İzmir’deki üyelerimizden yaklaşık on binini kapsayacak olan toplu iş sözleşmelerini bağıtlamak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZELMAN ve İZENERJİ işverenleriyle yürüttüğümüz toplu görüşmeler, belli bir aşamadan sonra tıkanmış ve uyuşmazlığa düşülmüştür.
Toplu pazarlık tarihinde ne bu tıkanmalar ilktir, ne de bu uyuşmazlıklar son olacaktır. Toplu pazarlık sürecinin sonunda bir şekilde anlaşmaya varılması ne kadar doğalsa, nihai anlaşma öncesinde uyuşmazlığa düşülmesi de o kadar doğal ve işin doğası gereğidir. Dolayısıyla, İZELMAN ve İZENERJİ görüşmelerinde yaşanan uyuşmazlığın şaşılacak bir tarafı yoktur.
Ancak, bu uyuşmazlıklar sırasında tanık olduğumuz iki gelişme son derece şaşırtıcı ve kamuoyu ile paylaşmaya değer önemdedir:
Birincisi; adı geçen işverenlerin, yani esasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı’nın, uyuşmazlıkları Yüksek Hakem Kurulu’na taşımasıdır. Ülkemizdeki toplu sözleşmeler tarihinde, işveren tarafından Yüksek Hakem Kurulu’na başvuru sayısı bir elin parmaklarını belki geçer, ama iki elin parmakları kadar değildir. Ancak burada asıl şaşırtıcı ve ibret verici olan, başvuruyu yapan işverenin, 12 Eylül artığı 6356 sayılı Yasanın bazı maddelerini iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne götüren bir siyasi partinin mensubu olmasıdır.
Bu süreçteki ikinci gelişme ise, şaşırtıcı olmanın ötesinde vahimdir. Bu da, Yüksek Hakem Kurulu’nun, Sendikamızın almış olduğu ve Kurula bildirdiği grev ve grev uygulama kararlarına rağmen, işveren başvurularını esastan görüşüp karara bağlamasıdır.
Yüksek Hakem Kurulu, 6356 sayılı Yasaya “şeklen” uygun olarak işverence yapılan başvuruyu esastan incelemekle; sadece aynı yasanın bir dizi maddesini ihlal etmekle kalmamış, aynı zamanda “toplu pazarlık” ve “grev hakkı” gibi Anayasal haklarımızı da alenen çiğnemiştir.
Değerli Basın Emekçileri,
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu iş Sözleşmesi Yasası, uyuşmazlığın belli bir aşamasında Sendikanın yanı sıra işverene de Yüksek Hakem Kurulu’na başvuru hakkı tanımıştır. Bu başvurunun ön koşulu ise, uyuşmazlık konusu işletmedeki bazı işyerlerinin “grev yasağı” kapsamında olmasıdır.
Ancak, bazı işyerleri “grev yasağı” kapsamında olan bir işletme hakkında Yüksek Hakem Kurulu’na yapılan başvurunun esastan incelenebilmesi için, grev yasağına girmeyen diğer işyerleri hakkında alınmış bir “grev kararı”nın olmaması şarttır. Zira, mevzuatımıza göre bir işletmede ancak bir toplu iş sözleşmesi yapılabilir, iki değil.
Sendika, grev yasağı kapsamındaki işyerlerinden hareketle Yüksek Hakem Kurulu’na başvurmak yerine, grev yasağı olmayan işyerlerinde greve gitmek yönünde tercih kullanmışsa, Yüksek Hakem Kurul artık işveren başvurusunu esastan inceleyemez, incelememelidir. Çünkü Yüksek Hakem Kurulu’na başvuru, sadece, başka hiçbir çare yoksa bir toplu iş sözleşmesi meydana getirmenin bir yolu, grev hakkı ise aynı sonucu elde etmeyi sağlayan Anayasal ve uluslararası bir haktır; üstünlüğü tartışılmaz.
Yüksek Hakem Kurulunun konuya kurumsal bakış açısı da bugüne kadar hep böyle olmuştur.
Nitekim, içeriği İZELMAN ve İZENERJİ ile bire bir aynı olan bir uyuşmazlık için Yüksek Hakem Kurulu oybirliği ile verdiği bir kararda aynen şöyle demiştir:
“...Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre; grev yasağına tabi olan ve olmayan iş ve yerleri kapsayan bir işletme için, işçi sendikası yasak dışında kalan iş ve yerler için grev kararı aldığı takdirde, uyuşmazlığın işçi sendikasının iradesi dikkate alınmak suretiyle giderilmesi gerekmektedir....
Somut uyuşmazlıkta Hizmet-İş Sendikası grev kararı almış bulunduğuna göre, işveren ASKİ Genel Müdürlüğü’nün Yüksek Hakem Kurulu’na başvurma olanağı yoktur...”
Mesele bu kadar nettir!..
25.06.2013 ve 11.07.2013 tarihlerinde kendilerine hitaben yazdığımız yazılarda işveren başvurusunun reddini gerektiren hukuksal gerekçeleri etraflıca sunmamıza karşın konuyu karara bağlayan Yüksek Hakem Kurulu’na soruyoruz: Bundan böyle grev kararı almadan önce işverenlerden izin mi almak zorundayız?
İlgili yasanın grev yasağı koymadığı işyerlerinde Anayasal bir hak olan grev hakkımızı kullanmamızı fiilen engellemekle grev yasaklarının kapsamını, hem de sınırsız genişletmiş olmuyor musunuz? Bu husus yasal yetkileriniz ve kuruluş amacınızla bağdaşmakta mıdır?
Aynı Kurul’a sesleniyoruz: Önünüze gelen uyuşmazlık bir toplu iş sözleşmesi ile ilgilidir.
Toplu iş sözleşmesinin söz konusu olabilmesi ise ancak ve ancak bir sendikanın varlığı ile kaimdir. Bu nedenle bile olsa sendikanın iradesini ve tercihini üstün tutmamız gerekirdi. Bunu bilebilmek için “hukuk” tan fazlasını bilmeye gerek yoktur. Bugün vermiş olduğunuz, yasalara, Anayasaya, ülkemizin imza koyduğu uluslararası sözleşmelere ve hakkaniyete aykırı kararınızla estirdiğiniz rüzgarın, yarınlarda fırtınalara ve çalkantılara gebe olduğunu ve bunun bütün vebalinin omuzlarınızda kalacağını bilmenizde yarar vardır.
Sayın İzmir Büyükşehir Belediyesi işvereni; sizin o mevkideki varlığınız da, doğrudan sendikanın değil belki, ama haklarını kadük bıraktığınız on bin işçi ve çevresindekilerle kaimdir. Bunu bilebilmek için “hukuk” bilmeniz şart değildir.
Değerli Basın Emekçileri, Değerli İşçi Kardeşlerimiz,
İşverenin girişimi ve Yüksek Hakem Kurulu’nun desteği ile gasp edilen grev hakkımızı kıskançlıkla savunacağımızın ve bu konuda iç hukuk yollarının yanı sıra, Genel-İş’in üyesi olduğu Avrupa Kamu Hizmetleri Federasyonu EPSU, DİSK’in üyesi olduğu Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC ve Kamu Hizmetleri Enternasyonali PSI ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde de her türlü girişimde bulunacağımızın bilinmesini isteriz.
Katılımlarınız ve katkılarınız için gönülden teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
Yaşasın işçi sınıfı !
Yaşasın DİSK !
Yaşasın mücadelemiz !
Kani Beko
Disk ve Genel İş Genel Başkanı