Sevgili Mustafa Balbay’a Mektup
Pazartesi, Nisan 22, 2013
Sevgili Mustafa BALBAY’a Mektup.
Kapının üzerinden anahtar hiç eksik olmazdı. Buzdolabında da yemek, bazı evlerde buzdolabı olmasa da ocağın üstünde olurdu yemek. Akrabaların, eşin dostun evine gittiğimizde de aynı durumla karşılaşırdık. Kapının anahtarını çıkarmak aklımıza bile gelmezdi. Komşularımız, mahalleli aynı durumdaydı. Salonların perdeleri bile çekilmez sadece tül perdeler yeterliydi. Nasıl oldu hatırlayamıyorum, bir gün annem pazara gittiğinde, anahtarı içeri almışız ve evden çıkıp gitmiştik. Annem saatlerce dışarıda kalmış, anahtarın neden kapının üzerinden alındığına bir türlü anlam verememişti. 70 li yıllardan söz ediyorum, terörün azıya aldığı,12 Eylül koşullarının hızla olgunlaştırılmaya çalışıldığı o yıllar. Genceciktik daha, abi diyorduk size, yaşça büyüktünüz bizden, hatırlar mısınız bilmem.
Aksakalları bir karıştan uzundu dedemin. Hatırlıyorum da her cuma namaza durduğunda gençler öldürülmesin diye dua ederdi. Kurtuluş savaşını yaşamış onlarca yüzlerce vatan evladının şehit düştüğünü görmüştü. Bunun için olmalıydı; gençlerin terörde ölmesine yüreği dayanamıyordu. Bizim de yüreğimizde yurt sevgisi, insan sevgisi bundan dolayı kök salmış olmalı.Belki de bu yüzden bu toplum kapısının üzerinden anahtarını almamıştı.
1980 den sonra her şey hızla değişmeye başladı. Annem ara sıra unutsa da kapının üzerinde anahtarı bırakmamaya başladı, perdeler kalınlaştı. Komşu çocukları, mahalleden arkadaşlarımız çat kapı girip mutfakta yemek var mı diye bakmaz oldular. Yüreğimize korku düşmüştü. Nedenini tam olarak anlayamadığımız belki de anlamlandıramadığımız bir korku.
Bizler anlamlandırdık korkularımızı. Nedenlerini, niçinlerini, amaçlarını biliyorduk korkularımızın. En azından bu korkunun topluma neden egemen kılındığını biliyoruz. Ama ya toplumun büyük çoğunluğu biliyor mu? Önce büyük demir kapılar kapandı üzerimize, sonra beyinlerimize kilit vurulmaya çalışıldı. Sonuç ortada.
Bugün pazar, hava İzmir’e özgü bir hava, rutubetli tatlı bir soğuk, güneşli. Güneşin ışınları sabahın bu saatlerinde sıcaklık vermiyor; ama günün sıcak olacağının habercisi. Fırına gittim yeni çıkmış bir ekmek aldım. Sıcacık ekmeği bölüp yerken aklıma geldiniz acaba onlar orada nasıl bir ekmek yiyorlar diye eşime sordum. Sadece garip bir gülümsemeyle baktı bir şey söylemedi. Anladım, o bakış çok şey anlatıyordu. Kısa bir suskunluktan sonra Foça ya gidelim dedim. Oysa programımız farklıydı. Foça ya gidelim balık yiyip bir kadeh rakı içelim. Onlar balık yiyip rakı içemiyorlar onların yerine bir kadeh içeceğim Balbay bunu hisseder dedim. Eşim şaşırdı. Çünkü içkiyi sevmem, sevmemenin ötesinde tat almıyorum. Bunun için de yıllardır ağzıma vurmadım dersem yalan olmaz.
Foça ya geldik, saat iki civarı hava güzel mi güzel. Martılar uçuyor. Selam yolladım aldın mı? Senin gözünle baktım denize, teknelere. Senin yerine yedim balığı, senin yerine içtim rakıyı. Enfesti. Kızdım kendime İzmir de yaşıyorsun balık yiyorsun ve bır kadehte olsa rakı içmiyorsun diye. Bak harika oluyormuş. Balık-rakıdan tat almam için Balbay olmam gerekiyormuş demek ki dedim.
Foça bir başka güzel bugün. Özlemişim. Sanki yıllardır gelmiyormuşum gibi. Oysa hemen hemen her hafta sonu geliyoruz. Küçük Deniz, Büyük Deniz yürüdük. Kedilere balık verdik. Bir kadeh de içmiş olsam çakır keyf oldum. Taş kaydırdım deniz de, türkü mırıldandım.
Eşim halime şaşırdı. Sanki yıllar sonra ilk defa görmüşsün gibi konuşuyorsun dedi. Bana da öyle geldi. Biran durdum düşündüm oradaki ben sen miydin yoksa ?
Bu Pazar Foça ya geldin mi?
İzmir e döndük. Eve geçerken anneme uğradık Binanın önünde polis aracı vardı merak ettik. Annem yaşlı inatla evinden ayrılmıyor. Polise hayırdır ne oldu diye sordum. Hırsız girmiş dedi. Hızla annemin yanına çıktık. Allahtan bir şey yoktu. O an evde değilmiş. Üst komşuya da girmiş. Hem de gündüz vakti. Abim de oradaydı, bizden önce gelmişti. Kapının kilidini ustaca kırıp açmışlar. Polis memurları tutanak tutalım mı diye sordular. Bir şey çalınmadığı için tutanak tutturmadık, üst komşudan bir şeyler almışlar orada tuttular. Abim çelik kapı yaptıralım dedi. Polis memuru gülümsedi. Annem istemem dedi. Bu yaştan sonra çelik kapıyla falan uğraşamam, ne burası hapishane mi dedi.
Sizin orada kapılar çelik kapıdır her halde. Çok sağlam olmalı. Hırsız giremez herhalde. Sahi hiç hırsız var mı orada?
Önümüzdeki hafta Pasaportta çayla peynir gevrek yiyeceğiz. Yanımızda olursanız çok seviniriz. Kucak dolusu İzmir havası, iyot kokusu gönderiyorum sizlere. Yüreğinizden yurt ve insan sevgisi eksik olmasın.
Mehmet Yunak
Konak Belediye Başkan Yardımcısı
Tags