Silivri’de büyük çelişkiler!
Cuma, Haziran 29, 2012
Gazeteci Müyesser Yıldız “Silivri’den tahliye” olduğundan beri hep yazmak istedim ama “terör saldırısı ve Suriye’nin düşürdüğü uçak” olayları her şeyin önüne geçtiği için yazamadım. Öncelikle ona “geçmiş olsun, gözün aydın” ve her tür güzel dileğimi iletiyorum, inşallah bir daha böyle bir haksızlıkla, insan hakkı ihlaliyle karşılaşmaz.
Evet, bence açık seçik haksızlık ve insan hakkı ihlalidir ona ve onun gibi “suçunu hala bilmediği halde yıllardır hapsedilen insanlara” yapılan.. Müyesser Yıldız serbest kaldığı gün “Neden tutukladılar, neden bıraktılar anlayamadım. Benim gibi önce ‘nedeni belli olmadığı halde tutuklanıp bırakılan’ Nedim Şener ve Ahmet Şık da aynı duyguyu yaşadık, yüreğimiz-aklımız içerdeki arkadaşlarımızda kaldı, insan kendisi özgürlüğüne kavuştuğuna bile sevinemiyor” demişti. Böyle hatırlıyorum sözlerinin özetini..
NE YAPMIŞ Kİ, SUÇU NE?
Olayların haberlerini kayıtsızca izleyip duruyoruz.. Bu ülkede artık her gün ayrı bir kıyamet koptuğu, dehşet verici olay yaşanmayan gün olmadığı için film gibi geçip gidiyor her olay.. Ama düşünün, oğlundan, eşinden, hasta yatağındaki annesinden koparılıp götürülen, “izin verin de bakmakta olduğum anneme veda edeyim” demesine rağmen buna bile izin verilmeyen Yıldız suçunu bilmeden 1.5 yıla yakın süre cezaevinde kaldı ve hala da “neden kaldığını” bilmiyor.
Bir insana (ve yüzlerce insana) bunu yapmaya kimin hakkı olabilir? Son Oda TV duruşmasında yine “yazılar, kitaplar” dışında soru, “hapsedilmeyi gerektirecek bir suçlama” yoktu, o halde diğer tutuklular da Müyesser Yıldız gibi “neden tutukladılar hala bilmiyorum” demekte haksız mıdır? Onların (örneğin Türkiye’nin en zeki ve birikimli gazetecilerinden Soner Yalçın’ın) suçu ne ki; darbe mi yapmış, muhtıra mı vermiş ki hala içerde tutulmaktalar ve bu işkence sürmekte?
GÜNEŞİ GÖREBİLMEK
Yıldız’ın “güneşin doğuşunu görmeyi çok özlemiştim ama öyle bitkindim ki uyanıp izleyemedim” dediği “güneşin doğuşu”ndan o tutuklu gazetecileri, bilim adamlarını, milletvekillerini, hayatını terörle savaşarak geçirmiş ama sonunda “terörist iddiasıyla içeri tıkılmış” komutanları tek bir gün bile mahrum etmek terörün, işkencenin ta kendisi değilse nedir söyler misiniz?
Çocuklarından, torunlarından, eşlerinden bir gün bile ayırmak, bazılarını bir mahkemenin serbest bırakıp diğerinin tekrar “yakalama emri” çıkarması işkence değilse nedir söyler misiniz?
MİLLETVEKİLLERİ TATİLE GİDERKEN..
Eğer bu ülkede hala “hukuk devleti”nden söz ediliyorsa o “hukuk devleti” artık uygun bir zamanda (!) söyler mi lütfen?
İnanın Suriye ile savaş filan çıkarsa içerde geçen her gün gerçeklerin ortaya çıkarılıp serbest kalacağı” umuduyla uyanan ve uyuyan bu insanların o gümbürtüde iyice unutulacağı, orada kaderlerine terk edileceği geliyor insanın aklına.. Milletvekilleri yaz tatiline çıktığında, deniz kenarında eğlenceli günlere koştuğunda; cezaevinde “soyut, ne olduğu belirsiz iddialarla özgürlüğüne el konmuş”, her güne “nasılsa yanlışlık olduğu anlaşılacak ve serbest kalacağım” diye başlayan (düşünün denize atılmış bir şişeden çıkan iddia ile hapse tıkılmış olan bile mevcut) tutukluların yine o kavurucu sıcakları hücrelerde geçireceği geliyor.
