Cengiz Çandar'dan Yeni Akit haberine ağır cevap


Hem Müslüman, hem tetikçi, hem aptal!

Cengiz Çandar ve Ahmet İnsel'den Yeni Akit gazetesinin birinci sayfadan yayımladığı ''DPI'dan gizli toplantı'' başlıklı habere sert yanıt...
Yeni Akit gazetesinin Demokratik Gelişim Enstitüsü'nün (DPI) Galatasaray Üniversitesinde yapılacak olan ancak iptal edilen toplantısını PKK ve Mason Locaları ile ilişkilendirmesine toplantıya katılan Cengiz Çandar ve Ahmet İnsel tepki gösterdi. Çandar, "Hem 'Müslüman' hem 'tetikçi' hem de 'aptal' olunmaz" başlığıyla yayımlanan yazısında, toplantıya AKP'li bir vekilin ve CHP'den de genel başkan yardımcısının katıldığını anlattı.

Cengiz Çandar(Radikal, 1 Mayıs 2012)

Cumartesi günü akşamüstü, DPI’ın (Demokratik Gelişim Enstitüsü) ‘Medya’ konulu toplantısı bitmiş, kimisi medyada yönetici, kimisi köşe yazarı bir grup arkadaş İstanbul-Galatasaray’daki Cezayir Lokantası’nın bahçesinde oturmuş sohbet ediyoruz.

Önlerindeki iPad ve cep telefonlarından ‘sosyal medya’yı izleyenler, “Sabah Mason Locası’na girip çıkmışsın” diyorlar, “Fotoğrafın var.”

Niye böyle şaka yapıldığını anlamıyorum ama hemen ardından bunun bir ‘şaka’ değil, Yeni Akit adlı gazetenin sosyal medya bağlantıları olduğu ileri sürülen www.habervaktim.com ve www.haberarz.com gibi sitelerde gerçekten fotoğrafımla yer alan bir haber olduğunu görüyorum. (Bu palavra Twitter’da da dolaşıma birkaç dakika içinde giriverdi.)

Benim bir fotoğrafım –fotoğraf, sabah başlayıp gün boyu süren DPI toplantısının yapıldığı Cezayir’in tam önünde çekilmiş- ve altında şu yazıyor:

“Çandar, toplantı arasında Mason Locası’na girdi çıktı: Bu arada Cengiz Çandar’ın toplantı arasında Cezayir Lokantası’nın yakınındaki Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası’na girip çıkması dikkat çekti. Çandar’ın, mason locasına bu kısa ziyaretinin skandal toplantının içeriğiyle bir ilgisinin olup olmaması sorgulanıyor.”

‘Skandal toplantı’ dedikleri, Yeni Akit gazetesinin, Galatasaray Üniversitesi’nde yapılacak iken, yaptığı provokasyon ile Cezayir’e alınan DPI’ın medya toplantısı. Yeni Akit gazetesi, buna ‘Galatasaray Üniversitesi’nde PKK Toplantısı’ diye manşet atmıştı. DPI’ı ‘PKK’nın yan kuruluşu’ olarak ilan etmişti.

Benim ‘Mason Locası’na girip çıkmam’ın sunturlu bir yalan olduğunu tekrarlamama gerek bile yok. DPI toplantısının sabah oturumundan ayrıldım ve Helsinki Yurttaşlar Meclisi ile Friedrich Ebert Vakfı’nın düzenlediği ‘Yeni Anayasaya Doğru ve Ortadoğu’ konulu bir uluslararası konferansta konuşma yapmaya gittim ve döndüm.

Bu kadar sunturlu bir yalanı savuran kim? Yeni Akit gazetesi ve onun sosyal medya uzantıları. Peki, Yeni Akit gazetesi ne olarak biliniyor? ‘İslami’ bir yayın organı. Ama bu yalanları üretenleri içinde barındırdığı sürece olamaz.

Çünkü, gerçekten dindar bir Müslüman, bu kadar hayasızca, utanmazca ve kolayca yalan söyleyip, bunu yayar mı? Bunu yapana ‘dindar Müslüman’ denir mi? Bunu yapana olsa olsa, ‘kimi istihbarat çevrelerinin tetikçisi’ denir?

