90 yılın intikamı alınıyor
Cumartesi, Haziran 30, 2012
Tüm Türkiye PKK saldırıları, Suriye’nin uçağımızı düşürmesi gibi olaylarla ilgilenirken hükümet sessiz sedasız 1000 ‘mele’nin atamasını yapıverdi.
On binlerce öğretmen atanmak için beklerken Diyanet üzerinden yapılan atamalarla bu yılın mele açığının bir bölümü karşılanmış oldu.
Meleler, diğer adıyla ‘molla’lar halka daha iyi bir din eğitimi vermek üzere görev yapacak.
Elbette halkın din eğitimi ihtiyacı varsa, bazı yöntemler kullanılacaktır. Ancak 5 bin 800 adayın katıldığı sınavlardan sonraki açıklamalar “mele açılımının” aslında neyi amaçladığını da gözler önüne seriyor.
Meğer meleler tam 90 yıldır bunu bekliyormuş. 90 yıl dediğiniz, bir eksiği ile Cumhuriyet’in ilanı. Başka bir deyişle “çağdaş Türkiye’nin temellerinin atıldığı” gün. Meleler hükümetin “mele açılımını” iade-i itibar olarak gördüklerini belirtmişler.
Ataması yapılan mele İsmail Akgüç “Güneş göründü inşallah. Devlet medreseleri de kanuni zemine oturtup, gerekirse öğrencilerine burs da vermelidir” diyor. Yani bundan sonraki aşama medreselerin açılması olacak.
Bir başka mele, Mehmet Fatih Akgül ise “Geç bile kalındığını” belirtiyor. Muharrem Şerif Ulutaş adlı mele de “Rabbim bu hükümeti başımızdan eksik etmesin” diyerek sevincini gösteriyor.
Bütün bunlar “milli eğitimin” etkisini azaltmayı ve dine dayalı eğitimin ön plana çıkmasını amaçlıyor.
Medreseler Cumhuriyet ilkeleri doğrultusunda kaldırılmış ve tüm ülkede “tevhid-i tedrisat” yani eğitimde birlik başlamıştı. Cumhuriyetle birlikte eğitim pozitif bilimler ışığında yapılarak tüm halkın bilimsel değerler üzerinden eğitim alması sağlanmıştı.
Medreseler ise tamamen din eğitimi veren, öğrencilerini pozitif bilimlerden uzak tutan ve bu bilimleri reddeden bir anlayışa sahiptir.
Kimileri medreselerde fizik, matematik, kimya gibi derslerin de verildiğini savunabilir. Osmanlı döneminde bu medreselerden yetişen daha sonra pozitif bilimlerde başarıya ulaşmış isimler de sayılabilir.
Ancak fark şudur: Medreselerde verilen fen dersleri, bilimsel temele göre değil “Kuran’da bu konu nerede yer alıyor?” sorusuna cevap aramayı esas alır.
Medreselerde fen konusunda saptanmış bir bilimsel verinin Kuran’da olup olmadığı aranır, kimilerine kanıt bulunur, ancak bilimsel çalışmaların kaynağını oluşturan “sorgulama” yapılmaz. Böyle olunca da bilim, bilim olarak değil, dinde yer aldığı biçimde öğretilir. Bunun sonucunda bilim ve teknikte ilerleme sağlayacak araştırmalara, deneylere ve incelemelere izin verilmez.
Bir bilimsel kanıt Kuran’da bulunamazsa reddedilir.
Oysa Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in temel ilkesi eğitimde araştırmaya, sormaya ve sorgulamaya yönelik bilimsel eğitim esas alınmıştı. Din eğitimi veren ve kurdukları düzenle aynı zamanda ülke yönetiminde de söz sahibi olan medreseler bu devrimlere hep karşı çıktılar ve yıkmak için ellerinden geleni yaptılar.
Görünen o ki Cumhuriyet’in kuruluşundan 89 yıl sonra bu amaçlarına ulaşmakta çok önemli bir engeli daha geçtiler. Ki zaten saklamıyorlar ve açıkça “90 yıldır bunu bekliyorduk” diyebiliyorlar.
*****
Rekabet Kurumu İDO konusunu incelemek zorunda
İstanbul Deniz Otobüsleri hakkında “güya özelleştirilmesinden” sonra artan şikâyetleri dile getirmeye başladığımızdan beri şirket müthiş bir “halkla ilişkiler atağına” geçti. İDO yöneticileri hemen her gün bir gazetede şikâyetleri “ciddiye” aldıklarını, “gerekenin” yapılacağını söylüyor. Olumlu bir adım ama madem bazı iyileştirmeler yapılabiliyormuş, bizler üzerine gidene kadar neden hiç kıllarını bile kıpırdatmadılar?
