Yarım insanlar
Çarşamba, Kasım 14, 2012
Her şeyi bildiğini zanneden kişiler, yanlışlıkla bir ülkenin yönetimini ellerine geçirirlerse, o ülkenin başkaca bir düşmana ihtiyacı yoktur.
Hiçbir düşman, o ülkeye bunlar kadar zarar veremez.
Vücutlarının tamamını yani, belin en yukarısını, özellikle kafalarını kullanamazlar, akılları genellikle bel altına çalışır. Bu tarzları konuşmalarına, hareketlerine ve saçma sapan esprilerine bile yansır.
Yarım İnsanlar, tarih bilmezler. Bugünün dünyasından ve coğrafyasından haberleri yoktur. Demokrasiyi sadece oy-oylama-oy kullanma olarak bilirler. Siyaseti, güç kazanmak ve zenginleşme aracı olarak kullanırlar. Karşı fikirlere saygıları yoktur. Herkes onlar gibi düşünmelidir. Başka türlü düşünenler, gerekirse devlet gücü kullanılıp hizaya sokulmalıdır.
Basın özgürlüğü; Onların lehine yazdıkları sürece sonsuzdur. Aleyhlerine yazanlar basın mensubu değildirler. Ya teröristtirler, ya da kalemlerinden pislik damlayan kişilerdir.
Teknolojik gelişmeyi takip etmezler, kitap okumazlar. Onlar için bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir. Gazetelerin sadece spor sayfalarını okurlar. Milliyetlerini, yabancı takımlarla yapılan futbol maçlarında hatırlarlar. Dindar geçinirler ama Dinler Tarihi hakkında hiç bilgileri yoktur. Ezberledikleri birkaç konu dışında dinlerinin gerçeklerini bilmezler. Halkı kışkırtmak, oy toplamak için dini kullanırlar, inanan saf insanların verdikleri sadaka paralarını yürütmekten utanmazlar.
Yüreklerinde merhametin kırıntısı yoktur. Kendileri gibi düşünmeyenler için göğüslerinde, kalp yerine taş taşırlar.
Sosyolojik olarak bunlara insan denemez. Anatomik olarak ise bunların yarısı insandır. Bu yüzden bunlara “Yarım İnsan” diyoruz.
Diğer yarılarının ne olduğu, bulundukları konumlara göre değişir. Akrepten-Kutup Ayısına, Canavardan-Şeytana kadar çeşitli kılıklara girebilirler.
Uluslarını “Ulus” yapan, uluslarını çağdaşlaştıran tarihle ve tarihi şahsiyetlerle kavgaları vardır. İçinden çıktıkları “Ortaçağı” ve karanlığı severler. Kadının özgür olmasından nefret ederler.
Onlar için kadın sadece doğurmak ve çalışmak için yaratılmış bir köledir.
Kadın-Erkek eşitliğinin, yaradılışa ters geldiğine inanırlar.
Bunlar istihdam yaratmayı, insanlara iş olanakları sağlayıp onların onurlu insanlar olarak yaşamalarını istemezler. “Aç kalsınlar, cahil kalsınlar böylelikle bana ve benim vereceğim yemek paketlerine-kömüre-ekmeğe muhtaç olsunlar” düşüncesi, onlara daha uygun gelir ve buna
“Sosyal Adalet” derler!
Ülkenin en stratejik tesislerini, üç-beş yıllık kiraları karşılığında satmaktan çekinmezler. Yapmayı bilmezler, yapılanları satmayı tercih ederler.
Sanat anlayışları yok denecek kadar azdır. Ya sanatın içine tükürürler,
ya da yıktırırlar. Bale-Tiyatro-Klasik Müzik onların dünyalarında yoktur, mekruh sayarlar. Dünyanın saydığı, alkışladığı kendi sanatçılarından nefret ederler.
Delikanlı gibi mertçe dövüşmezler. Her türlü hile-yalan bunlarda vardır.
Bunların yönetimde olduğu bir ülkede, adalet-hak-hukuk yoktur.
Terörist-katil-tecavüzcü-hırsız-kadın pazarlayıcılardan oluşan
“gizli tanıkları” ve bunları arayıp bulup gizli tanık yapan, illegal cemaatlerin polisleri-adalet adamları vardır. Bunlar, insanlara tuzaklar kurarlar, kendilerine emanet edilen devlet gücünü, adaleti saptırmak için kullanırlar. İnsanların özgürlüklerini ellerinden alırlar. Kul hakkı yerler ve yüzleri kızarmadan, bunu din adına yaptıklarını söylerler!
Amaçları ülkelerini bölmek olan ve bunu gizlemeyen devlet-millet düşmanlarıyla mücadele etmezler, müzakere ederler, karşılıklı oturup eğlence geceleri düzenlerler.
Böyle ülkelerde, milletlerinin kendilerine verdiği rütbeleri ve silah arkadaşlarını satıp, üç-beş kuruşa tamah eden, subayının kafasını kör bıçakla kesen caninin torunu ile kucak-kucağa oturmaktan utanmayan şeref ve haysiyet düşkünü “Yarım Adamlar” vardır.
Bunların yaşandığı ve kimsenin sesinin çıkmadığı o toplumlarda,
ne bereket olur, ne de rahmet olur. Böyle toplumlar batmaya mahkûmdurlar. Güney Asya’da ve Afrika’da örnekleri çoktur.
Allah, Türk Milletini böylesi korkunç ve acımasız yönetimlerden korusun.
Çok şükür ki, bizde “İleri Demokrasi” var. Yoksa görmüyor musunuz?
Edep yahu!...