İstihbaratçılık bir meslek olabilir ama ‘dezenformasyon aracı olarak onların tetikçiliği’ni yapmak bir meslek değildir. Şerefsizliktir.

Bu tarzı ben çok iyi tanırım. Çok iyi bilirim. Ömrüm bununla geçti. Doğu Perinçek ve Aydınlık çevresi, beni çok benzer yöntemlerle ta 1991’den itibaren –nedenini gayet iyi bildiğim- akıl almaz bir yalan ve iftira bombardımanına tuttu. Dava açtım ve kazandım. Ama onların yalan ve iftira bombardımanına kapılan safdiller oldu ve olmaya devam ediyor. Bana yıllar sonra, Doğu Perinçek ve çevresinin giriştiği faaliyetin JİTEM’le ilişkisi, bir ‘istihbarat dezenformasyon faaliyeti’ olduğu üst düzey bir güvenlik yetkilisi tarafından açıklanmıştı.

Söz konusu kişinin, yabancı istihbarat örgütleriyle ilişkilerine ait iddialar yayımlanmış olduğu için, bunu işittiğimde çok da şaşırmamıştım.

Doğu Perinçek, birkaç yıldır Ergenekon’un en önemli sanıklarından biri, malum.

Ardından, Ergenekoncu geleneğin uzantısı 28 Şubatçıların, ‘Andıç’ına hedef olduk. Tam şu sıralarda, 28 Şubatçıların ipliğinin pazara çıktığı bir sırada, Yeni Akit’in Ankara Temsilcisi üzerinden giriştiği kampanyanın ne olduğunu, arkasında neyin bulunduğunu görmemek ve anlamamak için aptal olmak gerek. Bu ‘istihbaratçı’ işi ve bu tipik bir ‘dezenformasyon’ türü.

Tabii, bu kampanyaya ve yalanlarına inanan epey bir aptal var. Zaten bu kampanyayı yürütenler de aptal sayısının bolluğuna güveniyor olabilirler. Ancak, JİTEM’den 28 Şubat’a, 28 Şubat’tan Ergenekon’a, Ergenekon’dan bu günlere ‘istihbaratçılık’ işinin de kalitesinin düştüğünü, ‘dezenformasyon’ faaliyetinin çok döküldüğünü görüyorum.

Ergenekoncular ve 28 Şubatçılar, günümüzün bazı istihbarat tetikçileri kadar aptal değildiler. Bunu itiraf etmeliyim.

Tam da şu dönem, ortada, kepazeliği ortaya çıkarılmış 28 Şubat’ın ‘Andıç’ı varken, ben bunun baş hedeflerinden biriyken, bu kadar basit ve aptalca bir dezenformasyon ve tetikçilik yapılır mı?

DPI’ın geçen yaz Birleşik Krallık (İngiltere, Kuzey İrlanda ve İskoçya) ile sonbaharda İrlanda’ya yaptığı ziyaretleri, kimlerin katıldığını, neler konuşulduğunu uzun uzun anlatarak, diğer meslektaşlarımın yanı sıra ben de bu köşede paylaşmıştım. Tüm zabıtlarını meraklıları www.democraticprogress.org adlı sitede bulabilirler. ‘Karşılaştırmalı çatışmalı çözüm deneyimleri’ ve bu bağlamda ‘Kürt sorunu’ konusunda DPI’dan daha ‘şeffaf’ bir çalışmayı pek bulamazsınız; ne yapsanız PKK’yı DPI’ya bulayamazsınız.