DARBE, MUHTIRA, SOYGUN..
Tabii bir de o devletin “canının istediğini” gerçekten somut suç ortada olsa bile; darbe de yapsa, muhtıra da verse, uluslararası soygun da yapsa, çocuklara tecavüz de etse, terörist olduğu kanıtlanmış da olsa asla tutuklamaması konusu var..
MESELE YAŞ İSE..
Devlet isteyince mazeret hazır; suçu sabit kişiler ya “çok yaşlı” veya her nedense “tutuksuz yargılanmasına karar verilmiş” ya da tecavüzcüler gibi “zaten baştan serbest bırakılacak”.. Peki bu tutuklu komutanların bir kısmı 80-85 yaş civarında, onlar neden rahatça tutuklanıyor da “12 Eylül darbesi”ni yapanlar tutuklanmıyor? 27 Nisan’dan neden “tam bir muhtıra” gibi söz ediliyor, basına ve muhalefet partilerine “o gün karşı çıkmak için ne yaptınız” diye zılgıt çekiliyor da o muhtırayı yazan Büyükanıt neden özenle korunuyor?
İlker Başbuğ “söz konusu siteler benim dönemimde değil benden önce açılmıştı, tam aksine ben hatalı bularak kapattırdım” demesine rağmen aylardır cezaevinde tutuluyor da Hilmi Özkök’ün açtırdığı site bilinmesine rağmen o neden korunuyor?
HAÇIN ALTINDA..
Prof. Dr. Mehmet Haberal “Bir bilim insanı olarak suçumu bilmeden, her zaman ‘suçum ne’ diye sorarak, milletvekili seçilmemden sonra da ‘milli iradeyi temsil ederek’ 3 yıldan uzun süredir bekletiliyorum. Evimde ve işyerimde yapılan aramalarda en küçük suç delili bulunmadı. Mahkeme heyeti tarafından dosyadaki hangi delilin ‘tutuklanmamı gerektirecek kuvvetli suç şüphesi’ oluşturduğu ortaya konmadığı gibi hiçbir yeni delil çıkarılamadı. Buna rağmen neden hala tutukluyum” diye soruyor, cevabı var mı bu sorunun?
Şimdi “Özel Yetkili” Mahkeme eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz’ü de tutukladı, hangi nedenle olduğu açık ve net olarak millete açıklanmalı değil midir? O günün şartlarında devlet kurumlarında, üniversitelerinde “laik devlet” kuralları gereğince “bir dine ait kıyafetlerin giyilmemesini” istemiş olmaları, bugün laiklik esnetildiği ve izin verildiği için hapislik suç mu sayılacaktır? ABD’de “haç”ın altında konuşmayıp üstüne örtü kapattıran başkanları hapse mi atıyorlar?
AKLA GELEN SORULAR
Tabloya bakınca akla gelen öyle çok soru var ki.. Mesela;
Köşe yazarlarının “fişlenip işlerinden edilmeleri” ceza gerektirmiyor da “üniversite kurallarına uymayan öğrencilerin”, hem de dönemin Diyanet İşleri Başkanı’nın tesettürlü kızları bile uyarken, uymayanların kaydedilmesi neden hapis cezası gerektiriyor? Bir olay “o günün şartlarında” mı değerlendirilir, yoksa “yıllar sonra tamamen değişen şartlar”a göre mi?
Özel Yetkili Mahkemeler MİT Müsteşarı’na dokununca “haddini aştı” denerek yetkileri alınmak isteniyor da yüzlerce insanı yıllar boyu “tutuklu” adı altında “mahkum” gibi yaşatmaları neden “haddini aşmak” olmuyor? İnsanların özgürlüğünü “bir suç işlemediği halde” elinden almak bağışlanamaz bir hukuk yanlışıdır, suçun kendisidir.
Ancak darbe dönemlerinde görülebilecek bu baskı, toplumda yaratılan korku bitmelidir artık.. 21’inci yüzyıl Türkiyesi’nde sürdürülemez!