Ruhat Mengi yazdı:"Yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı hikayesi!"


Artık bu ülkede “yargıya, adalete güvenim var” diyebilen kaç vatandaş var bilmiyorum ama giderek hızla azaldığına hiç şüphe yok. Tek tek saymak sayfalar dolduruyor, saymayalım ama yine söylemeden geçemeyeceğim; çocuk tecavüzcüleri, kadın katilleri, uluslar arası soyguncular, kadın vatandaşı karakolda tekme tokat döven polisler serbest iken, onlara ağır ceza isteyeceğine işkence gören ve tacize de uğrayan kadına ağır ceza istemiyle dava açan savcılar, iddianamelere “sehven” yalan bulgular ekleyen emniyet sorgulanmadan ortada dururken “parasız eğitim” için pankart açan öğrenciye 25 yıl hapis istemiyle dava açılıyorsa o ülkede yargıya güven sıfırlanır, olay budur.

Hopa’da gösteriye katılarak demokratik hakkını kullanan insanlar, gençler polis tarafından gözaltına alındıktan sonra “polis otosunda 3 saat dövüldüklerini”, kadın olanlar “taciz” de edildiklerini anlatıyor. Bunları yapan polisler cezalandırıldı mı? Hayır. Cezalandırılacaklarına dair bir ümit var mı? Hayır. Böyle adalet olur mu? Hayır. İşte bu!

TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ OLMAK NE KOLAYMIŞ

İnsanlar önce tutuklanıyor, savcıların “neye dayanarak verdiğini kimseciklerin anlamadığı” kararlarla cezaevlerine tıkılıyor ki pankart açan öğrenci veya Hopa’da protestoya katılan genç olması fark etmez, hepsine “terör örgütü üyesi” etiketi hazır- sonra tepkiler ayyuka çıkarsa serbest bırakılıyorlar. Hopa olayında örneğin 28’i bir anda serbest bırakıldı..

Neden ve nasıl? Şöyle, zaten “elde delil olmadan, uyduruk kıytırık iddialarla” tutuklandıkları için aynı uyduruklukta kararlarla U dönüşü yapmak da zor olmuyor.

İZMİR’DE KIYAMET

İzmir önceki gün ve dün “İzmir Emniyeti’nde polisler tarafından işkence gören, yerlerde sürüklenip dövülen bir kadın vatandaş”la gündemdeydi, dün buna “İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne düzenlenen operasyonda ‘mahkemenin serbest bıraktığı 26 kişi’ için özel yetkili savcılar tarafından yapılan itirazla tutuklanma kararı çıkarılması” eklendi.

NE TÜR BİR ‘ÖZEL YETKİ’?

İnsanın bu tür olaylara akıl sır erdirebilmesi mümkün değil ama sadece haberi okuduğunuzda ne görüyorsunuz? Mahkeme serbest bırakmış, demek ki “tutuklamak için suç, yeterli bir delil” bulamamış, daha sonra “özel yetkili savcılar” tutuklamaya karar vermişler. Demek ki ellerinde “KESİN SUÇ DELİLLERİ” var, öyle olmalı..

İyi de bu “özel yetkili savcılar”ın verdiği tutuklama kararlarında yıllar sonra bile delil ortaya çıkarılamıyor ama içeri atılan da çıkamıyor. Bir suçu yoksa bile yıllarca kendisi de ailesi de “suçlu” etiketiyle yaşatılıyor. Sonra serbest bırakılsalar da, “pardon yanlışlık olmuş” dense de, AİHM bu hukuksuzluklar nedeniyle verdiği cezaları (sorumlu hakim ve savcılara değil, millete kesilen cezalar) o giden yılları ve çekilen acıları kimse telafi edemez.

MİLLET ÖĞRENMELİ

Eğer bu durum bir büyükşehir belediyesinin 26 elemanı için söz konusu ise ve o belediye çalışamaz hale gelene kadar baskı aralıksız sürüyorsa yine telafi edilemez. Demek ki İzmir veya keyiflerinin uygun gördüğü bir başak il için sorun yaratmak gayet kolay, “özel yetki” yeterli!

Ama artık bu özel yetkiler, bir mahkemenin verdiği kararın kolayca yok sayılması filan iyice adaletin “suyunu” çıkardı. Neden özel yetki gerekiyor, İzmir’de tutuklananlar “hangi kesin delillere” dayanarak tutuklandılar açıklanması gerekir. Millet kendini iyice “sürü” gibi hissetmeden bu açıklamalar yapılmalı. Adalet Bakanı “adalete güveni” gözetmelidir!

GÜLDÜREN VURGULAR

Bu olaylar arka arkaya gerçekleşirken TÜSİAD’ın ve Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yargının bağımsızlığı, siyasallaşmasının önlenmesi ya da buna izin verilmemesi” gibi vurgularının insanı ancak gülümsettiği de ortadadır sanıyorum.

*****


Balyoz, Özkök, Yalman ve Büyükanıt...

Balyoz davasında sorgulanan komutanların çoğu bu davadaki hatalardan, yönetim kademesi tarafından nasıl yalnız bırakıldıklarından söz ediyor. Ki haklılar tabii, öncelikle “orduda bunca gizli işin, planın döndüğü iddia edilirken ordunun başındaki kişilerin ‘vardır da diyemem yoktur da’ havasındaki ciddiyetten uzak tutumu” nedeniyle haklılar.

Hem de eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın “Böyle bir darbe hazırlığı iddiası varsa bunu en iyi bilecek ve konuşacak 4 kişi vardır; ben, Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ” şeklindeki sözleri (ve sonradan “konuşacağım” demesine rağmen susması) nedeniyle vardır. Deniz Hakim Albay Cumhur Eryüksel, Hilmi Özkök’ün “Özden Örnek’e ait olduğu söylenen ve bu iddiaları başlatan günlükleri” Örnek’in Deniz Kuvvetleri Komutanı olmasına kadar gizlediğini anlatmış.

Yüzlerce asker, sivil bu iddialarla (sonradan ortadan kaybolan Haham’ı da unutmayalım) cezaevindeyken eski Genelkurmay ve kuvvet komutanları nasıl kenara çekiliyorlar anlaşılmaz ama yargının onları “bir kenara ayırması, Yalman’a o sözünü bile sormaması” daha anlaşılmaz değil mi sizce de?

Ruhat Mengi
Vatan
Daha yeni Daha eski