Mehmet Ali Birand'a Cevap
Salı, Mayıs 22, 2012
Binlerce evi, insanı, toprak altlarını, kozmik odaları didik didik arayıp hala bir hüküm bir yargı vermeye kanaat oluşturacak, dişe dokunur bir ‘hukuki belge’yi Türkiye halkına takdim edemediler.
Yargının işine yarayacak tek bir belge bulamayacaklarını taa baştan beri onlar da biliyordu. Bütün bu aramalar şok şok flaş flaş gösterileri tam bir iftira suçlama operasyonu olarak düzenlenmiş onca insanın içeri tıkılmasına yetmişti. Ancak aynı flaş flaş şok şok operasyonları içeri tıkılan bu insanların yargılanmasına maalesef yetmiyor.
Ellerinde ‘yalancı, ne idiğü malum’ uydurulmuş şahitlerden başka ‘delil’ kalmadı.
Savcılar ve iddianameler çok ama çok büyük ‘itibar’ kaybetti, toplum nezdinde inandırıcılıkları sıfırlandı…
İşte toplumda oluşan neden hala ‘yargı yok’ neden hala ‘bir hüküm’ yok neden hala ‘bir delil’ yok sorularına verilecek cevapları da kalmadı.
Peki ne kaldı?
Başta yandaş embesil yazarlar ekranlardan dillendirmeye başladı, sonra Mehmet Ali Birand açıkça sordu! ‘-2007’den sonra faili meçhul cinayetler zınk diye durdu, niye?’
Niyeymiş, operasyonlar sayesinde faili meçhullerin önü kesilmiş, artık faili meçhul cinayet işlenmiyormuş. muş. Buna sebep, operasyonlar faili meçhulleri yöneten mekanizmayı içeri tıktığı için, o halde, bir belge ortada yok ama, faili meçhuller kesildiğine göre, savcılar doğru iz sürüyor, kökünü kazıdılar, bravo alkışlayalım.
Halkı ve bizleri enayi yerine koyan elli yılın gazetecisine bakar mısınız?
Yani bu argümanla ekmek yiyip bu soruyla kitleleri ikna edeceklerini sanıyorlar ve bu soruyla içeri haksız hukuksuzca atılmış yüzlerce insanı yeniden ‘şaibe ve kuşku’ altına sokmaya çalışıyorlar.
Sayın Birand bizi enayi yerine koyan sorunuza cevap veriyorum:
1. Faili meçhuller durmadı. Kaldığı yerden devam ediyor. 2007’den bugüne aklına geleni belge delil göstermeden içeri tıkan bir iktidar gücü neden faili meçhul cinayet işlesin?.
Faili meçhule kurban gitmekle içerde çürümek, etkisizleştirilmek, itibarsızlaştırılmak, işinden gazetesinden ekmeğinden olmak, daha ‘karlı’ bir kıyım değil mi?
2. İktidarı elinde tutanlar ‘iktidar araçlarıyla’ pekala gazeteleri yazarları medyayı sindirme gücüne sahip ve eze eze yok ediyor, kaç tane TV susturuldu kaç tane yazarın işine son verildi.
Ancak bir gün olur ya ‘iktidar gücü’ ellerinden giderse, yani, sindirerek susturma mekanizmasını kaybederlerse, o zaman hep birlikte görürüz ‘faili meçhullerin’ yeniden başlayıp başlamayacağını…
3. Bir gazeteci gerçek bir aydın kıyımına dönüşmüş bir operasyonunun şaibeleri ortadayken tersine görmezden gelip kuşkular üretip cahilce sorularla bu operasyonları haklılaştıran soruları sorma hakkına sahip değildir, sorarsa, ‘taraf’tır.
Aksine gazetecilik ahlakına sahipse tarafsız olmalı şaibenin yani belirsizliklerin üzerine sorular sormalı. Mesela sadece şu soruyu niçin büyütmüyor, Hrant Dink davasında adı geçen ve avukatların yıllarca ısrarına rağmen polis şefleri neden mahkemeye gelmedi.
Buradan soralım, madem, faili meçhuller konusunda iktidarın adaletin polisin eli tertemiz, neden ifade vermeye çekiniyor, gizli bir el polis şeflerini neden koruyor? (Yüzlerce sorudan sadece bir tanesidir bu.)
Asıl soruyu soralım, Birand, bunca faili meçhulün değil belgesine hala en küçük bir izine dahi rastlanmaması sizi de kuşkuya sürüklemiyor mu?
Mesela, Kanatoğlu’nun evinden, gazetecilerin evinden, askerlerin evinden, kozmik odalara kadar, her yer arandığı binlerce insan sorgulandığı halde, sıfır elde var sıfır, o halde aranmayan yer başka neresi sorgulanmayan başka kim kaldı diye niye soramıyoruz, bizi soru sormaktan korkutan güç nedir?
Geriye sadece polis kaldı, mesela ‘polisi’ arasak?
Sayın demek artık suç değilmiş, Sayın Birand, siyasi nefret kin taşıdığınız insanların içeri atılması sizleri fazlasıyla mesut bahtiyar etmiş ve yıllardır keyfini sürüyorsunuz.
Gıcır keyfiniz bozulsun istemem, Allah daim etsin, ancak, keyfinizin hatırına olsun ‘belgelere’ ‘hukuki delillere’ de arada bir baksak ve bizleri ve halkı ‘enayi’ yerine yeter artık koymasak diyorum.
Sayın Birand, Uğur Mumcular, Hablemitoğulları, onlarcası ve içeri tıkılan Balbaylar Sonerler yüzlercesi. Ne kadar çok mağdur mazlum hakları yenmiş insanın hayatlarına ölümlerine acılarına kişiliklerine varoluşlarına hukukuna dair bir kuşkulu soruyu, bu denli şımarıkça ve densizce nasıl sorabiliyorsunuz?
Ve bu içi boş saçma şaibe kuşku yaratan soruları, evrensel etik değerler ve bilimsel ahlak’ı hiçe sayarak bu denli cahilce bu kadar kolay size sordurabilen hangi dizginsiz kontrolsüz güç’tür?
Tam tersine sizin gibi elli yılın gazetecisine düşen görev, kardeşim, bu kadar sahte belgeyi üreten kimdir, nerededir, niçindir nedendir. Gizli bir katil elin kafaya sıktığı mermiyle, gizli bir çete tarafından insanları müebbet hapse sürükleyen uydurulmuş belgeler arasında bir fark var mıdır?
Haa şöyle bir sevincimiz olabilir: eskiden faili meçhuller mermiyle bombayla iş görüyordu şimdi uydurulmuş belgelerle. Güzel yurdum için bu da bir aşama bir ilerlemedir. Eski faili meçhuller mezarlıkta biterdi şimdi geliştik hapishane gibi daha ‘insani’, hiç değilse bir şekilde yaşıyorlar deyip hep birlikte göbek atabiliriz.
Sayın Birand, burası büyük bir kent, mühendisi mimarı partilisi sivil dernekleri sanatçıları var, ancak gördüğüm Çubuk’un bir köyünde cemaatin kermesine katılmış köylülerle konuşuyor gibi çok rahatsınız çook…
Doğru söyleyin bu soru ne zaman geldi aklınıza, gün battıktan, şehrin üstüne gazetelerin üstüne hukukun üstüne adaletin üstüne karanlık çöktükten sonra mı?
Malumunuz olmalı eşitliğin bir de böylesi vardır, karanlık çökünce körler sağırlar maymunlar insanlar herkes karanlıkla paralize olup eşitlenir biliriz, değil, körler sağırlar karanlıkta daha beceriklidir.
Nihat Genç
Odatv