Atatürk döneminde eğitimdeki gelişmeler Cumhuriyet öncesiyle boy ölçüşülemeyecek düzeyde gerçekleşmiş, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin çağdaş bir düzeye erişmesi için pek çok inkılâp yapılmıştır. Bunların arasında eğitimdeki düzensizliğe son verecek Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilk aşamalardandır.
İlk olarak 1923 yılından itibaren öğretimin birleştirilmesi konusunda yapılmaya başlanan tartışmalar, 1 Mart 1924’te Atatürk’ün TBMM’yi açış konuşması sırasındaki beyanatı ile bir sonuç vermiştir. Böylece 3 Mart’ta Meclise getirilerek kesinlik kazanan 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu 6 Mart 1924’de yürürlüğe girmiştir. Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak Maarif Vekili Vasıf Bey görevlendirilmiştir.
Cumhuriyet hükümeti Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan sonra kendi sıbyan okullarını ve medreselerini kapatma kararı almış ve aynı tutumu ülkedeki yabancı okullara karşı da gösterme yoluna gitmiştir. Bu nedenle, Türk okulları gibi azınlık okulları da Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış, dinsel ve siyasal amaçla eğitim yasaklanmıştır. Bunlardan başka 2 Mart 1926’da Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun uygulanması için “Maârif Teşkilatı Hakkında Kanun” kabul edilmiştir. Bu kanun ile ilkokul parasız ve zorunlu hâle getirilirken, bir Dil Heyeti, Maârif Eminlikleri ve Millî Talim ve Terbiye Dairesi kurulmuştur. Tevhid-i Tedrisat Kanununa göre askerî idadiler “liseye” çevrilmiş, buradaki öğretmen subaylardan bazılarının da lise öğretmeni olarak istihdamları gerçekleştirilmiştir. Ama askerî okullar 22 Nisan 1925 tarih ve 637 sayılı bir kanunla tekrar Milli Savunma Bakanlığına bağlanmıştır.
Yeni rejimin ülkede kabulü ile birlikte eğitimde gerçekleştirilen inkılâp hareketlerinden bir diğeri Harf İnkılâbı olmuştur. Türk inkılâbının dayandığı millîleşmek ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkmak düşüncesinin ürünü olan ve Cumhuriyet’in en köklü atılımlarından olan dil meselesinin çözümü amacıyla atılan ilk adım 28 Mayıs 1928’de sadece alfabeyle ilgilenecek ilk Dil Encümeni’nin kurulması olmuştur. Nihayet Atatürk, 8/9 Ağustos 1928’de Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Sarayburnu Parkı’nda tertip ettiği toplantıda Harf İnkılâbının başladığını açıklamıştır. 3 Kasım 1928 tarihli “Türk Harfleri Hakkındaki Kanun”un yürürlüğe girmesiyle, 1928 yılı Aralık ayından itibaren, resmî ve özel bütün Türkçe gazeteler ve dergiler yeni Türk harfleriyle çıkmaya başlamıştır. Yeni kanun, 1 Ocak 1929’dan itibaren devlet yazışmalarının da bu harflerle yapılmasını sağlamıştır.
Yeni Türk Harflerinin kabulünden sonra Türkiye’de geniş anlamıyla bir eğitim seferberliği başlatılmıştır. Bu seferberlikle yeni alfabenin okul dışında kalanlara da öğretilmesi ve halk arasında yaygınlaştırılması için Millet Mektepleri oluşturulmuştur. 1 Ocak 1929’da açılan bu okullar 1935-1950 yılları arasında “Ulus Okulları” olarak işlevini sürdürmüştür.
Tablo 1. Millet Mekteplerinden Mezun Olan Öğrenci Miktarı
(1928-1937)
Tevhid-i Tedrisat, Türk harflerinin kabulü ve Millet Mekteplerinden sonraki aşama temelinde yine millî vasıflar taşıyan tarih ve dil çalışmaları olmuştur. Millî tarih çalışmalarına önem veren Atatürk, ileri sürdüğü Türk Tarih Tezi ile Anadolu Türklüğünün tarihî gerçekler ışığında incelenmesini önermiştir. Tarihi, geçmişle gelecek arasında bir köprü olarak gören Atatürk, 1930 yılında “Türk Tarihinin Ana Hatları” isimli bir kitabı yayınlatmıştır. Ayrıca Afet İnan’a yazdırılan “Medeni Bilgiler” kitabına kendisinin de katkısı olmuştur.
23 Nisan 1930’da yapılan Türk Ocakları Kurultayında ise Türk tarihi ve uygarlığının bilimsel olarak incelenmesi amacıyla bir “Türk Tarih Heyeti”nin kurulması kararlaştırılmış ve bu heyet 4 Haziran 1930’da ilk toplantısını yapmıştır. Türk Ocakları’nın 1931 yılında Cumhuriyet Halk Fırkası Kurultayı’nda alınan kararla kapatılmasından sonra bağımsız kalan bu örgüt Türklerin kökeni hakkındaki yanlış bilgilerin giderilmesi ve Türk tarihinin bilinmeyen dönemlerinin bilimsel olarak araştırılması için 12 Nisan 1931’de “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” adıyla yeniden yapılanmıştır. İlk kongresini 2 Temmuz 1932’de Ankara’da gerçekleştiren cemiyet, 1935 yılında “Türk Tarih Kurumu” adını almıştır.