İçinde ve faaliyetlerinde Türkiye’nin saygın entelektüellerinin yanı sıra Ak Parti, CHP ve BDP’den üçer milletvekilinin yer aldığı, ‘Uzmanlar Kurulu’nda ‘Kuzey İrlanda Sorunu’nu çözen müzakerelerde başrollerden birini oynayan Jonathan Powell’den eski BM Genel Sekreter Yardımcısı Sir Kieren Prendergast’a, önemli Güney Afrikalı, Kanadalı ve Sri Lankalı ve İngiliz akademisyenlerin bulunduğu, Londra’nın en önemli akademik kurumlarından King’s College ile bağlantılı çalışan bir kuruluşu yani DPI’yı, ‘PKK’ diye nitelemek, kötü niyetten vazgeçtik, ‘aptalca bir dezenformasyon’dur ve dolayısıyla başarısızlığa mahkûm bir ‘istihbaratçılık’ ve ‘tetikçiliğe’ işaret eder.

AKP’li bile vardı

‘PKK toplantısı’ diye dezenformasyon yaptıkları, nice yalan yaydıkları İstanbul-Cezayir toplantısına, Ak Parti’nin en saygın milletvekillerinden biri ile CHP’nin bir genel başkan yardımcısı katıldı. Ne garip ki, o toplantıya hiçbir BDP milletvekili katılmadı.

Birilerine söylemek ve anlatmak istediğim özetle şu:

Bizim gibilerin her şeyi açıktır. Siz ancak ‘kumpasla, karanlık işler’ çevirerek, bizim gibilere iftira atarak, her türlü yolu deneyerek susturmaya çalışırsınız. Yönteminiz budur. Ama JİTEM’iniz başaramadı; Ergenekonunuz tutturamadı; 28 Şubatınız boyun eğdiremedi. Siz kimsiniz ki?

Hem kim olduğunuzun hem de ne kadar aptal olduğunuzun farkındayız.

Bilmenizi istedim.

Ahmet İnsel (Radikal, 1 Mayıs 2012)

Lağımcı gazeteciliği ve akademik özgürlük

Merkezi Londra’da olan Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün (DPI) ‘Çatışmalarda Medyanın Rolü’ konulu yuvarlak masa toplantısı 28 Nisan’da Galatasaray Üniversitesi’nde yapılacaktı. Yapılamadı. Daha doğrusu orada yapılamadı. Başka bir adreste aynı katılımcılarla aynı tarih ve programla toplantı yapıldı. Nedeni, tam da yuvarlak masa toplantısının konusu olan medya aracılığıyla tetikçilikti. Bu vesileyle aktif manipülasyon, bunun baş döndürücü bir hızla sosyal medyada yarattığı çarpan etkisi, kurumun üzerinde hızla oluşan yakın çevre baskısı ve buna karşı direnme gücünün ne kadar zayıf olduğu bir kez daha ortaya çıktı.

Konu ilginç ve önemli olduğu için benim davetim üzerine geçen öğretim yılında, gene Galatasaray Üniversitesi’nde aynı kuruluşun düzenlediği, ‘çatışmalı toplumlarda anayasal süreçler’ konulu üç yuvarlak masa toplantısı yapılmıştı. Ayrıca bir uluslararası konferans düzenlemiştik. Bu toplantıların kayıtlarını daha sonra internet sitesinde yayımlıyorlar.

Ankaralı temsilcinin kulağına fısıldadılar

Bu yıl da medyanın rolünün ele alınacağı toplantının üniversitemde yapılmasını önerdim. Üniversite yönetimi hemen kabul etti. DPI; birkaç milletvekili, birkaç akademisyen ve ağırlıklı olarak gazetecilerden oluşan otuz civarında katılımcı öngörmüştü. Yuvarlak masa toplantılarında âdet, katılımcı sayısının sınırlı tutulmasıdır. Geçen salı günü, işlevi ve konumunu Türkiye’de herkesin gayet iyi bildiği bir gazetenin Ankara temsilcisi, “PKK toplantısı Galatasaray Üniversitesi’nde yapılıyor” konulu bir haber yaptı. Toplantı ilanı verilmemişti. Demek ki birileri bu kişinin kulağına fısıldamıştı.

