SEVGİLİ okuyucularım, bugün size çok ilginç bir yargı olayından söz edip bastan sona anlatacağım… Ve bunu yaparken hiçbir yorumda bulunmayacağım. Yorumu siz yapacaksınız. Şimdi olayın gelişimini adım adım aşama aşama izleyelim:
1.aşama: Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Tansel Çölaşan (kendisi benim eşim olur), geçen yıl 12 Eylül günü yapılan anayasa oylaması için yaptığı bir konuşmada aynen şu cümleyi kullanıyor.
“Bu referandumda evet oyu kullananlar eğer bilinçli değillerse, gaflet, dalalet ve ihanet içindedir.”
Sadece bu cümle!.. Bir tek cümle!..
Olayın 1. aşamasını bu cümle oluşturuyor.
Şimdi sonrasını adım adım izleyelim:
2. aşama: Bu sözler nedeniyle Tayyip le birlikte çok sayıda AKP’li bakan ve milletvekili. Tansel Çölaşan hakkında çeşitli illerde ve çeşitli mahkemelerde tazminat davası açıyor. Hepsi de para istiyor! 100 dolaylarında dava açılıyor.
3. aşama: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı (geçmişte başka partilerdendi, şu anda AKP‘li) İ. Melih de dava açanlar kervanına katılıyor ve Çölaşan’dan 5 bin Törkiş lira tazminat istiyor. Bu dava 5 binlik olduğu için Asliye Hukuk’a gitmiyor, Sulh Hukuk Mahkemesinde görülüyor. Çok ilginç bir rastlantı sonucu, dava Ankara 4. Sulh Hukuk Mahkemesine düşüyor! Mahkemenin hâkimi olan Eyüp Sarıcalar henüz ikinci celsede kararını açıklıyor:
“5 bin lira tazminata hükmedilmiştir!”
Böyle bir karara Türk hukuk tarihi henüz tanık olmadı! Tazminat davaları açılır, dava bazen reddedilir, bazen tazminata hükmedilir. Örneğin siz bazen 1 trilyon tazminat bile istersiniz, mahkeme 2 bin lira verir.
Dava konusu olayda İ. Melih için doğrudan veya dolaylı olarak söylenmiş bir söz yok. Hâkimin ikinci celsede beşte beş vermesi hukuk adına yadırganıyor.
4 aşama: Cezayı kesen Eyüp Sarıcalar isimli hâkim, gerekçeli kararını açıklıyor: Lütfen dikkatle okuyunuz:
“Bu sözler referandum öncesi söylenmiş olsaydı, evet çağrısında bulunanlar ve evet oyu kullanılmasını isteyenler için eleştiri kabul edilebilirdi. Ancak referandum sonrasında milli irade tecelli etmiş olduğundan, söylenen bu sözlerin millet iradesini tahkir ve hakaret niteliğinde olduğu…”
Peki, ama davacı İ. Melih bu sözlerle nasıl hakarete uğramış oluyor? Nasıl tazminat kazanıyor? Onun da açıklaması(!) aynı gerekçeli kararda yer alıyor.
“Davacının Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı sıfatı bulunması nedeniyle Ankaralıları temsil makamında bulunduğundan, millete ve Ankaralıların iradelerine yönelik hakaret niteliğinde sözler konusunda aktif dava ehliyeti bulunduğu sonucuna varıldı. Davanın kabulüne, 5 bin lira tazminatın davalı tarafından davacıya ödenmesine karar verildi.”
İnanmayanlar mahkemenin 2010/2086 Esas sayılı kararına bakabilir.
O zaman bu kararı kime, hangi hukukçuya gösterdiysem “Olmaz böyle şey” dediler. Tansel Çölaşan’ın avukatı Mutluhan Karagözoğlu ısrarla “Bu karar Yargıtay’dan döner” derken, doğrusunu isterseniz ben inanmıyordum.
***
Şimdi burası çok önemli:
5. aşama: İ. Melih lehine bu inanılmaz karan veren hâkim Eyüp Sarıcalar, hemen ardından AKP’nin HSYK’sı tarafından Yargıtay üyeliğine seçildi!
Hani o meşhur furyada Yargıtay’a 137. Danıştay’a 61 yeni üye seçildi işte o furyada Eyüp bey Yargıtay üyesi oluverdi!
