapılan;
“Haçlı Seferleri, savaşlar ve çatışmalar değil, Doğu ve Batının, iki kültürün, iki medeniyetin, iki dinin birbirini doğrudan tanıma ilişkisidir" açıklamasıyla, ülkeyi yönetenlerin haçlı seferlerinden ne anladıklarını ve haçlı seferlerine bakış açılarını açıkça gösteriyor. 

Her fırsatta “şahsiyetli dış politika”dan bahseden dışişleri bakanımız ise, şu an ABD'nin mesajlarını Ortadoğu ülkelerine ileten postacı durumunda.

ABD istiyor, o iletiyor.
ABD istiyor, Suriye'ye çatıyor.
Sıfır sorun deyip, yeni sorunlar yaratıyor.

400 yıldır savaşmadığımız ve hiçbir sorunumuz olmayan İran’la bile İsrail'i korumak için kurulan füze sistemleri yüzünden papaz olacağız.

Oysa Füze kalkanının Türkiye'ye zerre kadar faydası yok.
Faydası olmadığı gibi, Türkiye'nin savunmasını çok ciddi tehlikeye atıyor.

Daha önceki radar sistemi her yönden gelecek füze saldırısını tespit edebiliyorken, bu füze sisteminin yönü sadece İran'a bakıyor. 

Yani İran'dan kalkan bir füze anında tespit edilecek ama Ermenistan, Yunanistan, Irak ve İsrail'den atılabilecek füzeler görülemeyecek.

İran kendisine bir saldırı olduğunda, kumandası ve kontrolü bizde olmayan ama Türkiye topraklarında olan radar ve füze sistemine kendini korumak adına haklı olarak saldırırsa, ne olacak?

Ülkeyi yönetenler ya akıl tutulması yaşıyor ya da BOP görevlerini layıkıyla yerine getiriyorlar.

Küresel elitler, Libya’da lojistik desteğini sağladıkları Türkiye’nin şimdi Suriye’de, sonrasında İran’da yapılacak müdahalede öncü olmasını istiyorlar.

Açıkçası Corç yerine, Mehmetler ölsün isteniyor.


Oysa Türkiye'nin İran ve Suriye ile ticareti, tarihten gelen ilişkileri ve ortak dini bir inancı var.
Bakmayın siz, bizim BOP eşbaşkanının ABD'nin isteği ile sağa sola kafa tutmasına. 

Füze kalkanına kızıp İran doğalgazı kesse, kıçımız donacak.
Doğalgazın hepsini Rusya'dan alsak 3'ü 5 satacak, kazığın boyutu büyük olacak.

Kendi milli bir politikamızın olmadığını en somut örneği ise Suriye konusudur.

Daha düne kadar, sınırları kaldırdığımız, ortak bakanlar kurulu toplantıları yaptığımız Suriye ile de papaz olduk.
Oysa Suriye Devlet Başkanı, Erdoğan’ın boğazlarda ağırladığı, aile dostu ve kankasıydı.

Sonra birden bire, Erdoğan Esad’a diktatör demeye ve kankasına kazan kaldıran muhalifleri Türkiye’de ağırlamaya başladı.

Peki Türkiye’de gazeteci, yazar, aydın, hatta seçilmiş olan vekiller bile Erdoğan’a muhalif ve hükümeti yıkmaya çalışmak suçlamasıyla 3-4 yıldır içeride yatıyorlar. Üstelik bunların fiziki ve silahlı bir eylemleri de sabit değil. Şimdi bu muhalifler Suriye’ye sığınmış olsaydı, Suriye bunlara üs verip silahlandırsaydı Erdoğan ne derdi acaba?

Avrupa’da Türkiye’de insan hakları ihlallerine ilişkin bir karar açıklandığında, iç işlerimize kimseyi karıştırmayız diye veryansın edip, Suriye’li muhalifleri Türkiye’de ağırlayarak hatta Suriye bizim iç işlerimizdir diyerek Suriye’nin iç işlerine karışmaları ne kadar doğrudur.

Suriye ile ilgili hükümetin onlarca açıklaması var, hiç birine değinmeyeceğim.

Hükümetin bahanesi ne olursa olsun, ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un “Biz Suriye işini Türkiye’ye verdik”demesi gören göz ve anlayan akıllar için kafidir, gerisi laf-ı güzaftır. 

Ama yine de anlamayanlar için sormak gerek, Türkiye’nin işi ABD’nin verdiği görevleri mi yapmaktır?

Bir ülkenin milli bir dış politikası yoksa, devletin ve milletin çıkarlarından ziyade başka devletlerin çıkar ve amaçları öncelik oluyorsa, o devlette bağımsızlıktan söz edilebilir mi?



Levent Bulut
http://twitter.com/leventbulut

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)