Neler oluyor neler!..


Sevgili okuyucularım, iktidarın propaganda mekanizması her
dakika çalışıp beyinleri yıkar ve insanları bir sürü yalanla kandırırken, ülkemizde hiç bilmediğimiz olaylar oluyor.
Hele sağlık alanında!..
İşte size onlardan ikisi…
Bugün Tayyip kafasının kızlı erkekli fuhuş evleri (!) yerine, hayatın içinden gelen o mektupları ileteceğim. Okuyucum Doğan Tekin, Kırşehir’deki bir trafik kazası sonrasında olanları anlatıyor. Allah bunları kimseye yaşatmasın.
Bu insanlık dışı olayı kendisinin dünkü mektubundan aynen aktarıyorum:
“Sayın Emin abi, kayınbiraderim olan 23 yaşındaki Murat Tekbacak’ın da içinde bulunduğu trafik kazası sonucunda Kırşehir ili Kaman ilçesi hudutlarında 16 Ekim’i 17’sine bağlayan gece üç kişi ağır bir kişi hafif yaralandı.
Ağır yaralı olanlar ilk önce Kırşehir Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Daha sonra iki ağır yaralı Ankara ilindeki hastaneye, kayınbiraderim de Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji yoğun bakım ünitesine kaldırıldı.
Kayınbiraderimin boynunda iki kemik kırığı, alt çene kırığı, kaburga, sırt ve leğen kemiği kırığı tespit edildi.
Buraya kadar normal olanteşhisten sonra görkemli bir şekilde kurulan Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, araya Kurban Bayramı tatili ve Cumhuriyet Bayramı tatili girmesi nedeniyle ameliyata alınamadı.
Durumunu sorduğumuzda da bazen Sağlık Bakanlığı’ndan gerekli olan platinin gelmediğini, bazen de hastane tarafından bu platin için ihale açıldığını ve henüz sonuçlanmadığını, bir de Başhekimlik tarafından gerekli onayın verilmediğini gerekçe göstererek hastaya gerekli operasyon yapılamadı.
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden üç ayrı yanıt alınca durumu 184 sağlık hattına ayrıntılı şekilde bildirdim. Gerekli incelemenin daha önce yapıldığı tarafıma bildirilmesi üzerine BİMER’e (Başbakanlık İletişim Merkezi) şikayette bulundum ve hâlâ bir cevap gelmedi.
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi 29 Ekim 2013 tarihinde 112 Acil servisine hastanın başka yere nakli hususunda çağrıda bulundu.
Cebeci’de bulunan Ankara Hastanesi ilk önce kabul etti, aradan 10 dakika geçtikten sonra yoğun bakım ünitesinin dolu olduğu ve alet yokluğu gerekçesiyle kabulünü geri çekti.
112’nin tekrar çağrısı üzerine aynı gün Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi hastanın gelmesini kabul etti.
Biz Ankara-Eskişehir ambulans yolculuğu 3-4 saatte tamamladıktan sonra anılan hastane hastamızı kabul etti. Bir gece kaldıktan sonra yapılan muayene sonucu dört beyin cerrahı olan bu hastane ameliyatın riskli olduğunu bildirdi.
Bu sefer hastamız Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne sevk edildi.
Bugün kazanın üzerinden 21 gün geçti ve hastamız halen ameliyata alınmadı. Bu konuda Kırşehir Devlet Hastanesi, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Eskişehir Yunus Emre Devlet Hastanesi ve Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastane kayıtları mevcuttur.
Şimdi sayın Sağlık Bakanı’na bir vatandaş olarak soruyorum. Her alanda olduğu gibi eğer sağlık alanında da çağ atladıysak, hastamız neden 21 gündür yoğun bakımda yatırılıyor?
184 sağlık hattı ve BİMER niçin şikayetlerimize duyarsız kalıyor?
Birçok hastanesi bulunan başkentimiz Ankara bu çağrılara neden kayıtsız kalıyor?
Ben bu işin içinden çıkamadım, bilmem siz ne düşünürsünüz.
Saygılarımla. Doğan Tekin.”
Diyeceğim, elimden gelen bir şey yok. Allah hastaya sağlık, yakınlarına sabır, bu ülkeyi yalanlarla yöneten aymazlara vicdan versin.

Şener Eruygur nasıl?

