Mehmet Akif “Irkçı” mı!
Perşembe, Ekim 10, 2013
Sevgili okuyucularım, Tayyip’in demokratikleşme paketinden çıkanları izlediniz. Civciv çıktı kuş çıktı.
Paketten sıkmabaş, Kürtlere X, W, Q harfleri, Roman vatandaşlara enstitü, Süryanilere 270 dönüm toprak, andımızın yasaklanması fışkırdı.
Bu iktidarın esas amacı “Türk” kavramını yok etmek…
Çünkü bunlar ümmetçi.
Ulusal kavramlarla uzaktan yakından ilgileri yok.
“Türk” deyince tüyleri diken diken oluyor. “Atatürk” deyince sinir sistemleri bozuluyor.
Dikkat ediniz, Tayyip’in ağzından “Türk” sözcüğünü asla duyamazsınız. Her türlü bilgiden yoksun olduğu için bunu “Irkçılık” olarak yutturmaya kalkışır.
Bunlar ümmetçidir.
Ümmette milliyet yoktur, sadece din vardır!
Aynı biçimde, onun “Atatürk” dediğini de hiç duymadınız. Zorunlu olunca “Gazi Mustafa Kemal” diyerek geçiştirir.
Bu kafalara en küçük bir saygı duymuyorum.
Sonra da Türklüğü unutturmak için mazeret üretip konuşur:
“Biz ırkçı değiliz!..”
Daha dün söyledi: “Andımız kafatasçılıktır…”
* * *
Geçenlerde o komik demokratikleşme paketinden söz ederken İstiklal Marşımızı örnek gösterip şöyle diyordu:
“İstiklal Marşı’nın ilk kelimesi ‘Korkma’ diyor…”
Bunu bilmesi çok önemlidir. Demek ki ilk mısrayı öğrenmiş, hem de ezberlemiş! Bu bile kendisi açısından son derece olumlu bir göstergedir!
İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy, o mısraları Meclis tarafından açılan bir yarışma sonrasında yazmıştı. (Veteriner hekim, 1873-1936. Kurtuluş Savaşı
döneminde ilk Meclis’te Burdur Milletvekili. Vaiz, hafız, Kuran’ı Türkçe’ye çeviren.)
Kurtuluş Savaşı devam ediyordu, Meclis bir ulusal marş arayışına girmişti. Yarışma açıldı. Yarışmaya 724 şiir gönderildi.
Gönderenler arasında Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir de vardı.
Mehmet Akif Bey’in dizeleri birinciliği aldı ve Meclis’te büyük alkışlarla kabul edildi. O zamanki deyimle, müsabakayı kazanana 500 lira mükafat verilecekti, Mehmet Akif o parayı kabul etmedi.
* * *
Şimdi gelelim ırkçılığı reddeden, Türk Milleti diyemeyen Tayyip’in çelişkilerine…
O marşta geçen bazı dizeler şöyle:
“Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal/ Kahraman IRKIMA bir gül, ne bu şiddet bu celal…”
Tayyip’in referans verdiği İstiklal Marşı’nda “Irk” deniliyor.
Aynı sözcük başka bir mısrada da geçiyor:
“Ebediyen (sonsuza kadar) sana yok, IRKIMA yok izmihlal (yok olmak)“
Evet, Mehmet Akif İstiklal Marşı’nda iki ayrı yerde “Irkım” diyor.
Dikkat ediniz, “Ümmetim” demiyor.
Şimdi akıllara ister istemez bir soru geliyor:
Bu ırk hangi ırktır?
Orada “Türk” sözcüğü geçmiyor ama olsa olsa Türk ırkıdır.
Başka bir şey olması asla mümkün değildir.
O halde Tayyip ve onun gibi yüzeysel düşünenler şimdi ortaya çıkıp, yıllardır
savundukları Mehmet Akif için gerçeği söylemek zorundadır:
“Evet, Mehmet Akif de ırkçı imiş ki, İstiklal Marşı’nda bile ırkımızdan söz ediyor. Biz işin bu yönünü hiç düşünmemiştik!”
* * *
İstiklal Marşı’nda “Türk” sözcüğü geçmez. “Türk Milleti” de yoktur.
