Osmanlının Petrole Bakışı ve Musul



Emperyalizmin bütün Ortadoğu’yu yüz yılı aşkın süredir kan ve ateş çemberi ile boğmasının en temel nedeni şüphesiz  zengin petrol kaynaklarıdır. Şimdinin Osmanlı hayranları pek anımsamak istemese de geçen yüz yılın başında bu günün petrolce zengin geri kalmış İslam ülkeleri Osmanlı toprakları sayılıyordu.



Yeni Osmanlıcılar bu toprakların nasıl olup da emperyalizmin denetimine geçtiğini anmadan Musul, Kerkük edebiyatı ile Lozan’a, Lozan kahramanı İsmet İnönü’ye  ve nihayet vatanı borçlu olduğumuz Mustafa Kemal Atatürk’e dil uzatıyorlar.



Birinci Paylaşım Savaşında, Çanakkale savunmasından sonra en önemli askerlik deneyimini Ortadoğu’nun bu kanlı topraklarında yaşayan Mustafa Kemal Paşa, Kerkük ve Musul bölgesinin önemini çok iyi bildiğinden ve bu petrol zengini topraklar Mondros öncesi bizim elimizde olduğu için haklı olarak, bu toprakları Misak-ı Milli sınırları içinde saymıştır.



Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında, Kerkük ve Musul hariç hedeflenen Misak-ı Milli toprakları kurtarılmış, Lozan Barış Konferansında bu toprakların durumu daha sonra görüşülmek üzere ayrılsa da 1925 yılında İngilizler tarafından kışkırtılan Şeyh Sait ayaklanması sonunda bir oldu bittiye getirilmiştir.



Yeni Osmanlıcılar bir yandan Lozan’a saldırırken diğer yandan da Musul Seferi hazırlıklarından, b ve c planlarından söz etmekte, ama her nedense Osmanlının zengin petrol bölgelerini nasıl kaybettiğini sorgulamamaktadır. Bunun için dilerseniz 1913 yılına Padişah V. Mehmet Reşat dönemine gidelim.



Basra körfezinden Mezopotamya’ya çıkan yolun en stratejik noktası olan Kuveyt ve petrol denizi üstündeki Katar, Bahreyn, Aden Körfezi ve bu körfezin Kızıldeniz’e bağlandığı noktada bulunan Hadramut’un, Umman denizi ile Hürmüz boğazına hakim Umman’ın Osmanlı döneminde İngilizlere nasıl verildiği, Sadrazam ve Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşanın   anılarında şöyle anlatılıyor:



“ 11 Mart 1913 günü öğleyin Harbiye Nezaretinden Babıali’ye geldim. Kabine toplantısında İngilizlerin Kuveyt’ten başka Katar’a da tasallut ettikleri meselesi görüşüldü. Bu toprakların İngiltere’ye değilse bile İngiltere’nin nüfuz ve himayesine bırakılmasından başka çare göremiyordum. Fakat Şurayı Devlet Reisi Sait Paşa itiraz etti. Bu hususun hükümetin selâhiyeti dışında olduğunu, Meclisi Mebusan toplanıp karar vermedikçe toprak terk edilemeyeceğini söyledi. İngiltere hükümetinin bile Avam Kamarasının tasvibini almadan bu gibi işler yaptığı cevabını verdim. Sait Paşa’nın geniş malumatı vardı. Fakat mesuliyetten korkuyordu. Bu yüzden kendisinden lâyıkı ile faydalanmak mümkün olamıyordu. Kuveyt ve Katar gibi çölden ibaret iki kaza yüzünden İngiltere ile itilaf çıkaramazdık. Bu ehemmiyetsiz topraklardan ne gibi bir istifademiz olabilirdi? Kuveyt ve Katar’ı İngiltere’ye bırakmaya, zengin Irak vilayetlerimizle uğraşmaya karar verdim.” (*)



Osmanlı Sultanı bugünün zengin petrol ülkeleri Kuveyt ve Katar’ı işte böyle “çölden ibaret iki kaza” diyerek İngilizlere teslim etmiştir. Osmanlı tahtında Sultan V. Mehmet Reşat oturmaktadır. Yeni Osmanlıcılar hiç İttihat Terakki masalına sığınmasın. V. Mehmet Reşat Osmanlının 35. Padişahı, İslam’ın 114. halifesi olarak aklı başında biridir ve bu işleme onay verme makamındadır. 1909- 1918 arasında tahtta kalmış Osmanlıcıların çok değer verdiği bir başka padişah Sultan Abdülmecid’in oğludur. Birinci Paylaşım Savaşı boyunca tahtta kalmış, savaşın bitimine yakın ölmüştür. (3 Temmuz 1918)



Lozan’a saldırarak fetih rüyaları görenler önce savundukları Osmanlı dönemini iyi bilmelidirler. Günümüzde fetihçilik ancak eli kanlı emperyalistlerin işidir.



Lütfü Kırayoğlu

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)