Sınavlar nedeniyle çocukluğunu ve gençliğini yaşayamayan öğrencilerimiz, sınav sistemi nedeniyle okulu gereksiz görür oldular.
Yıllarca alınan eğitim öğretimin birkaç saat süren sınavla, sağlıklı bir şekilde ölçüldüğünü söylemek ayrı bir tartışma konusudur. Sonuç olarak; eğitim, öğretim yuvası olan okullarımız, doğru yanıtı bulma tekniği öğretilen dershanelere tercih edilir konuma getirilmiştir.
Sene başında 12.sınıf öğrencileri, verilmesi gereken derslerin gerekliliğini yaşamda duyulan ihtiyaca göre değil, üniversite sınavlarında sorulacak soruların derslerine göre belirlemektedir. Alması gereken dersle ilgili soru sorulmayacaksa, o dersi gereksiz görmektedir. O derste test çözmek istemektedir.
Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı'nda, Lisans Yerleştirme Sınavı'na girmek için gerekli taban puanı alamayan öğrenci, ne ders dinlemekte, ne de ders çalışmaktadır.
YGS'den başarısız olan öğrenci, ücretini ödediği halde dershaneye gitmezken, okula da sadece devamsızlıktan kalmamak için gelmektedir.
Kalem ve defter getirmeden, amaçsız okula gelen öğrencinin, öğretmeniyle yaşayacağı sorunları tahmin edersiniz.
10 binlerce öğrencinin LYS'ye girme hakkını elinden alan sistemin, öğrencide yarattığı ruh hali ve eğitim öğretimi yürütmekle sorumlu öğretmenin çıkmazı, ilginç bir tablo oluşturmaktadır.
Aynı sınıfta sadece devamsızlıktan kalmamak için gelen öğrenci ve LYS'de başarıyı hedefleyen öğrenciyle, ders işlemenin şartlarını oluşturamazsınız.
Bu durum, öğretmenlerle, öğrenciler arasında gereksiz tartışmaların yaşanmasına neden olmaktadır. Eğitim öğretimin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine engeldir.
Daha önceki yıl öğrenciler, okula gelmeyip evde test çözmeleri için rapor almak zorunda kalmaları nedeniyle; veli oluruyla izinli sayıldılar. Bu yıl bu uygulamadan vaz geçildiği için, öğrenciler heyet raporu almaya zorlanmaktadır. Her ikisinde de kurgu, okula gelmeme üzerinedir.
Kendi aldığı kararlardan çok kısa sürede geri dönen bakanlık, eğitimin kurumsallaşmasının önünde engeller yaratmaktadır.
YÖK'te ve üniversitelerde yapılan atamalar, öğretim üyelerinin bilgi, beceri ve yeteneğine göre değil de iktidara yakınlığa göre yapıldığı sürece; okumayan, yazamayan araştırmayan ve duygularını düzgün ifade edemeyen üniversite mezunu nesiller yetişmeye devam edecektir.
17 Nisan 1940 yılında kurulan köy enstitülerinden yetişen öğrenciler, ülkemin, yazar, şair, ressam, akademisyen, halka önderlik eden aydınları oldular.
6 yıllık süreçte Türkiye'nin çehresini değiştiren, aydınlanma devrimi yaratan köy enstitüleri, emperyalizmin ve işbirlikçilerini huzursuz etmiş olmalı ki, varlıklarını sürdürmelerine izin verilmeyerek kapatıldı.
Bugün üniversitelerin eğitim fakültelerinden alan ve meslek bilgisi alan, fakat öğretmenliği derse girip, çıkma ve bilgi aktarma, öğrenciyi müşteri olarak gören öğretmenler yetişmektedir. Ülkesine ve halkına olan sorumluluklardan bir haber olan bir eğitimci tipi yetiştirilmektedir.
Bu nedenle kapatılması üzerinden 73 yıl geçmesine rağmen; köy enstitüleri yurdun dört bir yanında yapılan etkinliklerle anılmaktadır.
Ulusal bağımsızlığın emperyalist tehdit altında olduğu bu günlerde, ona her zamankinden fazla sahip çıkmak gerekmektedir. 23 Nisan'da Ankara buluşmasına katılanlara ve dünya çocuklarına selam olsun.
Başbakanın dershanelerin gereksizliği ve kapatılması istemi, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından araştırılmaya devam edilmektedir. Önerimiz dershanelere okul adı vererek, soruna kökten çözüm bulunmasıdır(!)
Osman Gazi Oktay Ulusal Eğitim Derneği İzmir Şubesi Başkanı
Teşekkürler güzel yazı olmuş
YanıtlaSil