Mehmet Akif bu bölümleri aynen Tayyip gibi “Benim milletim” diye geçiştirmiştir.
Onun bir yurtsever, ancak İslamcı olduğunu unutmamak gerekir!
Ama Mehmet Akif günümüzdeki düzmece yurtseverler, sahte İslamcılar, din tüccarları gibi değildi.
Unutmayalım, İstiklal Marşı Meclis’te 12 Mart 1921 günü kabul edilmişti.
O sırada bırakın 30 Ağustos 1922 Zaferi bir yana, Sakarya Zaferi bile henüz kazanılmamıştı.
Bence, marşın dizeleri o tarihlerden sonra yazılmış olsaydı, “Türk” sözcüğü mutlaka olacaktı.
Nitekim yazarımız sonraki yıllarda şiirlerini topladığı Safahat isimli kapsamlı eserine bu marşı koymamış, nedenini soranlara şöyle demiştir:
“İstiklal Marşı benim değil, Türk Milleti’nin eseridir.”
Aradan 90 yıldan fazla zaman geçmiş, birileri “Türk, Türklük” kavramlarından gıcık kapmış, yok etmek için uğraş veriyorlar, “Türk’üm, doğruyum” diye başlayan andımızı bile dünkü Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelikle kaldırıyorlar!
Onlar bugün var ama yarın yok. Kim takar onları!
Örtünün bakalım!
Sevgili okuyucularım, dünkü Resmi Gazete’de yayınlanan ikinci bir yönetmelikle kamu kurumlarında sıkmabaş serbest bırakıldı.
Bu nesnenin adına “Başörtüsü” deyip milletimize böyle yutturmaya kalkışıyorlar. Oysa bu, Türk kadınının geleneksel başörtüsü değil. Daha önce de yazdım, bu bambaşka bir nesne.
Siyasi bir üniforma.
Kafanı örteceksin, alnına bir de bant takacaksın ki saç tellerin görülmesin!
Meğer “Müslüman” olmak ne kolaymış!
Örtününce Müslümansın, örtünmeyince değilsin.
Kuran’ın ilgili surelerinin çevirilerini dikkatle okudum, burada defalarca sordum:
“Arkadaş, bana Kuran’daki şu emri gösterin. Öyle örtüneceksin ki, saç tellerin asla görülmeyecek.”
Kimse gösteremedi çünkü öyle bir şey yok.
Kuran hükmü açık:
“Başörtünüzü göğüslerinize indirin.”
Yüzlerce yıl önce o sıcak çöl ikliminde yarı çıplak dolaşan, memeleri fora edilmiş Arap kadınlarına verilen tutarlı ve ahlak doğrultusunda bir emir.
Şimdi bu emri tersine çeviriyorlar, kadın sömürüsünü sürdürebilmek için onları baştan aşağıya örtüyorlar.
Siyaset sömürüsü… Kadınlarımızı ve genç kızlarımızı siyaset çıkarları doğrultusunda kullanmak!
* * *
Dün öğle saatlerinde sokakta bir genç grupla karşılaştım. Hepsi erkek… Bir
bakanlıkta görevli uzmanlarmış.
Söyledikleri aynen şöyle:
- Emin Bey, size matrak bir şey anlatalım. Bazı kadın memur arkadaşlar dün sabah göreve açık başla geldiler… Sonra öğlene doğru bir anda bazıları izin alıp dışarı
çıkmaya başladı. Biz ne olduğunu anlamamıştık. Bir süre sonra geri gelmeye başladıklarında gördük ki, arkadaşlar eve gidip örtünmüş. Meğer Resmi Gazete’de
örtünme yasağı bugün (dün) kaldırılmış…
Bundan sonrasını seyredin!
Örtünenler onlardan olacak, sicil olumlu verilecek, atama ve terfilerde kıyak ona göre
yapılacak.
Örtünmeyenler düşünsün.
21. yüzyılda ülkemizi bu duruma getirenler, Müslümanlığı bir karışlık bez parçasına endeksleyip bu işten siyasi rant bekleyenler utansın!
Bu kafalar AB’ye girmek istiyor, alınmıyor…
Olimpiyat istiyor, verilmiyor…
Nedenlerini biraz düşünseler!
Emin Çölaşan
Sözcü
Tags