6. aşama: Avukat Mutluhan Karagözoğlu kararı temyiz etti. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi dosyayı inceledi ve mahkemenin bu kararını oybirliği ile bozdu. (Esas 2011/7358) Yargıtay kararı özetle şöyleydi:
“Konuşmada isim belirtilmemiştir. Sözlerin herhangi bir kişiye ve davacıya doğrudan yönelik olmadığı, yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceği, kaldı ki davacının (İ. Melih’in) referandumda evet oyu kullanıp kullanmadığının gizli oy ilkesi nedeniyle belirsiz ve kanıtlanamaz olduğu, bu nedenle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, sözlerin saldırı oluşturup oluşturmadığı yönünden ise konuşmanın bütünü İtibariyle değerlendirilmesi gerektiği, evet oylarına karşı eleştiri niteliğindeki sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında düşünce açıklaması niteliği taşıdığı, kişilik hakkına saldırı oluşturmadığı sonucuna varılmış, kararın BOZULMASINA oybirliği ile karar verilmiştir.”
7. aşama: Ancak bu Yargıtay kararı kesin delildi. Dosya yeniden 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’ne gidecek, mahkemenin yeniden vereceği karar beklenecekti. Mahkeme Yargıtay kararına uyduğu takdirde karar kesinleşecek, aynı kararda direndiği takdirde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu son sözü söyleyecekti, O kararı veren hâkim Yargıtay üyesi seçildiği için, mahkemeye yeni bir hâkim atanmıştı. Onun kararı beklenecekti.
Dosya mahkemeye geldi. Geçtiğimiz 13 Ekim günü yapılan son duruşmada hâkim Bülent Katar kararını açıkladı (2011/1534 Esas )
“Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verildi. Davanın REDDİNE.”
İ. Melih’in açtığı tazminat davası böylece reddedilmiş oldu.
Şimdi belki “Açılan öteki davalar ne oldu” diye soracaksınız. Tansel Çölaşan hakkında o sözleri için sanırım 100 dolaylarında dava açıldı. Yandaş gazeteler gaz veriyordu
“Tansel Çölaşan’a dava yağacak, altından kalkamayacak…” Biri hariç, açılan bütün tazminat davaları (Tayyip dâhil) tek tek reddedildi.
***
Yukarıda değindiğim o anlamsız ve hukuk dışı kararı veren o günkü hâkim günümüzün Yargıtay üyesi Eyüp Sarıcalar’ı doğrusu tanımak ve böyle bir kararı hangi hukuka dayanarak, hangi “Adalet” duygusuyla verdisini kendisine dostça sormak isterdim.
Yargıtay üyeliğine siyaset yandaşlığı nedeniyle seçilip seçilmediğini, daha Önce Yargıtay üyeliğine seçilen ikinci bir Sulh Hukuk hâkimi olup olmadığını asla sormaz, bunu aklıma bile getirmezdim!
Ama bir gün birlikte bir çay içme fırsatımız olsa kendisine şunu sorardım
“Beyefendi, o konuşmada I. Melih veya başka bir şahısla uzaktan yakından ilgili bir husus, bir sözcük, bir ima bile yok. Şimdi üyesi olduğunuz Yargıtay da sizin kararınızı bozmak zorunda kaldı. Varsayalım siz öyle bir düşünceye kapılmıştınız. Peki, ama nasıl oldu da o şahıs 5 bin lira isterken siz aynı rakamı olduğu gibi vermeyi hukuk kurallarıyla bağdaştırdınız?”
Gazeteciler olarak bugüne kadar hakkımızda nice tazminat davaları açıldı, böyle bir örnekle karşılaşmadık. Dahası, hâkim Eyüp Sarıcalar’ın o kararını üniversite hocası hukukçular dâhil Türkiye’nin her kesiminden hukuk adamlarına ve hâkimlere sordum, onlar da böyle bir örnek bilmiyordu…
Ve açık söyleyeyim, Tansel Çölaşan’ın avukatı Mutluhan Karagözoğlu ısrarla “Bu karar Yargıtay’dan mutlaka döner” Dedikçe, en azından ben inanmıyordum…
Çünkü yargıya olan güvenimi yitirmiştim…Ve hiç değilse bu olayda yanıldığımı gördüm.
Yanıldığıma çok sevindim…
Çünkü hukuka, adalete ve yargıya siyaset girerse, altından hiç kimse kalkamaz.
Emin Çölaşan
Sözcü