Atatürk’ün tarihin yanı sıra dil üzerinde durduğu iki dönem olmuştur. İlki 11 Temmuz 1932’de, Türk Tarih Kongresi’nin sonuçlarının konuşulması sırasında başlamıştır. Burada alınan kararla 12 Temmuz 1932’de “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” kurulmuş, 26 Eylül’de bir Dil Kurultayı toplanması kararlaştırılmıştır. Bu dönem kurultay sonuçlarının uygulanmaya başladığı Ekim 1932’de sona ermiştir. İkinci dönem ise, Atatürk’ün Güneş Dil Teorisi ile meşgul olduğu 1935 yılının son aylarında başlamıştır.
Atatürk döneminde kültür sahasında gerçekleştirilen çalışmalardan biride Halkevleri olmuştur. Bu evler, cumhuriyetin, cumhuriyet ideolojisinin ve özellikle 1930’lu yıllardaki ekonomik ve toplumsal koşulların bir ürünü olmuştur. Nitekim Türk Ocakları’nın kapatılmasıyla onların yerini Halkevlerinin alması planlanmıştır. Ülkenin sosyal ve kültürel kalkınmasında, Cumhuriyetin getirdiği değerlerin geniş halk kitlelerine ulaşmasında son derece önemli bir işlevi yerine getiren ve 19 Şubat 1932’de kurulan Halkevlerinin sayısı 1950 yılında 478’e, halk odalarının sayısı ise 4.322’ye varmıştır. Bu gelişmeler sayesinde Anadolu’nun kent, kasaba hattâ köylerine kadar çağdaş bilimin ışığı sızabilmiş, yurdun her köşesinde çıkan halkevi dergileri de bu ışığın taşıyıcıları olmuşlardır.
Eğitimin bir başka gelişmesi ise yükseköğretimde gerçekleşmiştir. Bu amaçla 1925’te Ankara’da Hukuk Mektebi’nin açılışını, 1926’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nün, 1930’da Yüksek Ziraat Okulu’nun ve 1933’de Osmanlı döneminde ismi Darü’l-fünûn olan İstanbul Üniversitesi’nin açılışı takip etmiştir. 1934’te Ankara Millî Musiki ve Temsil Akademisi açılırken, 1935’te İstanbul’da bulunan Mülkiye Mektebinin adı Siyasal Bilgiler okullarına çevrilerek Ankara’ya taşınmıştır. Atatürk’ün öncülüğünde 1933’ten itibaren yapılan üniversite reformu, 9 Ocak 1936’da Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin açılışı ile devam etmiştir.
Tablo 2.Yıllara Göre Üniversite ve Yüksekokul Sayısı ve Bunların Öğretmen ve Öğrenci Miktarı (1923-1938)
Atatürk’ün eğitim politikasında izlenecek yol ile ilgili olarak üzerinde durduğu diğer nokta, yabancı ülkelerden Türkiye’ye eğitim uzmanı ve öğretim üyesi getirilmesi olduğu kadar yabancı ülkelere Türk öğrencilerin gönderilmesi olmuştur. 1924’te çıkarılan yasa gereğince ilk olarak 1927-1928 eğitim-öğretim yılında sekiz değişik ülkeye toplam 42 öğrenci gönderilmiştir. Bu sayı yıllar geçtikçe artmıştır. 1929-1930 eğitim-öğretim yılında, yabancı ülkeler de öğrenim gören öğrenci sayısı 288’e ulaşmıştır. 1937-1938 eğitim-öğretim yılına gelindiğinde bu sayı 204’tür. Bu öğrencilerin 97’si Almanya, 44’ü Fransa, 21’i Belçika, 15’i Amerika, 13’ü İsviçre, 14’ü Avusturya, İtalya, İngiltere, Macaristan ve Rusya’ya gönderilmiştir.
Eğitim ve kültür alanında yukarıda anlatılan inkılâp hareketlerinden sonra Türkiye’de eğitim ile kalkınmanın nasıl olduğu dünyaya gösterilmiştir. Nitekim 1923-1938 arasında Türkiye nüfusu % 38 oranında artarken, ilköğretimdeki öğretmen sayısı da % 154’lik bir artış göstermiştir. Özellikle kadın öğretmen sayısındaki % 352’lik artış ile kız öğrencilerdeki % 323’lük ortaokullardaki öğrencilerde %1.255 ve liselerdeki öğrenci sayısındaki % 1.692’lik artış dikkat çekici olmuştur. Diğer taraftan yeni açılan ilkokul sayısı % 137, ortaokul sayısı % 194 ve lise sayısı % 296’lık bir artış göstermiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında yüksek öğretimde hiçbir kadın öğretim üyesi olmamasına rağmen, 1938 yılında üniversitelerde 99 kadın öğretim üyesi bulunmaktadır. Ayrıca % 189’luk bir artış gösteren bu kurumlardaki öğrenci sayısı da % 328 artmıştır.
Tablo 3.Yıllara Göre Bütün Okulların Sayısı ve Bunların Öğretmen ve Öğrenci Miktarı
(1923-1937)
Yrd. Doç. Dr. Bahattin Demirtaş