O gün, rektöre birkaç ay önce bazı gazete köşelerinden DPI hakkında başlatılan karalama kampanyasını anlattım. Bir sorun olmadığı konusunda hemfikirdik. Perşembe günü öğleden sonra, söz konusu haberi yapan kişiyle rektörün yaptığı telefon görüşmesinin gazeteye aktarılan kısmını okudum. Durum trajikomik bir hal almıştı. Toplantının başka bir yerde yapılmasını önermeye karar verdim. Rektör memnuniyetini ifade etti. DPI da elbette kabul etti. Üniversiteye, ‘düzenleyicilerin toplantı yerini değiştirme kararı aldıklarını’ ilan etmesini önerdim. Çünkü yönetim toplantıyı yasaklamamıştı, toplantının huzur içinde yapılması için başka yere taşınmasını düzenleyiciler önermişti. Ama üniversite yönetimi, “DPI adlı kuruluş tarafından 28 Nisan 2012 tarihinde üniversitemizde bir toplantı düzenlenmesi söz konusu değildir” şeklinde bunu duyurmayı tercih etti. Yani böyle bir toplantının üniversitede düzenlenmesinin ‘söz konusu olmadığı’ ilan edildi. Cazgırlığa karşı son dik durma fırsatı da heba edildi.

Kara propaganda

Gelelim yapılan gazetecilik faaliyetini tanımlamaya.. Osmanlıcada lağımcı, kuşatma sırasında yeraltından tünel kazan askerlere verilen addır. Daha sonra askeriyede bu sınıfa istihkamcı dendi ve kelimenin sadece diğer anlamı kullanılır oldu. Sanırım, Türkçede bazı gazetecilik faaliyetlerini tanımlamak için kullanabileceğimiz uygun iki anlamlı bir kelime bu: Lağımcı gazeteciliği. Bu, on yıllardır bildiğimiz bir gazetecilik türü. Bunun en güçlü örnekleri, devletin apoletli ve apoletsiz istihbarat bürokrasisinin güdümünde yapılanlar. Kara propaganda yöntemlerinin kullanıldığı, dönemine göre mecra değiştiren, yeraltından beslenen, kirli gazetecilik türü. İşi açıkça tehdit etmeye kadar götürmekten sakınmıyor. Gizli ve yasadışı ortam dinlemeler ve benzeri her türlü lağımcılık yöntemlerinden elde edilenleri kullanıyor. Örneğin, toplantının başka yerde yapıldığını ya elektronik postaları izleyenler ya da telefonları dinleyenlerden hemen öğrenip, ardından “PKK toplantısı iptal ama hesap bitmedi” diye haber yapıyor. “Böyle bir toplantıda sorumluluğu bulunanlar, terör örgütüne yardım ve yataklık suçu işlemiş olurlar” hükmünü verip, ardından, “Örneğin Büşra Ersanlı, bugün tutuklu bulunuyor” diyerek, ‘haber aldığı’ çevrelerin tehdit mesajını iletme görevini yerine getiriyor.

Yasak çözüm mü?

Lağımcı gazeteciliğinin Türkiye’de aktif manipülasyon konusunda etkili olmasına karşı yasaklar mı koymak gerekir? Zannetmiyorum. Demokrasinin temel direklerinden olan ifade özgürlüğü ilkelerine sadık kalarak, bunları yapanları teşhir etmek ve bu pis kokulu faaliyetlere aldırmadan, asli demokratik değerleri, dik durarak, sakin bir kararlılıkla savunmaya devam etmek yegâne çaredir. Lağımcı gazeteciliği bir kesime özgü değildir. Somut örnekte olduğu gibi, İslami basının bir parçası olan bu tür gazete ve internet sitelerini, ‘mahallemizin haylaz ve arsız çocukları’ muamelesi yaparak, sessiz biçimde geçiştiren, “Bir gün bir yerde lazım olur” düşüncesiyle arada başını okşamayı ihmal etmeyenlerin de bir sorumluluğu var bu cenahtaki lağımcı gazeteciliğinin gelişmesinden.

Bu toplantının öngörüldüğü gibi üniversitede yapılamamış olması nedeniyle Türkiye’de akademik özgürlük bir yara daha aldı. Üzülmemin yegâne nedeni bu. Geri kalanı Türkiye’nin kadim ahval ve şeraitidir. Gücümüz yettiğince mücadele edeceğiz.
Tags

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)