Erdoğan’ın "devlet vizyonu" ve 14 Ağustos 1996...
Cuma, Haziran 29, 2012
Bataklığa saplanan Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisini eleştirenlere tahammül edemeyip hakaretler yağdırırken bir yandan da, “büyük devlet vizyonundan yoksun olma” suçlamasında bulunuyor.
Büyük devlet vizyonunu ağzına alabilecek en son kişi bile olamayacak Tayyip Erdoğan ve 10 yıllık iktidar dönemlerini şöyle bir (siz listeye çok madde eklersiniz ama) hatırlayalım isterseniz.
- Her türlü tavize karşı AB kapılarında bekleme.
- Kıbrıs’ta “kazan kazan” politikası ile Rum kesiminin AB dönem başkanı olması.
- Türk mücahit Rauf Denktaş’ın Türkiye’den kovulması.
- Türk askerinin başına çuval geçirilmesi.
- Güneydoğu sınırlarımızın delik deşik olması. Hortlayan, azan terör ve her gün evlerimize gelen 10’larca şehit cenazesi.
- Göçen maden ocaklarından aylarca vatandaşının ölüsüne bile ulaşamayan idare.
- Çöken köprüden sulara kapılıp giden vatandaşların ölüsüne ulaşamayan yöneticiler.
- Başkentin göbeğinde yıllarca kazılı ve sahipsiz bırakılan metro çalışmaları. Her nasılsa el atıldıktan sonra vatandaş yutan ve ölüme sebep olan yollar.
- Başkent Ankara ve İstanbul’un göbeğinde patlayan bombalar. Şehir ortalarında güpegündüz meydana gelen kanlı terör saldırıları.
- Yolları bombalı araç trafiğine 7/24 kesintisiz açık olan Türkiye.
- Kene ısırığına bile çözüm üretemeyen Sağlık Bakanlığı.
- Hakkını arayan işçilerin kış günü havuza atıldığı Türkiye.
- Zam isteyen öğretmenlerin yetiştirdiği talebelerine dövdürüldüğü Türkiye.
- Memuruna yüzde 4 zam veremeyen yandaşa bol keseden avanta ve rant dağıtan idare.
- Karakollarda, sokak ortalarında sudan sebeplerle polis tarafından linç edilen ve korkudan ağzını açamayan vatandaşlar.
- Başbakana tepki gösterenin anasına sövüldüğü Türkiye.
- Düşündüklerini yazanların içeriye tıkıldığı yarı açık cezaevi haline getirilen Türkiye.
- İdarecileri bir peşmerge reisi çapulcuya teslim olup medet bekleyen Türkiye.
- Terörist Abdullah Öcalan’ı ev hapsine çıkarmayı ve teröristlere genel affı düşünen yöneticiler.
- Terör örgütü ile masaya oturan büyük(!) devlet yöneticileri.
- Terör örgütünün her türlü sivil uzantılarını besleyen ve baş tacı yapan yönetim.
- Mavi Marmara baskınından sonra sözde külhanbeylerinin ağzının kapatıldığı, “tazminattı”, “özürdü” laflarının boşa çıkarıldığı Türkiye.
- Kendi içindeki isyanlarla başı sıkışık olan avuç içi kadar bir ülkeden baskın yiyen ve askeri uçağı, alay edercesine bir yöntemle düşürülen Türkiye.
- Düşürülen uçağının pilotlarına aradan 8 gün geçse de ulaşamayan ve yerini dahi tespit edemeyen Türkiye.
- Ve sonunda sınırının (Suriye)100 metre ötesine kanlı terör örgütü PKK’nın bayrağının dikilmesine ses edemeyen Türkiye.
Gördünüz mü. Tayyip Erdoğan’ın büyük devlet vizyonu anlayışını?...
Televizyon ekranlarından çapulcubaşı Barzani’ye yalvaracaksın. Bölücülükten hüküm giyen, “küçük dev kadını” önce içeriden kurtarıp sonra da devletin en önemli makamında ağırlayıp “barış” için dil dökeceksin...
Büyük devlet vizyonu; uçağın kokpitinden pahalı güneş gözlükleri ile kuru sıkı hava basmakla olmaz!.
Hatırlayın!.
