Geleceği hayalle kurmak


Kentleri yönetenlerin temel görevi kentte yaşayan insanların günlük yaşantılarında rahat yaşamalarını sağlamaya çalışmaktır. Tüm çalışmaların bu düşünce hedeflenerek yapılması, en üst yöneticisinden en alt birimdeki çalışanına kadar bu hedefe odaklı çalışılması kentte yaşamanın koşullarını rahatlatacaktır. Sabahın ilk ışıkları ile uyanan kent insanı işine hangi araçlarla, hangi zorluklarla,hangi imkansızlıklarla gideceğinin tasasını yaşamadan günlük yaşamına başlamalıdır.Başta can güvenliği olmak üzere, ulaşımdan gürültüye,çevre temizliğinden,kentin görsel görünümüne,sanattan spora, vb. her alanda insanın kent yaşamında mutluluğunu ve rahatlığını sağlayacak koşulların yaratılması temel görev olmalıdır.

Elbette yukarıdaki satırda kısaca sıralanan amaçlar çok fazla hayalci gelebilir. Ama bir kentte yaşayan insanın bu isteklerinin olması çok mu hayali bir düşünce? Bu düşünceyi gerçekleştirmeye çalışmak ülkemiz kentleri için hayalden öteye gitmeyecek bir düşünce mi? Bunu başarmak imkansız mı? Kentte yaşayan insanların, kent yaşamının düzenlenmesinde yetki ve görev sahibi olan insanlardan bu tür taleplerinin olması normal bir düşünce değil mi?

Elbette olması gereken bu. Elbette hayalci olunacak. Dünyanın en çağdaş, en yaşanılır kentleri de, en berbat en kötü, kentleşme adına hiçbir şeyin yapılmadığı “kent”leri de bir hayalin sonucu; yılların, yüz yılların birikimi olarak ortaya çıkmışlardır. Dünyanın herhangi bir yerinde ki bir kent o kenti kuranların ve o kentin yüzlerce yılda geldiği duruma gelmesine tuğla koyan insanların hayallerinin toplamından oluşmuştur. Evet, kim ne kadar neyi hayal ediyor? Mimari olarak, yapı olarak neyi nasıl yapabiliyor ve ortaya çıkan eser geleceğe ne kadar taşınabiliyor bunun hayalini kurmak ve bu hayali kuranların gerçekleştirdiği esere bakmakta yarar var.

İnsanca, insanın hayallerine göre yaşanılabilir bir kente yaşamak hepimizin en büyük arzusudur. Ve böyle bir kente insana dair her şey var olacaktır ve o kentin her santimetrekaresinde bu insana dair şeyler günün her saatinde yaşayacaktır. Kentin yaşanılabilir bir varlık olarak varlığını sürdürmesi ve binlerce yıl sonraya taşınabilmesi, kentin içinde yaşayan insanları ile birlikte, sanki hiç ölmemiş bir insan gibi varlığını sürdürmesi, hafızasını, silüetini, kokusunu, acısını, sevgisini aşkını içinde taşıması. İşte bunlar o kenti ve o kentte yaşayan insanları mutlu kılacaktır. Hani hep denir ya kentler yaşayan canlı varlıklardır diye.

Hayal nedense hep çocuklara has bir özellikmiş gibi algılanır çoğu zaman. Çocukların hayalindeki ya da çocukluğumuzda hayal ettiğimiz şehirleri bir düşünelim. Elimize boya kalemini aldığımızda beyaz kağıda ne güzel kentler çizerdik. Nerede o kentler? Neden büyüklerimiz bizlere öyle kentler bırakmadılar ya da biz gelecek nesillere böyle kentler bırakmıyoruz.? Herhalde büyüdükçe hayal kurmasını unutuyoruz. Bu nedenle olmalı.

Yaşayan bir canlı olarak kentlerdeki sosyal yaşam da farklı olacaktır. Elbette insanlık hep böyle kentlerin ve kent yaşamının olumsuzluklarını öne çıkararak ve bu şekilde sürgit yaşamayacaktır. Elbette insanoğlu bir gün teknolojinin ve bunun getirdiği olumsuz yaşam biçimini bir gün terk etmek zorunda kalacaktır ve terk edecektir.Nasıl geçmişte ,olumlu-olumsuz, yaşantı biçimlerini terk etmişse bu yaşantı biçimini de terk edip insana dair şeylerin daha çok yaşandığı bir yaşam biçimini yaşamaya başlayacaktır. Böyle olduğu için de yaşanılabilir kentleri kuracaktır.
Çünkü hiçbir şey hayal etmeden gerçekleşmiyor.

Mehmet Yunak
İzmir-Konak Belediye Başkan Yardımcısı

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)