Bir yandan emperyalistler, bir yandan
gericiler, bir yandan yeni mandacılar... Hepsi el ele, kol kola girmiş
Cumhuriyet’i yıkmaya, ulus devleti tasfiyeye çalışıyor. AKP iktidarının
başını çektiği bu yıkım politikası, toplumda
giderek artan bir öfke birikmesine, toplumsal muhalefetin yükselmesine
neden oluyor.
Hükümet’e yakın araştırma
kuruluşlarının yaptıkları dâhil olmak üzere, tüm anketler AKP’nin oy
oranının baş aşağı gitmekte olduğunu gösteriyor. Bu nedenle ortaya çıkma
olasılığı yüksek bir halk hareketinden korkan iktidar,
oy tabanını korumak, varlığını polisiye tedbirlere sürdürmek için “İÇ
GÜVENLİK” yasa tasarısına sarılmıştır.
AKP iktidarı, Kral’ın yetkilerini sınırlaması açısından hak ve özgürlükler mücadelesinde önemli bir yeri olan Magna Carta Libertatum
belgesinin 800. yıl dönümünde 1215 öncesinin Kral yetkilerini andıran kalıcı sıkıyönetim yasa tasarısını topluma dayatıyor.
Polisi yargı denetiminin dışına iten, Faşizmi, İslam rengiyle topluma dayatan bu tasarı özgürlüklere karşı pimi çekilmiş
bir bomba niteliği taşımaktadır.
Bu tasarı yasalaşırsa; geçmişteki
OHAL ve sıkıyönetimlerden daha tehlikeli bir kalıcı plebisiter
diktatörlüğün inşası tamamlanmış olacaktır. Geçmişteki olağanüstü
rejimler “geçici”
rejimlerdi. Şimdi kalıcısı geliyor.
Derebeyi Valiler dönemi başlıyor.
Savcı ve yargıç yetkileri mülki amirlere, kolluğa veriliyor. Emniyet
teşkilatındaki değişikliklerle AKP kendi ordusunu kurmak istiyor.
Jandarma ve Sahil Güvenlik siyasi
iktidara bağlanırken, Emniyet Genel Müdürü, İstihbarat Daire Başkanı,
Jandarma Genel Komutanlığının, Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığının
emriyle 48 saat mahkeme kararı, savcının izni
olmadan iletişimlerimiz denetlenebilecektir
Tutuklamayı gerektirir suçlar
arasına toplantı ve gösteri hakkının kullanılması, propaganda da dâhil
ediliyor. Jandarmanın yetkisi arttırılıyor. Belediye sınırları içinde de
görev yapabilmesi düzenleniyor.
Faşist Mussolini'nin bir itirafı vardı; "her şey devlet için, devlet içinde; hiçbir şey devlet dışında ve başka bir şey için değildir."
Bu yasayı isteyenler, düzenleyenler Mussolini'nin yolunda gidiyorlar.
Mussolini ve Hitler, bu zihniyetle dünyayı cehenneme çevirdiler. Franco,
Salazar, Pinochet ve benzeri diktatörler aynı anlayışla; devlet
güvenliği adına halklarına, özgürlüklere savaş açtılar.
Hitler, geniş halk yığınlarına yapmış olduğu konuşmalarda "ben hepinizdeyim, hepiniz bendesiniz" diyordu. Bunun anlamı;
Führer, halkını dilediği gibi yönetir. Führer’in görüşleri halkın görüşleridir! Bu kuralın bir sonucu olarak parlamentonun bir yasayı görüşmesi de Führer’ in iradesinin
onaylanmasından başka bir şey değildir. Benzerliğe bakın ki; TBMM R.T Erdoğan’ın iradesinin onaylanması dışında başka bir şey değildir.
Böylece Hitler tarafından; ‘Reichstag Yangını Kararnamesi’yle, anayasanın birey hak ve özgürlüklerini koruyan tüm maddelerini
askıya alındı. Hitler e karşı olan tüm kişi ve örgütlenmeler Vatandaşlık ve siyasal haklarından men edildiler.
Hitler’in 1933’te çıkarttığı ‘Tehlikeli Daimi Suçlulara Karşı Kanun’un’
neredeyse bire bir kopyası olan bu tasarı tüm ulusal
üstü hukuktan doğan yükümlülükleri ortadan kaldıran, tüm temel hakların
özüne karşı savaş açmayı meşrulaştıran faşist bir anlayışın ürünüdür.
Hitler’i
ve Goebbels’i bile kıskandıracak bir içerik taşıyan bu yasa tasarısı;
kan emici Emperyalizmin ve ‘vahşi Batı’nın, Türkiye üzerindeki
projelerini gerçekleştirirken önlerine
çıkabilme olasılığı olan ulusal – halkçı – devrimci direnişi daha
başından ezme, yok etme amacına yönelik büyük bir soysuzluk örneğidir.
Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Dern.
Isparta Şb. Bşk.
Isparta Şb. Bşk.