Ancak özelleştirme adı altında tekelleşme olduğunu görmek durumundayız. Rekabet Kurumu’nun mutlaka harekete geçmesi ve İDO özelleştirmesini yeniden mercek altına alması kamu çıkarı için gereklidir. İhale koşulları mutlaka incelenmeli, “özelleştirmenin iskeleleri de kapsaması” yeniden düşünülmelidir. Çünkü bir şirkete başkasının asla yapamayacağı “iskelelere sahip olma” hakkı verdiğiniz an, rekabeti ortadan kaldırmışsınız demektir.
Kamu çıkarı için sormak istediğim birkaç şey daha var:
- 2003 yılında, İDO henüz belediyeye aitken, taşıma fiyatlarının ucuz olmasını sağlamak için bu gemilerde kullanılan mazottaki ÖTV sıfırlanmıştı. Özelleşen İDO bu haktan hâlâ yararlanıyor mu? Eğer yararlanıyorsa, nasıl istediği gibi fiyat ayarlaması yapabiliyor?
- Tarifelerde örneğin Yenikapı- Bandırma seferinin süresi 1 saat 45 dakika. Oysa seferler mutlaka 2 saati aşıyor, 2.5 saati bile buluyor. Şirket yakıt tasarrufu için gemilerin tam yol gitmesine izin vermiyor. Oysa reklamlarında “bir saat 45 dakikada Bandırma’dasınız” sloganı kullanılıyor. Bu, halkı kandırmaktır.
*****
Can Bey,
Fişleme tam gaz devam ediyor. Üç gün evvel bir arkadaşımızı aile hekimi arıyor, “hamileymişsiniz bize gelin” diyor. Arkadaşımız “hayır, benim özel doktorum var” cevabını veriyor. Aile hekimi inat ediyor, “gelmek zorundasınız” diyor. Arkadaşım gelmeyeceğini söyleyip telefonu kapatınca arkadaşımın babasını arıyor, “kızınız hamile ama gelmiyor, kendisiyle konuşun” diyor. Rezalete bakar mısınız? Arkadaşımız 40 yaşında ve evli. Sonumuz hayrolsun. (A. B.)
*****
Bir pilotun soruları
Suriye’nin uçağımızı düşürmesiyle ilgili “ayrıntılı” ve “gerçek” bilgilere henüz ulaşamadık. Ne uçağın enkazı bulunabildi ne de pilotlarımızın akıbeti hakkında bir bilgi var. Umudum ve hissiyatım pilotlarımızın uçaktan atladığı yolunda. Kimin elinde ya da nerede olabileceklerini ise kestirmek zor. Ancak Suriye pazarlık için elinde tutuyor olabilir.
Önceki gün, Hava Kuvvetleri’ndeki 26 yıllık hizmetinden sonra sivil havacılıkta yine pilot olarak çalışan bir okurumdan mesaj aldım. Adı bende saklı olan bu eski uçuş subayı zihninde kuşku yaratan soruları sıralamış. Sizlerle de paylaşmak istiyorum:
1- Bu uçağın test uçuşu yaptığını Davutoğlu beyan etti. Hava radar testleri ve kalibreleri Hava Kuvvetleri’ndeki Av uçakları, Av Bombardıman Uçakları veya Kalibre uçakları tarafından yapılır. Keşif uçağının test yaptığını ne gördüm ne de işittim.
2- Bu uçağın sürati 360-420 Knot arasında olması gerekir 13 Nm‘de vurulduysa 8 Nm. kadar uçmuş olması gerekir bu da 45 ila 60 saniye demektir. Bu süre içinde pilotların paraşütle atlamaları gerekmektedir.
3- 13 Nm’de vurulan bir pilot kaçacağı yerde neden Suriye’ye doğru uçmuştur.
4- Ben ordudayken 13 Nm. menzili olan bir uçaksavar yoktu, bu böyle olunca bu uçağın füze ile düşürüldüğü düşünülmelidir.
5- Hava Kuvvetleri’nde her uçak göreve bir yazılı programla gönderilir. Bu program nerededir?
6- Suriye ortak bir kaza inceleme kurulu kuralım diyor, neden kabul edilmiyor?