Elektrik fiyatlarına konutlarda yüzde 9,57, sanayide ise yüzde 9,26 zam yapıldı.
Dünyanın en pahalı benzinini biz kullanıyoruz…
En pahalı internet bizde…
Telefonun dakika ücretine en yüksek bedeli ödeyen ülkeler sıralamasında yine en önlerdeyiz…
Doğalgaz derseniz… Halimiz içler acısı!
Ve yaşamak, hayatta kalmak için kullanmak zorunda olduğumuz bu hizmetlerin hepsinde muhatabımız “devlet…”
Yani ne kullanmamak, ne de ödememek gibi bir şansımız var!
Peki; biz neden bu ürün ve hizmetlere, bizden çok daha zengin ülkelerin vatandaşlarından daha yüksek bir bedelle sahip oluyoruz?
İşte bu sorunun yanıtı ürkütücü:
Çünkü devlet, bu hizmetlere ve ürünlere ödeyeceğimiz bedeli belirlerken, “kafasına göre” takılıyor…
***
Anayasamızı hatırlayın:
Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik, sosyal, demokrat bir hukuk devleti” olduğu yazılı…
Peki; halkın en doğal gereksinimleri olan bu hizmet ve ürünleri, halkına satarken “kazık atan” bir devlet, anayasanın “sosyal devlet” olma emrine ihanet etmiş sayılmaz mı?
Ve hatta biraz da zorlarsak…
Bu devleti yöneten hükümeti oluşturan siyasi parti hakkında, “sosyal devlet ilkesine aykırı eylemlerin odağı olmak”tan kapatma davası açılması gerekmez mi?
***
Ayedaş isimli şirketin zamdan önce bizim eve gönderdiği son elektrik faturası önümde:
Ödemek zorunda olduğum bedel, 72 lira 90 kuruş…
Kullandığım elektriğin bedeli ise sadece 40 lira 20 kuruş…
Peki; 32 lira 70 kuruşu neden ödüyorum?
Fatura detayları, bunu gizli kapaklı da olsa açıklıyor:
***
K/K bedeli: 6 lira 29 kuruş…
Ne olduğunu anlamadınız değil mi? Kayıp kaçak bedeli ya da kaçak kullanım bedeli…
Peki; ben mi kaçak elektrik kullanıyorum ya da enerji kaybına ben mi neden oluyorum ki; bu yüzden her ay ortalama 6 lira vermek zorunda kalıyorum?
Elbette değil… Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde hiç ödemeyenlerin oranı yüzde 50’leri geçiyor… Yani biz kış aylarında “fatura fazla gelmesin” kaygısıyla soğukta otururken, bir kuruş bile vermeden evlerini elektrikli sobalarla ısıtanların kullandığı enerjinin parasını ödüyoruz…
Devlet, özelleştirdiği dağıtım şirketlerinin hırsızdan alamadığı parayı, bizim gibi kümesteki namuslu “kaz”lardan almasına seyirci kalıyor!
***
TRT payı: 82 kuruş…
Ülkemizde yaklaşık 35 milyon elektrik abonesi var… Çarpın 82 kuruşu bu sayıyla; ayda 28,7 milyon lira eder… Yani yılda yaklaşık 345 milyon lira… İşte biz, elektrikle hiçbir ilişkisi olmayan TRT’ye, sırf “bankamatik memurları”na maaş verebilsin ve yandaş gazetecilere yüksek ücretlerle program yaptırabilsin diye bu kadar para aktarıyoruz!
***
Enerji Fonu: 42 kuruş…
Otuz beş milyon aboneden kesilen bu para ayda 14,7, yılda ise 176 milyon lirayı buluyor ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’na aktarılıyor!
***
Dağıtım bedeli: 8 lira 78 kuruş… İletim sistemi kullanım bedeli: 1 lira 96 kuruş…
Elektrik Tüketim Vergisi: 2 lira, KDV: 11 lira 12 kuruş…
Bir sosyal devlette, elektrikten Tüketim Vergisi almak zaten gaflettir ama…
Bu zorunlu tüketim maddesine, “lüks” muamelesi yapıp yüzde 18 Katma Değer Vergisi almak soygundur!
***
İşte; benden sırf elektrik kullandığım için boş yere alınan 32,7 liranın 31,39 lirasının gittiği yerler bunlar…
40 liralık elektrik kullanmışım, 72 lira ödeyeceğim… Ve bunu her ay tekrarlayacağım!
Tamam; tepkisiziz, kuzuyuz, sessiziz; falan da…
Cebindeki paranın, hem de kendilerini yöneten siyasetçiler tarafından düzenli olarak elektrik, benzin, doğalgaz, telefon faturalarıyla tırtıklanmasına göz yuman toplumun başka bir adı daha olmalı!
Neydi? Çıkaramıyorum!
YANDI!
Bu köşede iki gün boyunca size Hatay’daki Mustafa Kemal Üniversitesi’nin rektörlük binasının kapısındaki ayıptan söz etmiştim.
Üniversitenin adının yazıldığı ışıklı tabela yandığında, “Kemal” bölümü karanlıkta kalıyor, sadece “MUSTAF. …… .NİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ” bölümü okunuyordu.
Yazılar işe yaramış olmalı ki; o karanlık bölüm aydınlatıldı ve ayıp giderildi.
Bu ayıbı bana ileten ve sorunun çözülmesini sağlayan duyarlı genci, yanaklarından öpüyorum!
GÜNÜN SORUSU
ABD’nin ve AB’nin baskısıyla Suriye’ye çektiğimiz restin faturası, 1,1 milyar dolarlık ihracatın bitmesi olmuş… Sorum, gaza gelip meydan okuyanlara:
AB ve ABD’ye, ihracattaki bu açığı kapatmaları için baskı yapacak mısınız?
Haber bile propagandaysa STV’deki diziye ne demeli?
Başbakan her fırsatta gazetelerin ve televizyonların terör haberlerini büyütmesini eleştiriyor ve bunun terör örgütünün propagandası anlamına geldiğini söylüyor…
Haklı…
Peki; hiç mi yandaş televizyonlara bakmıyor?
Örneğin Samanyolu TV’de yayınlanan Şefkat Tepe isimli bir asker dizisi var… Bu dizinin son bölümünde bir Türk komandosu PKK’lı teröristlerin eline düştü ve diri diri toprağa gömüldü.
Üst üste şehit haberlerinin geldiği bu günlerde, eminim ki oğulları askerde olan anneler de bu görüntüleri izlerken çılgına döndü…
Gazetelerde, televizyonlarda “terör haberi” vermeyi bile “propaganda” sayan Başbakan, acaba asker dizileriyle, terör üzerinden para kazanmaya çalışan bu gibi kanallar hakkında ne düşünüyor?
Mustafa Mutlu
Vatan