Her Şey Çok Açık, Çok Ortada, Çok...

Sevgili dostlar, Türkiye’de “bir oyun oynandığını”, bir “senaryonun” sahneye konulduğunu, bunun uzantısı olarak da “psikolojik savaş yöntemlerinin” uzun süreden beri uygulamaya konulduğunu söylüyoruz ya, artık bu oyun, senaryo ve psikolojik savaş, tüm çıplaklığı ile ortada.

Bu “oyunu” ya da “psikolojik savaşı”, hatta bu amaçla bazı aydınlar, gazeteciler, gazeteler üzerinde oluşturulan “baskı ve terör” ortamını görmek, anlamak da çok kolay. Nasıl mı?

İlk önce, bazı konuları günlerce ele alan, dilinden düşürmeyen, günlerce üzerine yazılar yazan, programlar yapan, katılan, yalanlandıktan sonra bile başka konu ile ilgilenmeyen tüm aydınlara(!), programcılara, gazetelere, televizyonlara, gazetecilere bir bakacaksınız.

Örneğin “Başbakan’ın eşinin GATA’ya alınmaması” senaryosunda pardon konusunda rol alanlara… Ya da örneğin günlerce “olmayan CHP-BDP ittifakını” konuşan, dilinden düşürmeyen, başka bir şey konuşmayan, başka konu tartışmayan, yazılar yazan, programlar yapanlara…

Sonra da tüm bu gazetelerin, gazetecilerin, aydınların(!), Türkiye’nin tüm yurttaşlarını, geleceğini, gençlerini, demokrasisini ilgilendiren bazı başka konulardaki yazılarına, yorumlarına, o sorunları nasıl ve ne yönden ele aldıklarına bakacaksınız. Ve oynanan oyunu, psikolojik savaşın nasıl yürütüldüğünü ya da “üzerlerindeki baskı ortamını” çok rahatlıkla göreceksiniz.

Sevgili dostlar, lütfen unutmayın. Bu “başka konuları” ele alıp almadıklarından ya da nasıl ve ne şekilde ele aldıklarından söz ediyorum. Zaten bir bakınca hemen anlıyorsunuz, kimler oyunun esas aktörleri ve oyunun içinde ya da kimler baskı altında, kimler korkutulmuş?

Bu “başka konuların” içinde örneğin, Türkiye’nin demokrasisini, geleceğini ilgilendiren çok önemli bir gelişme var. Artık “AKP Türkiye’sinde iktidarı protesto etme hakkı yok.” Hem de kesinlikle yok. Boğaziçi Üniversitesi’nde, Başbakan’ı protesto eden öğrencilere 500 polis saldırdı. Üniversite içinde, koridorlarda, odalarda, kovalamacalar, coplar, dayaklar, biber gazları. Öğretim üyeleri protesto ettiler, bildiri yayımladılar. Bakın bakalım aynı kişiler, nasıl ele almışlar, ne kadar yazmışlar, ne yönleri ile yazmışlar? “Canım bu tek olay, genelleştirmeyelim” diyenler çıkabilir. Aynı şey, Bahçeşehir Üniversitesi’nde, Bakan Bağış’ı protesto edenlerde de yaşandı. Orada tek farklılık vardı; dövenler, ağız kapayanlar, Bakan’ın özel korumaları idi. Trabzon’da da yaşandı. Cumhurbaşkanı Gül’e soru sormak isteyenlerde de yaşandı. Anadolu Üniversitesi’nde, gençlere, resmi ve özel korumaların attığı tekmeleri, dayakları, hep beraber televizyonlardan izlediniz.

Bakın bakalım şimdi, aynı aydınlar, gazeteler, yorumcular, programcılar, “bu dayakları” nasıl ele almışlar, hangi programları yapmışlar, hangi programlara katılmışlar, ne söylemişler? Gördünüz mü, oyunu anlamak, senaryoyu okumak ne kadar kolay. Devam edelim; Tekel işçilerinin kışın ortasında sulara atılmasını, dayakları, copları, biber gazlarını düşünün. Hani CHP milletvekili Çetin Soysal’ın da nasibini aldığı tazyikli sulardan, biber gazlarından söz ediyorum. İTÜ’de Başbakan’ı protesto eden 18 genç öğrenci, 15’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Bakın bakalım değerli dostlar, aynı aydınlar(!), aynı gazeteler, aynı programcılar ne demişler, kaç program yapmışlar? Bu “yeni AKP demokrasisini” nasıl değerlendirmişler? Dediğim gibi oyun çok açık…

Ergenekon davasında Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Fatih Hilmioğlu ve daha birçok aydın, gazeteci, akademisyen, subay aylardır tutuklu. Mahkeme, “ünlü 2’ye 1 kararları” ile tahliye istemlerini reddediyor. Belki 20, belki 25, belki 30 karar. Tümü de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihadına aykırı karar. Bakın bakalım sevgili dostlar, o diğer konuları günlerce tartışan aydınlar, gazeteciler, programcılar neler demişler bu konuda?

En son üç general açığa alındı. Şimdi bir dakika düşünün. Üç general, bir iddia ile yargılanıyorlar. Daha ortada karar yok, kesinleşmiş hüküm yok. Ve yargılandıkları gerekçesi ile terfi ettirilmiyorlar. Mahkemeye başvuruyorlar. Mahkeme, üç generali haklı buluyor. Hükümet, bu karara itiraz ediyor, itiraz reddediliyor. Ve buna çok kızan hükümet, 65. madde yolu ile, üç generali açığa alıyor. Şimdi süreç çok açık. Olanlar çok açık. Bir kere, bu üç general için, daha ortada kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı da yok. Ama hükümet, AYİM kararına ve yargı yoluna başvuran üç generale çok kızdığı için, “hukuku zorlayan, inanılmaz bir yola başvuruyor”. Üstelik sadece yargı kararını etkisiz kılmak için. Yani tam bir “yargı kararını beğenmedim, ben sana gününü gösteririm” mantığı. Ve bir kez daha düşünün. Hangi hukuk devletinde böyle bir şey olabilir?

Ve sonra bir bakalım, sevgili dostlar, aynı aydınlar(!), aynı gazeteler, gazeteciler, bu konuda neler söylemişler? Kaç program yapmışlar. Dediğim gibi, oyun ve senaryo çok açık. Çok!..

Süheyl BATUM

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)