14 Ağustos 1996’da KKTC topraklarında Türk Bayrağını yere indirmeye çalışan Rumun başına geleni ve Türk destanını;
“11 Ağustos 1996 yılında yolculuğa Batı Almanya’dan başlayan; Batı Avrupalı, Rum ve Yunanlı motosikletliler Kıbrıs’ta sınırları delip, Türk topraklarına girerek, Türk bayrağını indirip yerine Rum bayrağı çekeceklerini açıklıyorlar.
Motosikletlilere Rum-Yunan Ortodoks kiliseleri destek veriyor. ABD Büyükelçisi de iki günde bir Hasan Kundakçı Korgeneral’e gelip, “Motosikletliler sınırınızı geçip bayrak direğinize bir bez parçası (Rum bayrağını kastediyor) asacaklar, bundan bir şey olmaz” diyor. Kundakçı Paşa da ABD Büyükelçisine, “Öyleyse Rauf Denktaş Bey’den izin alın, ben sessiz kalayım”diyerek onlara zekice bir tuzak kuruyor. Fakat bu tuzağa düşmeyen Büyükelçi de diyor ki; “O zaman KKTC’yi tanımış oluruz”. Bunun üzerine Kundakçı Paşa, “O halde bizi zorlamayın. Bizim sınırımızı geçmeye kalkan kim olursa olsun kurşunlarım. Onun için sakın sınırda bulunan bayrak direğine çıkıp Türk Bayrağı’nı indirmeye ve Rum bayrağı çekmeye yeltenmesinler” çıkışını yapıyor.
Hasan Kundakçı Paşa, Türk askerlerine şunu söylüyor;
‘Eğer sınırlarımızı bir kişi geçer, Bayrağımızı indirirse ben Türkiye’ye dönmem, dönemem. Alnıma tabancayı dayar, dokunurum tetiğe’.
11 Ağustos 1996 günü, işin ciddiyetini anlayan motosikletlilerden en az yarısı bu işlerden vazgeçiyor, ortada sadece Rum ve Yunanlılar kalıyor.
14 Ağustos 1996 günü 35-40 fanatik Rum ve Yunanlı, hududumuzu delip Bayrağımızı indirmeye kalkınca, bayrak direğine tırmanan bir Rum, Türk Bayrağına dokunamadan tek kurşunla yere indiriliyor. Bu fanatiklere destek veren iki İngiliz askeri de kalçalarından vuruluyor.
Korgeneral Hasan Kundakçı anlatır:
- Olaydan on dakika sonra odamda oturuyordum, BM Barış Gücü Komutanı Tuğgeneral ve BM Kurmay Başkanı İngiliz Albay geldi:
- Sayın Generalim, çok kötü şeyler oldu. Bayrak direğine çıkan bir kişi öldü ve iki de İngiliz askeri kalçasından yaralı.
- Onlara dedim ki; ‘Sizi kaç gündür uyarıyorum. Bu işe mani olabilirdiniz, olmadınız, üstelik o vurulan İngiliz askerleri de motosikletli fanatiği direğe doğru yönelttiler. Engel olabilirlerdi, olmadılar. Merak etmeyin Albayım, biz iki İngiliz askerini uyardık. İsteseydik öldürebilirdik, sadece uyardık, öldürmedik. Onun için kalçalarından kurşunladık.’
BM Kurmay Başkanı Albay:
- Ölebilirlerdi Generalim, diye yüksek sesle konuştu.
İngiliz Albay küstahlaşınca, Kundakçı Paşa odadaki havalı tabancayı alır. Albaya der ki; ‘Yan taraftaki hedefi yenile’. Albay şaşkındır ama hedefi yeniler. Paşa, 25 metreden 5 el ateş eder, ‘Oku puanları Albayım’. Puanlar okunur 50 üzerinden 5 kurşun da 49’a isabet etmiştir. Biraz önce küstahça konuşan İngiliz Albay şaşırır ve susar.
Korgeneral Kundakçı devam eder, ‘Şimdi anladınız mı?.. Türk Bayrağını indirmek isteyeni şah damarından vurup öldürmek istedik, öldürdük. Sizin iki İngiliz’i öldürmek istemedik, sadece uyardık’...”
Büyük Devlet vizyonunun gereği; sağı solu ağlama duvarı haline getirip salya-sümük ondan bundan medet ummazsınız. Gereğini gerektiğinde yapar geçersiniz!..