Niye yalnız biz?
Cuma, Haziran 29, 2012
Savaş riski taşıyan dönemlerde her daim uyanık ve yeteri kadar şüpheci olmak gerekiyor.
Çünkü akılsız dostların düşmandan bile fazla zarar verebileceğini hatırdan çıkarmamak lâzım.
İtibarlı İngiliz Guardian gazetesi dün Suriye krizinde izlediği politika nedeniyle Türkiye’yi ağır biçimde eleştirdi ve Ankara’nın tavrını “zayıf ve akılsız” sözcükleriyle niteledi. Neden?
Çünkü Ankara’nın iki önceliği vardır.
Bunlar modernleşme ve ekonomik büyüme...
Türkiye bu ikiz önceliklerinden vazgeçemez. Suriye ile savaş bu önceliklere zarar vereceği gibi “Kürt bölgesi”ndeki istikrarı daha da bozacaktır.
“Türkiye bunu göze alamaz. Esad da muhtemelen bunu iyi biliyor!”
Bu değerlendirme gerçekçi tespitler içeriyor olabilir ama asla “dost uyarısı” sayılamaz.
Çünkü gazete “Başbakan Erdoğan’ın bağırıp çağırdığına kanmayın” demeye getiriyor.
Bu da örtülü bir tahrik değil mi?
“Büyük müttefik” Amerika da soğuk savaşa katkıda bulunmaktan geri durmadı dün. ABD Büyükelçisi Ricciardone, sıcak noktaya çok yakın bir kent olan Mersin’e giderek, kendi ifadesi ile “Türkiye’ye somut bir şekilde destek verdi.”
Suriye’deki rejimin kendi halkıyla savaş içinde olmasının üzücü ve kabul edilemez olduğunu belirttikten sonra “Türkiye, ABD ve dünya demokratik toplumuyla birlikte bu kâbusun bir an önce bitmesi için ortak çalışmaktadır” dedi.
Nasıl ortaklıksa bu; onlar bizi önce gaza getirip sonra “oy kaybederim, seçim yılında savaş işime gelmez” diye kenara çekilecek, öbür yanda savaşın eşiğine biz geleceğiz, bizim evlâtlarımız ölecek!
Türk hariciyesi, yarın Cenevre’de yapılacak Suriye toplantısında, oyuna getirilmekten davacı olduğumuzu açıkça ortaya koymalıdır.
Bu mesele, kendi halkına katliam uygulayan bir haydut rejime karşı uluslararası camianın haddini bildirme kararlılığı görüntüsünde başladı.
Ama Türkiye-Suriye savaşı hâlini aldı.
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov dün Cenevre toplantısını değerlendirirken “Görüştüğümüz NATO ülkeleri ve diğer ülkelerden Suriye’ye müdahale yönünde bir şey duymadık” dedi.
Kime inandık da atladık bu işin içine?
“Beni unut Güliz!”
Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, emekli olmasından neredeyse on yıl sonra tutuklanıp cezaevine kondu.
Sebep on yıl önceki karar ve eylemleri...
Türkiye’de devrim mi oldu?
Yasaların “yap” dediği şeyler bugün suç mu oldu?
O zaman “aferin” alan eylemlerin bugün cezası mı kesiliyor?
Kininin davacısı olmak, arandığını duyar duymaz yurt dışından koşa koşa gelen bir bilim adamını “kaçacak” bahanesiyle içeri tıkmak mıdır?
Tutuklandığını öğrendikten sonra konuşma fırsatı bulduğu eşine Prof. Gürüz’ün “Beni unut Güliz” demesi, adalete duyulan güvenin ne kadar derin bir çukura düştüğünü gösteren elem verici bir inlemedir.
Bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş dürüst ve donanımlı bir bilim adamı ve yönetici atıldığı cezaevinde unutulacağından korkuyor.
Korkusu da sebepsiz değil!