Sevgili okuyucularım, şimdi de Ergenekon sanığı olarak tutuklanan ve bir sürü sağlık sorunu olmasına karşın mahkeme tarafından serbest bırakılmayan emekli Orgeneral Şener Eruygur’un kızı Ayça Eruygur’dan aldığım mektubu sizlere iletiyorum.
İfadesi bile alınmadan müebbet hapis cezası verilen Eruygur hastanede yaşam savaşı veriyor.
İşte o mektup, bir insanlık ve adalet dramı:
“Sayın Çölaşan, ben E. Org. Şener Eruygur’un kızıyım. Babam, 10 Eylül 2013 tarihinde gözaltına alınmış, aynı gün henüz tutuklanmadan Adliye’de görevli Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edilmiştir. Ertesi gün bir heyet hastaneye gönderilmiş ve kendisi tutuklanmıştır.
Hastane aşamasında rahatsızlıkları ile ilgili tetkikler yapılırken babama mevcut sorunlarına ek olarak böbrek kanseri teşhisi konmuş, kendisi acil ameliyata alınmıştır. Ameliyatta tek böbreğinin önemli bir kısmı tümör ile birlikte alınmış, diğer böbreğinde ise % 50 tıkanıklık tespit edilmiştir.
Aynı operasyon sırasında almış olduğu narkoz sebebiyle genel durumu, özellikle akli melekeleri ameliyat öncesi döneme kıyasla oldukça kötüleşmiş, günlük ihtiyaçlarını desteksiz karşılayamaz hale gelmiştir. Şu anda ellerini lavaboda yıkaması gerektiğini bile düşünemez durumdadır.
Hiçbir ilacını nasıl alacağını bilemezken, KOAH hastalığı sebebiyle içine çekmesi gereken
ilaçları içmeye, içmesi gereken ilaçları ise içine çekmeye çalışmaktadır.
Tedavisi halen aynı hastanede devam etmektedir.
Sayın Çölaşan, babam bu duruma bu yargılama süreci sebebiyle düşürülmüştür. Kendisi 2008 yılında tutuklanmış, uygulanan linç kampanyasına, hukuksuzluklara ve haksızlıklara dayanamayarak geçirdiği bir hipertansiyon atağı sebebiyle bilincini kaybederek (hapishanede) merdivenlerden düşmüştür. O dönemden sonraki 5 yıl boyunca annemin büyük bir özveri ile bakımı sonucu yaşama ancak tutunabilmiştir.
Bu koşullarda, ne kendisine kimlik tespiti yapıldığı, ne de sorgulaması gerçekleştirildiği halde müebbet hapis cezası verilmiş, Adli Tıp Kurumu’nun “Akli arıza” teşhisine rağmen 2. kez tutuklanmıştır.
Babamın Atatürkçü Düşünce Derneği’ndeki çalışmalarına yakından şahit olan Sayın Aynur Saydam hanımefendinin, babam ve babam gibi haksızlığa maruz kalan birçok kişinin durumunu çok güzel anlattığını düşündüğüm ve aşağıda size sunduğum şiiri tarafımıza ulaştırılmıştır.
Ben de bu şiiri sizinle ve eğer uygun görürseniz sizin aracılığınız ile kamuoyu ile paylaşmak istiyorum çünkü bu insanların parmaklıklar arkasında unutturulmaya çalışıldığını görüyor ve bu duruma isyan ediyorum.
Siz, bu ve benzer yargılamalar boyunca yapılan tüm haksızlıkların ve hukuksuzlukların bilincinde olan ve bunu her fırsatta dile getiren birkaç kişiden birisisiniz ve bu sebeple size minnettarız. Bu zor günlerde bizlere verdiğiniz destek inanın çok değerli. İlginiz için şimdiden sonsuz teşekkürlerimi sunar çalışmalarınızda başarılar dilerim. Saygılarımla, Ayça Eruygur.
Çelik iğne
Bir çelik iğneyim, nettiler beni/ Getirip pazarda sattılar beni.
Boyundan büyük iş başarsın diye/ Bir ateşe, bir suya attılar beni.
Nakışlar kalmadı işlemediğim/
Bitmek şöyle dursun, başlamadığım.
Asla düşünüp düşlemediğim/
Kirli suçlarına kattılar beni.
Bir çelik iğneyim, nettiler beni/
İpliğin önüne ittiler beni.
Eğmek, bükmek istediler, kırıldım/ Kaldırıp kenara attılar beni.”
* * *
Emin Çölaşan’ın notu: Silivri hapishanesinde çürümeye terk edilen gazeteci arkadaşım Tuncay Özkan’ın son kitabını dün bitirdim:
“Ötekiler.” (Kırmızıkedi Yayınevi.)
Bu, belgesel bir roman. Yıllarca PKK’da vuruşan, Nevşehir cezaevinden arkadaşlarıyla birlikte kaçan, Elazığ’da itirafçı, Silivri hapishanesinde ise Ergenekoncu olan bir gencin yaşadıklarını anlatıyor.
Her şey gerçek. Tuncay’ın hapiste yazdığı yedinci kitap. Ellerine sağlık diyorum. Size Tuncay’ın adresini de vereyim, belki ona bir şeyler yazmak istersiniz.
1. No.lu Cezaevi F/7 koğuşu, Silivri.

Emin Çölaşan
Sözcü

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)