Tarih kimin korkak, kimin yürekli olduğunu yazar
Pazartesi, Temmuz 02, 2012
Tarih 16 Eylül 1998…
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’nde konuşlanmış Hudut Bölük Komutanlığı’nı ziyaret ediyordu.
Görünürde hiçbir olağanüstülük yoktu.
Yalnız Orgeneral Ateş’i izleyen gazetecilerin çokluğu dikkati çekmişti. Belli ki komutan bir açıklama yapacaktı.
Bu bekleyişin doğru olduğu kısa bir süre sonra Orgeneral Ateş’in manevra giysileri içinde sınıra çok yakın bir noktada yaptığı açıklama ile haklılık kazandı.
Orgeneral Ateş son derece sakın bir üslupla ve Suriye topraklarına bakarak kısa ama tarihi açıdan çok önemli olan şu açıklamayı yaptı:
“Bazı komşularımız bizim iyi niyetimizi, gösterdiğimiz yakınlığı yanlış değerlendirmişlerdir. ‘Apo’ denilen eşkiyayı kendi ülkelerinde barındırıp, onu destekleyerek Türkiye’yi terör belasına bulaştırmışlardır. Türk milleti artık bu konuda göstereceği iyi niyetin sonuna gelmiştir. Sabrımız tükenmek üzeredir. Sabrımızı taşırmasınlar.”
***
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ateş’in açıklaması yalnız Türkiye’de değil dünyada bir bomba gibi patladı.
Bu kesin ve kararlı sözlerin Orgeneral Ateş’in kişisel görüşleri olmadığını, bunun Türkiye Cumhriyeti adına söylendiğini herkes anladı.
O güne kadar Türkiye Suriye’yi defalarca uyarmış hatta Abdullah Öcalan’ın Şam’da oturduğu adresi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Hafız Esad’a bir ziyaretinde bizzat vermişti.
Ama butün bu uyarılardan sonuç çıkmamıştı.
1998 PKK terörünün azdığı bir yıldı.
Örgüt Şam’dan yönetiliyor ve hemen hergün kırsalda ve kentlerde ölümcül eylemler ortaya koyordu.
Sonunda sabırlar taşma noktasına geldi ve konu Milli Güvenlik Kurulu’nda ele alındı.
Uzun görüşmelerden sonra Silahlı Kuvvetler’in Suriye’ye “Sabrımızın taşmakta olduğunu” belirten bir açıklama yapmasına karar verildi.
Alınan kararın açıklanmayan bölümü de şuydu:
“Eğer Suriye bu uyarının da gereğini yerine getirmezse kesin olarak bu ülkeye müdahele edilecekti.”
Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi bu uyarının Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından yapılmasına karar verdi.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Atilla Ateş’e Suriye sınırına giderek birlikleri ziyaret etmesi ve bu arada sınır noktasında kısa ve kesin bir açıklama yapması talimatını verdi.
Uyarının içeriğini Orgeneral Ateşe’e bıraktı. Ateş de yukarda okuduğunuz kısa açıklamayı yaptı.
Bu açıklamanın yankıları sürerken Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de Meclis’te yaptığı bir konuşmada hemen hemen aynı uyarılarda bulundu.
Demirel’in uyarısı işin ne kadar ciddi olduğunu bir kez daha dünyaya gösterdi.
Bunun üzerine Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek hemen özel uçağına atlayarak Ankara’ya geldi:
Cumhurbaşkanı Demirel ve Başbakan Ecevit’le görüştü.
Hem cumhurbaşkanı, hem de başbakan Türkiye’nin kesin kararlı olduğunu ve Apo’nun Suriye’den çıkarılmaması durumunda harekat yapılacağını Mübarek’e net bir şekilde söylediler.
Mübarek durumun çok ciddi olduğunu anlayarak hemen Şam’a uçtu ve Hafız Esad’a uyarıya kulak vermesini ve gereğini yerine getirmesini tavsiye ederek Türkiye’nin harekata kesinle kararlı olduğunu bildirdi.
