Öyle ya da böyle yaşıyoruz işte zamandan bize düşen kısmı. İstem dışı geldiğimiz bu hayatta, yine ne olup bittiğini çözemeden başka diyarlara gideceğiz. Kimi doğuştan şanslı, kimi ise daha doğduğunda ölü bir hayata açmış gözlerini.. Ne insanlar geldi geçti bu gezegenden. Bazıları övgülerle anıldı, arkasından milyonlar ağladı; bazıları ise merhemi bulunmayan derin yaralar açtı yüreklerde, beddualar aldı, canlar aldı. Kendini Tanrı zannetti o canavarlar, sahtekarlar. Halbuki kendilerini zannettikleri şey aslında insanlar için aydınlığın, umudun, sevginin ve inancın simgesi. Onlar kendi tanrılarını yarattılar, adını Şeytan koydular ve zamanla yarattıkları şeye dönüştüler. Elleri kana bulandı, parayla temizlediler; vicdanları hala kirliydi, kalplerinde sevgi yerine nefret ve hırs inşa etmişlerdi. Buna rağmen iyilik meleği maskeleri yüzlerinden düşmüyordu. Öyle ki, bazıları tüm pisliklerine rağmen hala sevgiden, inançtan, beraberlikten bahsediyordu. Onlar işini gayet iyi biliyordu. Belki yüzlerinde göremezsiniz bahsettiğim karanlığı, ama inanın damarlarında simsiyah akıyor sinsice…
Bebekler katıksız iyilik ve masumiyetin temsili olarak doğar; sonradan şekillenir karakterleri. Bazen sadece aile çizer yaratacağı canavarın taslağını; bazen de aile suçsuzdur ama çocuk yine de etkisinde kalır kötülüğün şaşaalı ama sahte güç gösterisinin; sonra hayatın karanlık sokağına adım atar masumiyet. Hiçbir çocuğun girmemesi gereken çıkmaz sokaktır burası. O çocuk artık değişmiştir. Bilinçaltına saklanan kötülük, yüzeydeki saflığı ezip geçer. Artık nefretin, intikamın, paranın, gücün, mevkinin bilinci, kimliği şekillendirecektir.
Masumiyetin karanlık ile mücadelesinin kısa özetinden sonra günümüze dönelim. Artık karakterlerimiz, zift kaplı batağa saplandı ve aydınlıktan uzaklaştı. Şöhretin etkileyiciliğinin, paranın dünyevi kudretinin, yalanın evrensel gücünün farkındalığı ile, karşılarına çıkan tüm engelleri bir bir yıkıp; emellerine, yani düzenbazlık ve yalan üzerine kurulu imparatorluklarını meşrulaştırmaya adım adım yaklaştılar. Şimdi onlar, karanlığa ışık tutanları külliyen yok etmeyi amaç edindiler. Çünkü o masumiyetini yitirmeyenler, sis perdesinin altında yatan gerçeği görebiliyordu. Çünkü o idealist kahramanlar, en doğruya ve herkes için adalete ulaşma mücadelelerinde, bu canavarların koltuklarını sarsmaya kalkıştılar. Kılavuzu para olan, insan kostümlü Şeytan’ların; kimilerinin bilmediği için, kimilerinin de bildiği halde ses çıkarmadığı nefret kokan planlarını ortaya çıkarabilecek cesareti gösteren bu kendine güveni tam kahramanlar, belki de tarihin seyrini kökten değiştirecek hedeflerine ulaşamadan alçakça katledildiler.
Gezi’de ve diğer şehirlerde “kahraman” polislerin insanlık dışı müdaheleleri sonucu öldürülen gencecik canlarımızın suçu, birlik olup daha fazla adalet istemek için protestoya katılmaktı. Onlar masumdu, gençti, çocuktu. Kurşun değil slogan atıyorlardı. Yüzlerinde maske, ceplerinde üç beş kuruş para vardı sadece, ama sizin üç kuruşluk adamlığınızdan kat kat zengindi kalpleri. Hayatlarının daha en renkli yıllarındaydılar. Anneleri belki de en sevdikleri yemeği hazırlamış; oğullarının eylemden sağ salim dönmeleri için yollarını gözlüyorlardı. Sevgilileri vardı belki, bir gün sonra buluşmak için can attıkları. Ölmeyi hak ettiler mi ? Yaşamak bizim gibi onların da hakkı iken; kendi çocuklarına özgür, adil, eşit bir gelecek yaratmak adına, tepemizdeki insanlaşmış yaratıklara sadece “ben halkım, insanım. Ben de buradayım, sana sesimi duyuruyorum” demek istiyorlardı. İç savaşta mı öldüler ? Terör saldırısında mı öldüler ? Silahlı eylem sonucu mu öldüler ? HAYIR! Sadece haklarını kullanıyorlardı. Ebedi yolculuklarına çok erken gönderdiniz onları katiller!
Peki değdi mi ? Koltuk sevdanız, kitleler üzerindeki sınırsız otoriteniz, sonu gelmeyen hırsınız ve aptal cesaretiniz, geçmişten günümüze; yaşamayı, tüm güzellikleri ve aydınlık geleceği en çok hak eden insanların canına mal oldu. Eşiniz ve çocuklarınıza bakıp da onları hiç, ölen bu güzel insanların yerine koyduğunuz oluyor mu ? Vicdan denen soyut kavram eğer varsa sizde, sızlayıp da gözünüzden bir damla da olsa, gerçekten acıyı hissettiğiniz için yaş aktığı oluyor mu ? Sanmam. Yılanlar ancak zehrini akıtır, gözyaşı değil... Tüm oyunlarınız ortaya çıktığında, maskeniz düştüğünde arkanızdan ağlayan kimse kalmayacak. Masum doğdunuz, suçlu öleceksiniz !
Olmadı be kardeşlerim, abilerim. Pisliklerin dünyasında sizi koruyamadığımız için özür dileriz…
Gezi ve demokrasi şehitlerimiz anısına:
Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Necip Hablemitoğlu, Gaffar Okkan, Eşref Bitlis, Hrant Dink, Recep Yazıcıoğlu, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ahmet Atakan ve diğer tüm cesur yürekli güzel insanlara saygılarımla…
Düşünen Hayvan