Savaşa hayır!

Hayrettin



Milletin kaderini etkileyecek önemde adımları mutlaka halka danışmak gerekir.

Dün Suriye ile savaş ihtimali bağlamında halkın nabzını yansıtan bir araştırma ararken gördüm ki bu gerek ihmal edilmiş.

Krizin ilk döneminde ANAR şirketinin yaptığı araştırma dışında ciddi bir çalışma olmamış.

Nedenini A&G Araştırma’nın Başkanı Adil Gür’e sordum.

“Cevabı yüzde yüze yakın doğrulukla tahmin edilebilen bir soruyu araştırmacılar olarak sormak istemeyiz. Savaş isteyenlerin oranı yüzde 2 ancak vardır.”

ANAR’ın araştırması Gür’ü doğruluyor:

Müdahaleye karşı olanların oranı yüzde 56,2’dir. Diplomatik girişimlere ağırlık tanınmasını isteyenler yüzde 15,9 “tampon bölge” isteyenler yüzde 15,4 “muhaliflere destek verelim” diyenler yüzde 7,9.

Geriye kalan savaş seçeneğinde yüzde 5 bile yok!

Elli yıl geri gideriz...

Gür’e göre savaş isteyenlerin azlığı hedefteki düşmanın bir Müslüman ülke olmasından ileri geliyor.

Mümkündür ama belli zeminlerde sık sık “cahil millet” muhabbetlerinin yapılmasına bakarak yanılmamak lâzım.

Demokrasilerin başarı sırrıdır; bireyler yanlış kararlar verseler bile bir araya gelerek oluşturdukları kararlarda doğruyu buluyorlar!

Savaşın ne kadar büyük kayıplar ve yıkımlar yaratacağını toplumsal sağduyu isabetle görüyor.

Başbakan ilân etti; Suriye rejim muhaliflerini sonuna kadar destekleyeceğiz.

Biz bunu yaparken Esad da bize karşı PKK’yı beslemeyecek mi?

Savaşın sebep olacağı zayıflama, Türkiye’nin etnik ve dinsel fay hatlarında şiddetli sarsıntılara ve kırılmalara sebep olacaktır.

Belki 100-200 yılda bir görülebilecek bir mucize yaşadık. Uyumlu rastlantılar üst üste geldi. Türkiye siyasal ve ekonomik alanda bölgesel süper güç kimliği kazanmaya başladı.

Bir savaş her şeyi kaybettirebilir, bizi elli yıl geriye itebilir. Savaş riskinin turizm alanındaki cazibemize zarar vermeye şimdiden başladığını görmeliyiz.

Halkın nabzı sık ölçülsün

Bölgesel süper gücün marifeti öngörülebilir olmasıdır.

Ortak bakanlar kurulu toplantısı yapacak kadar yakınlaştığı Suriye ile bir-iki yıl içinde kanlı bıçaklı düşman durumuna sürüklenen süper olmaz.

Bu durum olsa olsa Türkiye’nin böyle bir kabiliyeti kötü kullandığını ve o unvanı hak etmediğini düşündürür.

“Geç bulduk, çabuk kaybettik” diye hayıflanmak istemiyorsak, savaş kışkırtıcı gövde gösterilerinden ve meydan okuyucu naralar atmaktan sakınmalıyız.

Maalesef sınırın iki tarafındaki görüntüler güven artıran ve iç ferahlatan etkiler yapmıyor.

Tankların, zırhlı birliklerin ve füze bataryalarının karşılıklı olarak sınıra dizilmesi, başlı başına risktir.

Tetiklerin üstünde genç askerlerin parmakları var. Bir dikkatsizlik, bir kışkırtma, silâhsız uçağımızın Akdeniz’de düşürülmesinden daha vahim sonuçlar doğurabilir.

Savaş tehlikesi uzaklaştırılmalıdır.

Kamuoyu araştırma şirketleri, üst üste tekrarlamaktan bıkmaksızın halkın “savaşa HAYIR” dediğini ülkeyi yönetenlere unutturmamalıdır!

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)