Neden Başkanlık Sistemine Karşıyım


Benim gibi Başkanlık sistemine karşı çıkanlar basit ama önemli bir görüşe sığınıyorlar:

Başkanlık otokrat, hatta yer yer diktatöryel yönetime dönüşen bir rejim yaratır!

Ancak, tersini savunanlar da var:

1) Onlar halen geçerli “parlamenter demokrasi”nin parlamento (yasama) içinden Hükümet (yürütme) çıkardığını, Başbakanlığa Parlamento içindeki en fazla oya sahip siyasal partinin başkanı atandığı için; “parlamenter demokrasi”nin kuvvetler ayrılığı prensibini ihlal ettiğini iddia ediyorlar.

Yürütmenin başı yasamaya da hükmediyor!

2) Başkanlık rejimini savunanlar; parlamento (yasama) ve Başkan (yürütme) ayrı ayrı seçilirse parlamentonun, demokrasinin temel özelliklerinden birisi olan yürütmeyi denetleme ve dengeleme (check and balances) görevlerini daha özgür yapacağını iddia ediyorlar.

Ben de bizim “parlamenter demokrasi”mizde: i)yasamanın yürütmenin emrinde çalıştığını,

ii) parlamentonun denetleme ve dengeleme görevini ifa edemediğini kabul ediyorum.

Ama, yine de “parlamenter demokrasi”den kopamıyorum. Şöyle ki:

***

1) Rejimler ve onlara hayatiyet veren siyasal sistemler ülkelerin tarihi gelişimi içinde hayatiyet bulurlar.Ülkelere don biçmenin adı “toplum mühendisliği”dir. 28 Şubat’ta askeri “toplum mühendisliği” ile suçlayanların bugün kendilerinin ülkeye “Başkanlık donu” biçmeye kalkmaları zaten yaptıkları işin ne kadar ısmarlama, görevlerinin ne kadar “sahibinin sesi” seviyesinde olduğunu göstermektedir.

ABD’deki Başkanlık sisteminin tarihi gelişimini; Doğan Akın “20 Soruda Başkanlık Sistemi ve Parlamenter Sistem” adlı makalesinde; Prof. Cem Eroğul’un“Çağdaş Devlet Düzenleri” , Prof. Mümtaz Soysal’ın “100 Soruda Anayasa'nın Anlamı” ve Prof. Server Tanilli’nin“Devlet ve Demokrasi” adlı eserlerinden yaptığı mükemmel derleme ile bizlere aktardı. (T24.com.tr-15.05.2012)

Herkese bu makaleyi okumalarını hararetle tavsiye ederim.

Doğan Akın bize basit bir dille ABD’de Başkanlık sisteminin ayrı devletlerin (adı üzerinde: Amerika Birleşik Devletleri) bir arada yaşama arzularını yarattığı ittifak sayesinde kurulduğunu anlatıyor. Sistemin en önemli ayağının eyaletlerin (devletlerin) göreceli bağımsızlığı olduğunu vurguluyor.

ABD’de Başkanlık sistemi; parçaların bütünlenmesi ile aşağıdan tepeye organik bir süreçte kurulmuşken bizde bütünü parçalayarak tepeden aşağı inorganik bir süreçle inşa etmek gerekecek.

Bizde her şeyden önce Başkanlık sisteminin tarihi gerekçeleri yok!

2007’de zırva bir inatlaşma sonucu (367!), partinin programında olmadığı halde, AKP Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini hiçbir tartışma yapılmadan referanduma götürdü ve halk sırf seçkin zümreye inat için kabul oyu verdi. 2007-2012 arası bu konuda hiçbir tartışma, hiçbir hazırlık yapılmadı, benim gibi tek tük yazarların uyarılarını kimse kaale almadı ve bugünkü “saraydan kız kaçırma” mugalatasına ulaştık.

***

2) Türkiye’de daha uzun yıllar siyaseti “tek adam” sultasından koparmak mümkün değildir. Başkanlık yarışı ülkemizde güçlü olduğuna inanan liderlerin siyasi partilerine dayanarak verecekleri bir mücadele olacaktır. Partililer; bu sefer milletvekili olmak veya “sekreter (Bakan) olmak isteyenler olarak bölünecek, hatta seçilecek Başkan belki de milletvekilleri arasından da sekreter seçebileceği için partide herkes yine “tek adam”ın gözüne girme yarışına kapılacaktır. Velhasıl hiçbir şey değişmeyeceği gibi, bu kez “tek adam” yargı ve bürokrasiyi de tek başına oluşturma yetkisini de kazanacaktır.

Parlamento Başbakan’dan daha da güçlü bir Başkan’ın sultası altına girecektir.

Bugün “Başkanlık Sistemi”ni savunan AKP, parti programında, şimdiki hali ile bile Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin fazlalığından şikayet eden partidir. Bizde “Başkanlık sistemi” arayışları hep son anda “liderlere don arama arayışları” olmaktadır. (Bkz: Recep Tayyip Erdoğan ve Turgut Özal)

Türkiye’de Başkanlık sistemi arayışı yargı-yasama-yürütmenin resmen (halen gayri resmi) “tek adam”a bağlanması demektir.

***

3) Yukarıda yazdım. Ben de bizim “parlamenter demokrasi”mizde:

i) yasamanın yürütmenin emrinde çalıştığını,

ii) parlamentonun denetleme ve dengeleme görevini ifa edemediğini kabul ediyorum.

Ancak, bunun için demokratik ayağı daha güçlü olan “parlamenter demokrasi”nin feda edilmesi değil, düzeltilmesi gerekir. Bu amaçla:

a) temsil yetkisi ve Parlamentonun göreceli bağımsızlığı arttırılmak isteniyorsa seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 5’lere indirilmesi,

b) milletvekilliği adaylığı için ön-seçimin mecburi hale getirilmesi,

c) milletvekillerinin dar bölge esası (her bir milletvekilliği tek bir seçim bölgesi) ile seçilmelerinin sağlanması gerekir.

O zaman parlamento “tek adam”ın sultasından kurtulur ve yasama yürütmeden büyük çapta ayrılır. Parlamento hükümeti denetleme ve dengeleme görevini gereği gibi yapar!

Perşembe günü devam edeceğim.

Dr.Cüneyt Ülsever
Odatv

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)