Kısa bir süre sonra, yıllardan beri Apo’nun kendi ülkesinde olmadığını iddia ederek Türkiye’yi oyalayan Esad, Apo’yu bir uçağa koyarak ülkesinden çıkarttı.
Hiçbir ülke Apo’yu barındırmaya cesaret edemedi.
Sonunda Kenya’da Yunan sefaretine sığınan Apo Amerikan ajanları tarafından yakalanarak Türkiye’ye teslim edildi ve İmralı’ya kapatıldı.
***
Bu birinci olay.
Yazmak istediğim ikinci olay ise daha eski dönemlere ait.
İkinci Dünya Şavaşı’nda kendi ülkesindeki Yahudiler’i imha etmek üzere kamplara kapatan ve onları önce gaz odalarında zehirleyerek öldüren sonra kazanlarda yakan Hitler aynı uygulamayı işgal ettiği ülkelerde de sürdürüyordu.
Aynı cadı avı uygulaması işgal altındaki Fransa’da da başlatıldı. Yahudiler tek tek toplanıp trenlerle toplama kamplarına götürülüyordu.
Fransa’da görevli Türk diplomatları bu ülkeye yerleşmiş ama Türk pasaportu taşıyan Yahudiler’i koruma altına aldılar.
Hatta başvuran Yahudiler’e kurtulmaları için Türk pasaportu da verdiler.
Türk pasaportu taşıyan Yahudiler’i ”Bu insanlar bizim vatandaşlarımızdır. Bunları tutuklayamazsınız. Bize teslim edin, onları Türkiye’ye göndereceğiz ” diyerek Nazi’lerin elinden kurtarıyordu.
Hatta Yahudiler’i kamplara götüren trenleri durduruyorlar ve Türk vatandaşı olan Yahudiler’in trenlerden indirilmesi için direniyorlardı.
Bu direniş karşısında çaresiz kalan Nazi subayları durumu Berlin’e bildiriyorlardı.
Kısa sürüde bırakılmaları için Hitler’den onay geliyor ve Yahudiler Türk diplomatlarına teslim ediliyordu.
Bu şekilde son anda ölümden kurtulan Yahudiler özel trenlerle Türkiye’ye getiriliyorlardı.
Hitler gibi astığı astık, kestiği kestik, dünyayı takmayan bir diktatör bile Ankara’ya bu konuda ödün vermek durumunda kalıyordu.
Hitler’in bu tutumunun bir tek nedeni vardı o da Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığı ve kararlılığıydı.
***
Bu iki olayı niye yazdım?
Amacım tarihi bilmeyenlerin öğrenmelerini, konuyu daha derinlemesine inceleyip anlamalarını sağlamaktır.
Hiç değilse kürsülerde konuşurken biraz daha tutarlı olmak zorunluğunu duyarlar diye düşünüyorum.
CHP’yi dış politikada çekingen, suskun, hatta korkaklıkla suçlarken belki çizmeyi çok aştıklarını anlarlar diye umut ediyorum.
Çünkü ölüme götürülen insanları kanlıl bir diktatörün elinden alan Türkiye Cumhuriyeti’nin o zaman ki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ydü.
Türkiye’nin restinden ödü kopan Esad’ın ülkesinde barındırdığı Apo’yu apar topar sınırdışı ederken Başbakan Bülent Ecevit’ti.
Hem İsmet İnönü, hem Bülent Ecevit yıllarca CHP’nin genel başkanlığını yapmışlardı.
Ayrıca İsmet Paşa Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer komutanıydı ve Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmama basiretini de göstermişti.
Ecevit ise Rum saldırganlığına Kıbrıs’a çıkarma yaparak son vermişti.
İsmet Paşa ile Ecevit’i ve CHP’yi korkaklıkla suçlayan Erdoğan’ın Başbakanlığı’nda ise oğul Esad Türkiye’nin uçağına ateş edip düşürme cüretini gösteriyordu.
Kimse merak etmesin tarih bunları çoktan kayda almıştır.
Tufan Türenç
Tags